Yaşlılar Bulundukları Toplumun Sütunlarıdır
Biz de bu ay ki röportajımızda bu konunun önemine dikkat çekmek amacıyla; ömrünü İslâmî davaya adayan ve bu uğurda nice eziyet ve zorluk yaşayan 68 yaşındaki Hacı Nevzat Aslan amcayla 90`lı yılları, yaşananları, o yılların zorluklarını, bugünü ve özellikle de yaşlı insanlarımızın durumu ve konumu üzerine konuştuk.
“İslâmî sorumluluğumuz, mükellef olduğumuz dönemden itibaren başlar ve son nefesimize kadar devam eder.” Evet, geçen ay dergimizin Başyazı`sı bu cümle ile başlamış ve özelliklede yaşı ilerlemiş 40 ila 60 dolaylarında olan kimi Müslümanların konumlarına yakışmayan bazı tutumlara girdikleri ifade edilerek; İslâmî hizmetlerden geri durmaya yeltendikleri uyarısında bulunarak; Müslümanların son nefeslerine kadar sorumluluklarının devam ettiği hakikatine dikkat çekilmişti.
Biz de bu ay ki röportajımızda bu konunun önemine dikkat çekmek amacıyla; ömrünü İslâmî davaya adayan ve bu uğurda nice eziyet ve zorluk yaşayan 68 yaşındaki Hacı Nevzat Aslan amcayla 90`lı yılları, yaşananları, o yılların zorluklarını, bugünü ve özellikle de yaşlı insanlarımızın durumu ve konumu üzerine konuştuk.
Sizleri röportajımızla baş başa bırakıyoruz…
Hacı Amca öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Bismillahirrahmanirrahim. Adım Hacı Nevzat Aslan, 1948 doğumluyum. Aslen Batman Gercüş Akburç köyündenim. Bir takım nedenlerden dolayı Batman`dan Nusaybin Tepeüstü köyüne göç ettik. 1998`de Nusaybin`den İstanbul`a geldim ve halen burada ikamet ediyorum.
“İSLÂMİ ÇALIŞMALAR ONUNLA BAŞLADI”
Bize İslâmî çalışmalara nasıl başladığınızdan bahsedebilir misiniz?
1972-1973`lerde Milli Selamet Partisi`ne üye oldum. O zamandan başlayarak 1976 yılına kadar Milli Selamet Partisi içerisinde İslâmî faaliyetlerde bulunduk. Rahmetli İbrahim Hoca (Şehit İbrahim Kızmaz) bizim akrabamızdı. Eğitimini tamamladıktan sonra bizim köye öğretmen olarak geldi ve O`nun gelmesiyle birlikte köyde İslâmî çalışmalar başladı. O zaman 76 senesiydi. O vakitler İbrahim Hoca, ben ve birkaç kardeşim vardı. Bizim köydeki çalışmalar böyle başladı, ta ki 1983 yılına kadar. İbrahim Hoca yedi sene bizim köyde öğretmenlik yaptı. İslâmî kesimlerden Nurcular, Milli Selametçiler, tarikatçılar kendisine aşırı derecede baskı yaparak; “Gel belediye başkan adayı ol, biz de seni destekleyeceğiz” dediler. Aşırı ısrarları sonucu İbrahim Hoca gitti Nusaybin`e yerleşti. Ben köyde kaldım ve oradaki çalışmalarımıza devam ettik.
“CANIMIZ, MALIMIZ VE ÇOCUKLARIMIZI BU UĞURDA FEDA ETMEKTEN ÇEKİNMEDİK”
İslâmî çalışmalarda zorluk yaşıyor muydunuz?
Elbette. O zamanlar bayağı sıkıntı da çektik. Aslında hangi dava olursa olsun meşakkatsiz, rahat, kolay önümüze gelmez. Bu hiçbir davada söz konusu değildir. Hep eziyetler var, maddi ve manevi olarak. Allah`a şükürler olsun ki gayretler sonucu bizim oradaki İslâmî çalışmalarımız meyve verdi ve ilgi de gördü. O zamanlar bize “şeriatçı” diyorlardı. Biz de bundan rahatsız olmadık ve onlara dedik ki “evet biz şeriatçıyız”. Bu çerçevede İslâmî çalışmalarımıza devam ettik. Tüm zorluklara rağmen canımız, malımız ve çocuklarımızı bu uğurda feda etmekten çekinmedik. O zamanlar devlet baskısının yanı sıra birçok örgüt vardı. Sağ ve özellikle sol örgütler... Bunlara rağmen çalışmalarımızı durdurmadan sürdürdük.
