Abdurrahmân-ı Taği Hazretleri
Sünnet-i seniyye ışığınarahmanitagida yaşayan ve evladını bu terbiye ile büyüten bir annenin evladıdır. Altın silsileden biri olan Abdurrahmân-ı Tâğî Hazretlerinin kurduğu medresede binlerce namlı âlim ve maşayih yetişti ve halen yetişmeye devam ediyor
Feyzullah Zerey / İstanbul
Hicri 1249’da Siirt’in Şirvan kazasında dünyaya geldi. Ömrünün büyük bir kısmını Bitlis’in Hizan ilçesinin bir köyü olan Tâğ’da geçirdi. Bu yüzden kendisine Seyda-i Tâğî denildi. Daha sonra ömrünün sonuna kadar Norşin’de yaşadı.
ANNE BABASININ GÜZEL TERBİYESİYLE BÜYÜDÜ
Abdurrahmân-ı Tâğî Hazretleri’nin babası Molla Mahmud; kemâlat sahibi, ilmiyle âmil, sünnetleri yerine getiren bir zat olarak bilinirdi. Annesi de çok saliha bir kadındı. Kendisini çok güzel bir terbiyeyle büyüttü. Bu konuda Seyda (k.s) (Abdurrahmân-ı Tâğî Hazretleri) şöyle derdi: “Annemin güzel terbiyesi ile ervah âlemiyle ilişkim kesilmezdi. Allah´tan gafil olmazdım. Çocukların arasında kendimi devamlı kusurlu görürdüm. Seyda (k.s), on yaşına ulaştığında annesi vefat etti. Bölgedeki çeşitli medreselerde okuyarak ilmini ikmal etti. Babasına vakfedilen medresede talebelere ders vermeye başladı.
7 YAŞINDA ALDIĞI TERBİYE
Abdurrahmân-ı Tâğî Hazretleri şöyle demiştir, “Yedi yaşımda iken anamın vermiş olduğu terbiyenin etkisi ile, ölümü, azabı ve diğer korkutucu akıbetleri düşünmeye başladım. O sırada anneme “Çocuklar için azap yoktur” deyince, annem bana “Evet, öyledir. Çünkü onlar cahildirler. Oysaki sen âlim bir sülalenin çocuğusun. Sana çok şeyler anlatıldığı için sen artık âlim oldun ve bu yüzden senin için azap vardır” dedi. Ben de çocuklarla oynarken onlar çirkin bir söz söyleyince veya günah olan bir hareket işleyince onlara: Ben böyle yapmam, böyle bir söz söyleyemem, derdim. Çocuklar bana niçin? Deyince kendilerine: Çünkü Allah´tan korkuyorum, derdim.”
İCAZETİNİ ALDI, EVLİYAULLAHTAN OLDU
Sıbğatullah Arvasi Hazretlerinin yanında 9 sene müddetle kaldı. Sohbetinde ve hizmetinde bulunduktan sonra evliyalıktaki olgun ve yüksek dereceye ulaştı. Sıbğatullah Arvasi hazretleri ona icazet vererek irşadla, yani İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatmakla vazifelendirdi.
VERİLEN MAKAMLARI RED ETTİ
Dünyevi rütbelerin yerine uhrevi makamları tercih etti. Osmanlı Devletinin nahiye müdürlüğü, kadılık ve müderrislik tekliflerini kabul etmedi. Mütevazı bir hayatı tercih etti.
BİNLERCE ÂLİM ONUN MEDRESESİNDE YETİŞTİ
Bediüzzaman Hazretleri o günün üniversitesi sayılan Abdurrahmân-ı Tâğî Medresesinde yetişmiş bir kişidir. Bediüzzaman Hazretleri daha çocuk denecek yaşlardayken Tâğ Medresesinde okumaya gider. Bu medreseyi Şeyh Abdurrahmân-ı Tâğî Hazretleri kurmuştur. Bu medreseyi kurduktan bir müddet sonra Norşine geçmiş ve medresesinin bir şubesini de orada açmıştır. Oradaki bu medreseye bugün Norşin Medresesi deniyor. Bu medresede binler alim yetişmiştir ve halen yetişmeye devam ediyor.
BEDİÜZZAMAN KENDİSİ HAKKINDA ŞUNLARI DİLE GETİRİYOR:
“Hem o nahiyemiz olan Hizan kazasına tabi İsparit’te birdenbire meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahmân-ı Tâğî`nin himmeti ile o kadar çok talebe ve hocalar ve alimler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlarla iftihar eder, bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazari ilmiyye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat için de öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya yeryüzünü fethedecek bu hocalardır.." (Emirdağ Lahikası)
MEZARLIĞA SIK SIK GİDERDİ
Abdurrahmân-ı Tâğî Hazretleri, oruç tutmak, az yemek, az uyumak, eski elbiseler giymek ve sık sık mezarlıkları ziyaret etmekle sünnet-i seniyyeyi ihya ederdi. Bu konuda şöyle derdi, “Bazan geceleri bir iki saat mezarlıkta kalırdım. Hatta Tâğî köyünün mezarlığında açık bir mezar vardı. İçinde ölü kemikleri yoktu. Bazı geceler bu mezara girer ve orada sabahlardım. Bir gün bir gece boyunca yüz yetmiş bin kere tehlil (LÂİLÂHEİLLALLAH) zikrini çekerdim.”
SÜNNET-İ SENİYYEYE ÇOK ÖNEM VERİRDİ
Abdurrahmân-ı Tâğî Hazretleri, bütün ömrünü ilim ve irşatla geçirdi. Ölümünden önce ağır hastalığına rağmen hiç bir sünnet namazını bırakmaksızın hepsini ayakta kılar, akşam ile yatsı arasında rabıta ile iki tulü vakti arasındaki zikri asla bırakmazdı. Hicri 1304, miladi 1886 yılında vefat etti.
BAZI TAVSİYELERİ“Köy imamları her bakımdan köy halkının önderleridirler. Ya halkın önüne düşüp onları cehenneme götürürler veya önlerine düşerek onları cennete götürürler.”
“Sakın sünnetleri terk etmeyiniz. Bu yüce tarikata giren hiçbir kimse müekked sünnetleri, iki rekâtlık işrak ve fecir namazını, sekiz rekâtlık teheccüd namazı ile üç rekâtlık vitir namazını ve farz namazları cemaatle kılmayı terk etmemelidir.”
“Herkes bilsin ki, virdlerden, amellerden ve nafilelerden beklenen sevap değil muhabbettir.”
“Sizler nafile ibadetleri emretmeye önem veriniz. Nafile namazları terk eden birini görünce kendisine ‘Farz namazların (kazaların) mı var ki bu yüzden nafile kılmıyorsun?’ diye sorunuz ve adamı nafile (sünnet) namazları kılmaya teşvik ediniz.”
“Ebrar, sevap karşılığında ibadet eden kimselerdir. Buna karşılık Mukarrebin, herhangi bir karşılık maksadı ile değil, Yüce Allah’ı sevdikleri ve saydıkları için O’na ibadet eden kimselerdir. Nitekim Hazreti Ömer’in (ra) şöyle dediği nakledilmiştir, cennet ve cehennem olmamış olsa bile ibadet etmekten vazgeçmezdim.”
“Yatsıdan sonra yatmadan önce Sûre-i Mülk´ü okuyunuz. Ve insanlara da okumalarını emrediniz!... Bu surenin faydası: Kabirde sorgu suale ve kabir azabının hafiflemesine sebebdir.”