Karadavi Hangi Kulvara Oynuyor?
Krallıklar ve hamilerinin çelişkili, zikzaklı tutumları kadar halkların yararını gözeteceklerine inanılan kimi şahsiyetlerin tavırları da tartışma konusu olmaya başlandı.
Bunlardan bir tanesi de hiç kuşkusuz Müslüman Alimler Birliği sıfatıyla öne çıkan Yusuf el Karadavi olmuştur.
Karadavi’nin ayaklanmalar karşısındaki ilk dikkat çeken çıkışı, Libya diktatörü Kaddafi aleyhine yaptığı “fetva” niteliğindeki konuşmasıydı. Katlinin vacip olduğu şeklindeydi. Elbette halk yararı gözetilerek yapılan bir konuşma görüntüsüydü. Ancak ayaklanmaların baş gösterdiği bir başka ülke olan Bahreyn’deki hareketlilik noktasında Karadavi’nin meşru hak taleplerini hedef alması ve başkaldırıyı devrim değil mezhepçi bir hareketlenme olarak nitelendirmesi, her şeyden önce kendi itibarına kendi eliyle indirdiği ciddi bir darbeydi.
Suriye’ye de yansıyan sokak hareketliliği karşısında yine Karadavi konuştu, Suriye rejimini ağır bir dille eleştirdi ve “Halklarına değer vermeyenler ve değişmeyenler ayaklar altında bir gün çiğnenir” uyarısı yaptı. Elbette Suriye rejiminin kabarık sicili, bölgesel denklem hariç tutulduğunda savunulacak bir tarafı yoktu. Ancak avukatlığını yaptığı Bahreyn krallığının da nitelik olarak ne Suriye, ne de Libya diktatörlüğünden farklı bir tarafı bulunmaktaydı. Buna rağmen Karadavi’nin farklı diktatörlükler arasında kendini bir tercih yapmaya zorlaması, en başta kendi saygın konumunda bir gediğin açılmasına yol açmıştır.
Nitekim Libya’ya karşı hassasiyetini sürdürmeye devam eden Karadavi’nin son olarak Libya politikası üzerinden Tayyip Erdoğan’a yüklenmesi ve “tavrını netleştirmeye çağırması”, durumu farklı bir boyuta taşıdı. Bilindiği üzere Libya’ya dış askeri müdahalede bulunulması, işgalci Batı’nın niyetini sorgulama konusu yaptığı gibi, oradaki meşru ayaklanmaya da bir ölçüde gölge düşürmüştür. Kaddafi’nin diktatörlüğü tabii ki kabul edilebilir değildir, ancak Libya’ya yapılan askeri operasyonlar da en az Kaddafi rejimi kadar gayrı meşrudur. Dolayısıyla gayrı meşru bir müdahaleye bel bağlanarak sürdürülen direnişin de meşruiyeti tartışılır hale gelmiştir.
Türkiye’nin Libya’ya müdahale konusunda takındığı tavır, bazı yönleriyle tartışılır olsa da dış müdahaleye olan haklı muhalefeti de ortadadır. Karar mekanizmasının NATO’ya verilmesi ve Türkiye’nin NATO nezdindeki rolü, müdahaleye kısmi bir frenleme yaptırdığı ortadadır. NATO’nun kocakafalarının da Türkiye’nin tavrından pek hoşnut olmadıkları da bilinmektedir. Büyük ihtimalle izlediği politikada Türkiye’ye boyun eğdirme çabalarının bir ürünü olacak ki, Kaddafi karşıtları Türkiye aleyhine gösteriler yapmakta, konsolosluğa saldırı teşebbüsleri yaşanmaktadır.
İşte bu esnada Libya’ya tam teşeküllü bir müdahale stratejisi izleyen belli aktörlerin oluşturduğu tabloda yine Şeyh Karadavi sürpriz yaparak yer almış bulunmaktadır.
Ancak Karadavi’nin, Tayip Erdoğan’a yönelik Libya’daki pozisyonunu netleştirme çağrısının başka nedenleri de vardır. Bu nedenler de geçen hafta Lübnanlı yazar Muhammed Nureddin’ in es-Safir gazetesinde yer alan “Erdoğanizm ve Karadavizm” başlıklı yazısından alıntı yapılarak medyada yer alan nedenlerdi. Nureddin’e göre Tayyip Erdoğan, Karadavi’ye üç gol atmıştı.
Erdoğan’ın attığı birinci golün İstanbul’da Şiilerin Aşure törenlerine katılmak olduğunu belirten Nureddin, Erdoğan’ın törenlerde Kerbela ruhuyla yazılmış tarihi bir konuşma yaptığını ve konuşma metnini okuyanların Şii biri tarafından yapıldığını zannedeceğini kaydetmişti.
Erdoğan’ın ikinci golü Bahreyn’de Şii göstericileri savunarak yeni Kerbelalar yaşanmaması yönünde uyarı yaptığında attığını yazan Nureddin, İslami hareketlerin kalesine atılan üçüncü golün ise Erdoğan’ın Irak’ta Şii lider Sistani’yi ziyaret etmesi olduğunu ifade etti.
Muhammed Nureddin’in “Üç gol” iddiası, Karadavi’nin çağrısında ne kadar etkili olduğu tartışılır olsa da Karadavi’nin bölgesel konularda “Şii tehlikesi” algısının etkisinde kaldığı bilinmektedir. Karadavi’deki “Tehlikeli Şia” algısının ne kadarının mezhebi hassasiyetlerinden kaynaklandığı, ne kadarının da siyasi bağlantılar içerdiği hususu ise ayrıca tartışmalı bir başka meseledir.
Hüseyin Sağlam / Doğruhaber