Hacı Amca, bir kıyas yaparsak; İslâmî mücadele/davet noktasında o zaman mı daha rahattı yoksa bu zaman mı daha rahat?
O zaman ki meşakkat daha fazlaydı. İnsanlar çarşı ortasında öldürülüyor ve kimse cenazesini almaya cesaret edemiyordu. Böyle bir dönemden geçtik. O zamanlar 80 öncesiydi. 80 sonrasında da buna benzer durumlar vardı.
DEVLET VE PKK SOL ÖRGÜTLERİ BERTARAF ETTİ
O zamanlar neler oluyordu, kısaca bahsedebilir misiniz?
Bir sürü örgüt vardı o zaman. Devlet tümünü bertaraf etti. Sadece PKK kaldı. Yanılmıyorsam PKK 79`da ortaya çıktı. O zamanlar bizim bölgede, ilde ve ilçede KAWA vardı, KUK vardı, Ala Rızgari vardı, KDP vardı, Dev-Genç vardı, Dev-Sol vardı. Bu örgütleri devlet bertaraf etti, yok etmeye çalıştı, sadece PKK kaldı. Sadece devlet değil, PKK de bu sol örgütlere savaş açtı. Bunlar pasif olunca PKK bu sefer ‘şeriatçılar` diye tabir edilen Müslümanlara yöneldi. Allah`a şükür umduklarını bulamadılar ve Allah`ın yardımı ile Müslümanların gücünü kıramadılar. Tabi PKK Müslümanlara bir şey yapamayınca bu sefer devlet Müslümanlara yöneldi ve etkisizleştirmeye çalıştı.
“YA BURALARI TERK EDERSİN YA DA GEBERTİLİRSİN!”
Hangi dönemdi bu yaşananlar?
Bu bahsettiğim, 90`lı yıllardır. 92 yılında PKK ile Müslümanlar arasında çok şiddetli çatışmalar oldu ve çatışmalardan da çok insan öldü. Müslümanlar PKK`yi yendi ve öyle bir duruma geldi ki bölgede PKK`nin hiç sesi çıkmadı. Yaşananlar karşısında PKK`nin yenilgiye uğraması üzerine bu sefer devlet Müslümanlara yönelik adeta savaş açtı. Müslümanlara yönelik infazlar, kaçırmalar, gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler, işkence ile öldürülmeler, tehditler oldu. O dönem terörle mücadele şefi bizzat bana; “Bu memleketten git, terk et buraları. Ya terk edersin buraları ya da gebertilirsin!” dedi. Bu bahsettiğim 98 yılıydı.
“GEÇİMİMİZİ SAĞLAYAMAZ HALE GELDİK”
O dönemlerde yaşanan saldırı ve baskılar nedeni ile çalışma ortamı kalmadı. Sadece İslâmî çalışmalar değil, normal gündelik işlerimizi bile yapamaz olduk. Maddi durumlar kötüye gitti, geçimimizi sağlayamaz hale geldik. Pamuk tarlalarımız vardı, pamuk ekiyorduk ama yaşanan sıkıntılar nedeni ile tarlalarımıza gidemez olmuştuk. Yaşanan sıkıntılar nedeniyle İstanbul`a göç etmek zorunda kaldık.
İstanbul`da daha önceden tanıdığım arkadaşlarım vardı. Onlar bölgede yaşanan sıkıntıları bildikleri için memlekete tekrar dönmememi ve İstanbul`da kalmam noktasında bana yardım edeceklerini söylediler. Sağ olsunlar dedikleri gibi yardımcı da oldular ve buraya yerleştim.
