• DOLAR 32.58
  • EURO 34.988
  • ALTIN 2457.023
  • ...
Batı Suriye halkına ihanet mi etti?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Salı günü düzenlenen basın toplantısında Staffan de Mistura'yı dinlerken hayretle başımı sallamaktan başka bir şey yapamadım. Birleşmiş Milletler'in karizmatik arabulucusu, başında bulunduğu diplomatik sürecin gerçek niteliğini geçiştirip bulanıklaştırmaya çalışıyordu ama Cenevre 3'ün ön şartlarını kimin dikte ettiğine dair aklımda hiçbir soru işareti de bırakmadı.

İsveç asıllı İtalyan diplomat, rejim ile muhtelif heyetler arasında "dolaylı görüşmelerin" başlaması için Suriye tarafının hiçbir ön koşulu olmayacağını ısrarla belirtirken, Rusya ve İran'ın ön şartlarıyla tüm diplomatik süreci rehin aldığına değinmedi bile.

Batı'nın Suriye yaklaşımındaki değişim, 30 Eylül 2015'te Rusya'nın zayıflayan Suriye rejiminden yana askeri müdahalesi ile başladı.

Obama yönetiminin, Rusya'nın muhtemelen birçoğu ABD tarafından desteklenen Suriyeli muhalif grupları havadan bombalaması karşısında çekingen bir tepki vermesi ise, Moskova'nın harap durumdaki Suriye'de rolünü büyütüp sağlamlaştırmaktan öteye gitmedi.

Rus müdahalesinin sonuçları

ABD Başkanı Barack Obama, Rus müdahalesinin tehlikeli sonuçlarına dair uyarıda bulunsa da, aslında Rusya'nın bu hamlesini bir adım öteye taşıdı.

Washington'ın gerçek niyeti, 30 Ekim ve 14 Kasım'da ABD ve Rusya öncülüğünde Viyana'da düzenlenen Suriye toplantılarında ortaya çıktı. Bu toplantıların ikincisi, Paris saldırılarının hemen sonrasında yapıldı ve nereden bakılırsa bakılsın, Batı'nın dikkatini Suriye'yi Esed'den kurtarmak yerine IŞİD ile savaşmaya çevirdi.

Toplantı neticesinde 2017'de sona erecek geniş kapsamlı bir yol haritasının kabul edilmesinin ardından, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, 18 Aralık'ta Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'u New York'a davet etti. ABD, Suriye konusunda Rusya tarafından sunulan yeni bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) karar tasarısını Türkiye ve Suudi Arabistan gibi Ortadoğulu müttefiklerinin itirazına rağmen kabul etti.

BMGK'nın 2254 sayılı kararı, diplomatik sürece yeni bir ivme kazandırmakla birlikte Suriye muhalefetini elde ettiği kazanımlardan büyük ölçüde mahrum etti. Ayrıca De Mistura'ya da görüşmelere resmi olarak çağırılacak muhalefet temsilcilerini belirleme yetkisi veriyordu.

Esed'i kenara itecek, yürütme yetkileriyle donatılmış bir geçiş hükümeti kurulması yönündeki anlaşmanın yerini belli ki Rusya'nın Esed liderliğinde bir birlik hükümeti kurma planı almış durumda. Üstelik sonrasında yapılacak seçimlerde Esed de aday olabilecek.

Sonuç itibarıyla, Lavrov'un böbürlendiği gibi Moskova'nın askeri müdahalesi olayların akışını Rusya ve müttefiki Suriyeli diktatörün lehine çevirirken, ABD'nin Suriye'ye yönelik müdahalesi Kerry'nin tabiriyle sadece terörle mücadele odaklı.

Riskli durum

Kerry'nin açıklaması, ABD'nin daha önce muhalefete zayıf da olsa destek veren ve Esed'in gitmesi gerektiğinin altını çizen tutum ve politikaları ile çelişiyor.

Obama, en başta Suriye halkında beklenti yarattı ama Amerika Suriyelilere karşı yürütülen soykırım konusunda neredeyse hiçbir şey yapmadı. Geçtiğimiz beş yılda savaş yüzünden tahminen çeyrek milyon Suriyeli hayatını kaybetti, milyonlarcası yerinden yurdundan oldu. Bunların çoğundan da rejim sorumlu.

Ancak ABD başkanı,  Suriye rejimi Washington ve dünyanın kimyasal silah kullanımı konusundaki kırmızı çizgisini çiğnediği halde geri adım attı. Obama yönetimi, Rusya'nın Esed'in elindeki kitle imha silahlarının savaşmadan alınması yönündeki teklifini kabul etti, ama rejim devamında daha da zalimleşti.

Siyasi cephede, Suriye muhalefetinin önce Suriye Ulusal Konseyi, sonrasında Ulusal Koalisyon çatısı altında birlik olmasına yardım etmek için müttefikleri ile birlikte çalışan ABD idi. Washington, 2012 sonunda "kapsayıcı" nitelikte gördüğü Ulusal Koalisyon'u "Suriye halkının tek temsilcisi" olarak tanımıştı.

Suriye Ulusal Koalisyonu, geçtiğimiz yıl 8-9 Aralık'ta savaşan grupların en güçlüleri Ahrar eş Şam ve Ceyş el İslam'ın da aralarında bulunduğu diğer gruplarla bir araya gelerek, hem müzakere ekipleri konusunda hem de insan haklarına saygılı, demokratik ve sivil bir Suriye vizyonu üzerinde anlaştı.

Yine aynı film

Fakat 2015 sonu itibarıyla Washington bir kez daha fikrini değiştirdi; daha doğrusu, Suriye politikasını stratejik, siyasi ve diplomatik açıdan Moskova'nınkine uyarladı. Esas itibarıyla, Rusya destekli Esed rejimi karşısında mücadele veren, savaşan ve bu uğurda ölen Suriye halkına sırt çevirmiş oldu.

De Mistura'nın "dolaylı görüşmeler" konusundaki geçiştirici tavrı, başarısız olan Oslo Barış Süreci'nde duymaya alıştığımız diplomatik jargonu hatırlatıyor.

Washington ve Moskova pozisyon değiştirmiş ve De Mistura, Oslo sürecinde ABD'nin baş müzakerecisi olarak görev yapan Dennis Ross'a kıyasla çok daha tatminkâr çıkmış olabilir ancak süper güçlerin kuşkucu tavrı tamamen aynı. Tek fark, bu kez süreci Rusya'nın belirliyor olması.

Her iki tarafın da görmediği şey (ya da belki görüyorlardır!) şu ki IŞİD'e karşı verilen mücadelede Suriye halkını feda etme girişimleri hiçbir şeyi çözmeyecek. Aksine, daha fazla aşırıcılık, istikrarsızlık ve şiddete yol açacak.

Marwan Bishara, Al Jazeera

Bu haberler de ilginizi çekebilir