“80 DARBESİNİ, 28 ŞUBAT`I VE 90`LI YILLARI YAŞADIK”
Aslına bakarsan çok büyük zorluklar geçirdik. 80 darbesini yaşadık, 28 Şubat`ı yaşadık ve bu az önce anlattığım 90`lı yılları yaşadık. Gerçekten de sıkıntılar çoktu. Hem sol örgütler tarafından hem de devlet tarafından çok sıkıntı vardı. Hani dedin ya “kıyas yaparsak o zaman mı daha rahattı yoksa bu zaman mı?” diye. İşte bunun için bunları anlatıyorum. Çok zordu eskiden. O zaman “Keşke okuma yazma bilen bir ilkokul öğrencimiz olsa” diyorduk. “Keşke Kur`an okumuş, bitirmiş bir insanımız olsa” diyorduk. O zamanlar (mücadeleye başladığımız yıllarda) bunlara hasrettik, çünkü yoktu böyle kimseler. İmamlar hep Müslümanların aleyhine çalışıyorlardı. Bizi insanlar arasında karalıyorlardı, “bunlar sapık, beşinci mezhep, namaz kılmıyorlar, yalan söylüyor” gibi şeyler diyorlardı. Bu yaşananlara rağmen hiç umudumuzu kaybetmedik ve bu kınamalara takılmadan çalışmalarımıza devam ettik. Pek çok iftiralar atıyorlardı. Tüm bu zorluklara rağmen Müslümanlar çalışmalarına devam ettiler.
“BUGÜN MÜSLÜMANLARIN ELİNDE BİRÇOK İMKÂN VAR”
O dönemde böyle sıkıntılar vardı. Allah`a çok şükür bugün Müslümanların elinde birçok imkân var. Dernekler, vakıflar, basın-yayın organları var. Her alanda her yerde çalışmalar var. Demek ki eskiye nazaran durumlar daha iyi görünüyor. O dönemde Müslümanlara yapılan işkencelere dünya şahitti. İşkence altında can veren, şehit olan Müslümanlar vardı. Bugün bunlar yok. Allah`a şükür yaşanan tüm sıkıntılara rağmen Müslümanlar hiçbir zaman davalarından geri durmadılar ve çalışmalarına devam ettiler.
“KABRE KADAR ÇALIŞMALIYIZ”
Hacı Amca bazı yaşlılarımızın; “yapmam gerekeni yaptım, artık gençler işi yapsın” gibi söylemleri oluyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadın olsun, erkek olsun, genç olsun, biz Müslümanların yükü ağır. Çalışmak lazım. Gece gündüz çalışmalıyız. Toplumda çalışmalıyız, evlerde çalışmalıyız. Biz ölüme kadar, kabre kadar çalışmalıyız. Yanımızda ne varsa gençlere öğretmeliyiz. Misal; biz yaşlıların başından onca olay gelmiş-geçmiş ve ben istiyorum ki bu tecrübeleri gençlere aktaralım. Bu gibi söylemleri doğru bulmuyorum, biliyoruz ki bizim görevimiz ölüme kadardır. Bugün “şartlar daha rahat, Müslümanlar çoğalmış, imkânlar çok” deyip kendi köşemize çekilmemeliyiz.
“YAŞLILAR BULUNDUKLARI TOPLUMUN SÜTUNLARIDIR”
Peki, Hacı Amca bir hareketin ya da bir çalışmanın içinde yaşlı insanların bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir misal vereyim. Diyelim askere gittin, hiç beklemeden aldın silahı eline ve cepheye koştun “Asker oldum, hadi başlayalım vuruşmaya” diyebilir misin? Talim görmeden, bu silahın sökme, takma, bakım, tutuş, nişan alma, atış bilgisi eğitimini almadan yapabilir misin? Bu olacak şey mi? Hayır. Gençlerin de aynı şekilde önceki nesle, önceki adamlara yani yaşlılara ihtiyacı var. Bilgisinden, tecrübesinden geçmesi, faydalanması lazım. Ya da bir merdiven düşün, basamaklar olmadan en başa rahat geçebilir misin? Yaşlı insanlarımız da bir basamaktır, gençler yaşlılardan faydalanarak üste rahat çıkabilirler. Yaşlılar gençlere merdiven olmak, yol göstermek zorundalar. Özellikle de geçmişte İslâmî mücadele içerisinde yer almış yaşlı insanlarımızın bunları gözardı etmemesi gerek. Tabi yeni neslin de bunun bilincinde olması ve bu tecrübelere kulak vermesi lazım. Yeni nesil eskilerin yaşadığı sıkıntıları bilmeli. O zamanlar Müslümanlar canları pahasına kardeşlerini korur, muhafaza ederdi. Birlikleri, dostlukları, muhabbetleri candandı. Sürekli bir araya gelip bir şeyler yapma telaşındaydılar. İşte o günkü insanlarımız şu an yaşlı ve bu tecrübelerini aktarmalıdırlar. Yaşlılar bulundukları toplumun sütunlarıdır. Var olan sermaye onların sırtından gelmiş; geçmişte de böyleydi, şimdi de böyle.
“YAŞLI İNSANLARIMIZA SORUMLULUK VERİLMELİ, İLGİSİZ BIRAKILMAMALI”
Hacı Amca bu noktada muzdarip olduğunuz durumlar var mı?
Maalesef var. Yaşlı insanlarımıza sorumluluk verilmeli, ben bundan muzdaribim. Sanırım yaşlı insanlarımız bu noktada ilgisiz bırakılıyor. Ve onlarda şöyle bir ruh hali oluşuyor; “Acaba bir hatam oldu da ondan mı bu muameleyi görüyorum. Geçmişim, tecrübem ya da şu an davaya yarayacak bir yönüm olamaz mı?”
“YAŞLI İNSANLAR TEMELDİR, YENİ NESİL BU TEMEL ÜZERİNDE İNŞA OLUNUYOR”
Sizce yaşlı insanlarımızın toplum üzerinde etkisi nedir?
Bakın kısa bir örnek vereyim. İçinde yaşlı, olgun bir insanın bulunduğu ev halkı ile büyüğü ya da yaşlısı olmayan bir ev halkı arasında dağlar kadar fark var. Bir tarafta kendini, sorumluluklarını, değerini bilme var. Diğer tarafta ise sorumsuzluk, problemler, huzursuzluklar ve dağılmalar var. Çünkü onlara yol gösterecek, nasihat edecek, gerektiğinde yanlış yapmalarını engelleyecek kimse yok. İşte yaşlı insanlar bu kadar önemlidir. Bunu toplum açısından, cemaatler açısından, aileler açısından da böyle düşünebiliriz. Yaşı ilerlemiş insanlar temeldir, yeni gelen nesil onların üzerinde inşa olunuyor. İyi ya da kötü…
“ÖLÜME KADAR İSLÂM`A, BİLİME, İLİME, ÖĞRENMEYE VE HİZMETE İHTİYACIMIZ VAR”
Yaşı ilerlemesine rağmen kendilerini İslâmî hizmetten uzak tutmayan yaşlılarımızın aktifliği sizce onlara ne kazandırır?
Bir kişi yaşı ilerlemesine rağmen İslâmî hizmetlere devam ediyorsa; bu ona hem maddi hem de manevi açıdan büyük faydalar sağlayacaktır. Son nefese kadar imanı muhafaza etme ve Allah rızasını kazanmakla sorumluyuz. Bundandır ki İslâmî çalışmalarda aktif olan yaşlılar hayır ve hasenatlarını çoğaltma ve Allah rızasına nail olma ve şeytanın tuzaklarına karşı kendisini daha fazla koruma fırsatı yakalamış oluyor. Öğrenmenin yaşı yok. Bundandır ki bu aktifliği sağlayan insanlar uzun yıllar geçmesine rağmen bakıyorsunuz ki yeni yeni duyduğu hadisler, ilimler ve sorunlar karşısında çözümler bulabiliyor. İslâmî hizmet herhangi bir yaş sınırına bağlı değildir. Erkeğiyle, kadınıyla, genciyle ve yaşlısıyla herkes son nefesine kadar İslâm`a hizmet etmek zorundadır. “Kur`an okudum, zamanında çok çalıştım, yaptığımı yaptım, artık ihtiyacım yok” demek çok yanlış bir şeydir. Ölüme kadar bizim İslâm`a, bilime, ilime, öğrenmeye, hizmete ihtiyacımız var. Nasıl ki yaşlanmamıza rağmen yeme içmeye devam ediyorsak; öyle de İslâm`a hizmete devam etmeliyiz. Diyebilir miyiz ki yaşlandık artık yemeyelim, içmeyelim. Bu mümkün mü? Hayır. O zaman İslâmî hizmetlere de, ibadetlere de, öğrenmeye de öğretmeye de devam etmeliyiz. Bakın bunlar ihtiyaçtır. Yeme içme kadar. Yoksa amellerimiz bizi kurtarmaya yetmez. Allah için çalışmamız, sevap kazanmamız lazım.
“YAŞLILAR FIRSAT BULDUKÇA TOPLUMLA İÇ İÇE OLMALILAR”
Hacı Amca sizce yaşlıların toplumla ilişkisi nasıl olmalı?
Şu an bizim toplum dağınıktır. Eskiden köylerde köy odası ya da toplantı evleri olurdu. Komşular, köylüler orada toplanır, sohbet eder, oyunlar oynar, türküler söylerdi. Kendini bilen insanlar ne yaparlardı bu odalarda? Toplanan insanlara “Yahu yeter bu kadar dünyadan, dünya meşgalelerinden bahsetmek. Biraz da Kur`an`dan, dinden, imandan konuşalım” der ve orada İslâmî sohbetler olurdu. İnsanlar bilgi sahibi olmadıkları konularda soru sorar ve bunun cevabını öğrenirlerdi. O zaman öyle fırsatlar vardı. Peki şimdi? Şimdi öyle bir durum yok. Aynı evde olanlar da ancak akşam yemeğinde bir araya gelip birbirini görebiliyorlar. İnsanlar eskisi gibi birbirleri ile içli dışlı değiller. Bunun için yaşlılar fırsat buldukça toplumla iç içe olmalılar, kendilerini uzak tutmamalılar. Hâkeza toplum da yaşlıları dışlamamalı onları “bilmeyen”, “yapamayan” şeklinde değerlendirmemelidir. Tam aksine yaşlılara aktif olmaları noktasında yardımcı olunmalı ve sorumluluk verilmeli.
“GENÇLER YAŞLILARIN TECRÜBELERİNDEN FAYDALANARAK DAHA İYİ BİR HİZMETTE BULUNUBİLİR”
Hacı Amca meşhur bir söz var; “Gençlik bilseydi, ihtiyarlık yapabilseydi” şeklinde. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kendini bilen, geçmişi olan yaşlıların her zaman topluma kazandıracağı şeyler vardır. Hele ki günümüzde... Yaşlılar güngörmüş, tecrübe edinmiş insanlardır. Bugün, gençler ancak yaşlıların tecrübelerinden faydalanarak daha iyi bir hizmette bulunabilirler. Gençlerin gayreti, yaşlıların tecrübesiyle birleşirse o zaman güzel sonuçlar ortaya çıkacaktır.
“SON NEFESE KADAR ALLAH`A İBADET ETMEKLE ZORUNLUYUZ”
Hacı Amca bu konuşmalarımızı da göz önünde bulundurursak, son olarak neler söylemek istersiniz?
İlk sözüm gençlere… İslâmî ahlaka, İslâmî düşünceye sahip bir gence söyleyecek sözümüz yok. Zaten o yolunu bulmuş. Fakat yine de yaşlıların tecrübelerine ihtiyaçları vardır. Ne kadar genç olursa, ne kadar okumuş olsa da yine de tecrübe edinmek onların yararınadır. Gençler yaşlılardan ilham alsınlar, onların düşüncelerini, nasihatlerini dinlesinler. İnşallah çok faydasını göreceklerdir.
Orta yaşlılara da şunu diyorum. Allah razı olsun birçoğu herhangi bir görev üstlenmiş, çalışıyorlar. Fakat onlar da kendilerinden büyük yaşlıları bir kenara atmasınlar. Yaşlıların edindikleri tecrübeleri göz ardı etmemelidirler. Özellikle Müslüman yaşlılar ihmal edilmemeli. İki tarafın da birbirine ihtiyaçları var. Birbirilerini tamamlayacak şekilde olmalılar.
İnanın Allah`a, gündemi takip ediyorum, haberleri seyrediyorum… Dünya Müslümanlarının şu anki halini görüyorum ve sessizce ağlıyorum. Yaşananlar karşısında elimden bir şey gelmediği için sadece ağlıyorum.
Yaşlılar da birbirlerini ziyaret etmeli, birbirleri ile bağlarını koparmamalıdırlar. Ve son nefese kadar Allah`a ibadet etmekle zorunlu olduklarını unutmamalıdırlar. Ne zamanki “ekmek yemeyeceğim” diyorlarsa; o zaman İslâm`a hizmet etmekten çekilsinler.
Hacı Amca bu hasta halinizle bize vakit ayırdığınız için İnzar Dergisi adına teşekkür ediyorum. Hakkınızı helal edin. Allah selamet ve afiyet versin.
Allah razı olsun. Asıl ben teşekkür ediyorum, Allah çalışmalarınızda muvaffakiyetler nasip etsin. Çalışmalarınızı bereketli kılsın. İnanın toplumda bilmediğiniz çok insanın gözü, duası, umudu sizde… Allah`a emanet olun.
Röportaj: Sayim Yüksek / İnzar Dergisi – Ocak2016 (136. Sayı)