• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
İhtilaflarımızı pazarlayan Batı`nın iç yüzü
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Batı bloğunun resmi kuruluşu, sıcak savaşın yerini soğuk savaşa terk ettiği 1945 sonrasına dayanır.

Ortaçağvari anlayışla didişen Avrupa devletleri; iç çatışmaların onlara çok pahalıya mal olduğunu ve yüzyıllardır süren emperyal ataklarını sekteye uğrattığını ayrıca onları küresel liderlik tahtından ettiğini fark edince, tarih sahnesinde etkin kalabilmek için masaya oturmak zorunda kalırlar. Sorunlarına askeri yaklaşım dışında çözümler üretebilmek için sırasıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Avrupa Topluluğu (AT) ve Avrupa Birliği (AB) gibi yapılar vücuda getirdiler.

Bunların temelinde “Ekonomik Entegrasyon” bulunsa da zorlayıcı tahrik, sonu gelmeyen iç çatışmalardır. Peki, bu çabalar sonuç verdi mi?

Elbette ki hayır? 70 yılı bulan bu görece sakinlik döneminin ilk kırk beş yılı “Soğuk Savaş” denilen korkunç bir kâbus gibi geçmiş, hemen ardından da Balkanlar`da alenen Batı uygarlığının etnik ve dini soykırımı yaşanmıştır.

Batı âleminin kültürel altyapısını oluşturan Kıta Avrupa`sının birbirleriyle askeri olarak uğraşmalarının üzerinden yetmiş yıl gibi kısa bir süre geçmesine rağmen onlar başarılı algı operasyonlarıyla tüm dünyaya, batı uygarlığı sanki hep böyle barış içinde yaşıyormuş görüntüsü vermeyi başardılar. Yeni nesiller ve tarih okumayan taklitçiler Batı`nın bugünkü haline bakıp aldanmaktadırlar.

Batı dünyasının İslâm Âlemiyle yaşadığı problem, İslâm`ın yayılıp onun sömürgelerini hakikat güneşiyle aydınlatmaya başladığı Asr-ı Saadetten başlar.

Kendi içinde süregelen sorun ve çatışmaların tarihi ise daha eskilere dayanır. Elbetteki bu dar alan Batı(lı)nın sonu gelmez ifsadi tarihinin dökümü için nakıs kalır.

Ancak müsteşrik (oryantalist) tarihçi ve düşünürler ile onların yerli uzantılarının anlatageldikleri sözüm ona “İslâm`ın şiddeti özendirdiği ve İslâm Tarihini sürekli iç savaşlarla şekillendiği…” tarzındaki çarpık tezlerine karşı iki dönemi incelemekte fayda vardır. Birincisi: İslâm`ın Asr-ı Saadet, Abbasiler, Endülüs ve Osmanlılar döneminde yaşattığı huzur ve barış ortamlarının her biri kendi coğrafyaları ve tarihi kesitleri açısından benzersizdirler.

İkincisi: İslâm Medeniyetine karşı sistematik bir savaş veren batı uygarlığının kendi yazılı tarihiyle belgelendiği iç sorunlarını anlatan kısa bir kronolojisinin ele alınmasında fayda vardır. Görülecektir ki yüce Kur`an`ın mucizelerinden olan şu ayet ispatı vücut etmiştir.

“…Siz onları birlik sanırsınız oysa onların kendi aralarındaki ihtilafları pek şiddetlidir…”

Özellikle son çeyrek yüzyılda İslâm dünyasına “Müslümanların ihtilaflarını ve tefrikalarını” hatırlatıp bunlar üzerinden psikolojik ve kültürel savaş yürüten Batı(lı)nın ortaçağdan bugüne yürüyüşündeki önemli noktalar alınıp eklentik olarak kaydedilse görülecektir ki tüm tarihleri kesintisiz olarak iç savaşlar, yağmalar, talanlar ve entrikalardan ibarettir. Buna (sözde) kutsal haçlı seferleri de dahildir.

Bunlardan sadece bir kaçını zikretmek yeterli olacaktır:

Barbarlıktan kurtularak Hristiyanlığı kabul eden batı halklarını, ardı sıra gelen konsiller de inanç bunalımından çıkaramamış en son dört İncil`de karar kılmış ancak bunları reddeden mezhepleri en ağır şekilde cezalandırmıştır.

Arapların K. Afrika ve Endülüs`e, Selçukluların da Anadolu`ya yerleşmelerinde Batılının iç çekişmeleri çok önemli rol oynamıştır.

•M.S 1187`de yapılan III. Haçlı seferine çıkan Fransızlar ülkelerini işgale kalkışan İngilizlerden dolayı geri dönerler.

•Her ikisi de Hristiyan olan Fransız ve İngilizlerin arasındaki çekişmeler ve savaşlar M.S 8. Yüzyıldan I. Dünya Savaşına kadar çeşitli aralıklar dışında hep askeri yöntemler üzerinden süregelmiştir.

•II. Haçlı seferi için yola çıkan Avrupalı Hristiyanlar yardım isteyen Bizans`ı işgal ederek 50 yıl süren bir Latin İmparatorluğu kurmuşlardır.

•I. Haçlı seferinde günahsız oldukları gerekçesiyle Almanya ve Fransa`dan toplanan 50 bin çocuk İtalya limanlarına kadar getirilip terkedilir. Çok azı hariç, geri kalanlar tacirlere satılır.

•Hristiyan âleminin iç savaşları olarak bilinen: 100 yıl savaşları, 30 yıl savaşları, 7 yıl savaşları 8 yıl savaşları Napolyon Savaşları I. Ve II. Dünya savaşları, Soğuk Savaş ve Yugoslavya iç Savaşlarının tümü Batı uygarlığının yıkıcılığına işaret ederler.

•Hususen, iki dünya savaşının müsebbibi ve yürütücüsü olan Batı kendi iç problemlerini tüm dünyaya yaymış ve bu savaşlarda yaklaşık yüz milyon insanın ölümüne yol açmıştır. Bu rakam için tarihçiler: İnsanlığın yazılı tarihindeki savaşların toplamında öldürülen insandan daha fazlası iki dünya savaşında öldürüldü derler.

•1378 – 1417 yılları arasında bazen iki bazen üç Papa görülür. Bunlardan biri kadın Papadır.

•Hristiyanlık inancı devamlı sorgulanmış ve üç ana mezhep ortaya çıkmıştır. Lakin bu mezhepler (Katolik  Ortodoks – Protestan) gelinen noktada bir birinden uzak ayrı birer din haline gelmişlerdir.

•Otoritesini Aforoz, Endülijans (Cennetten arazi satma / bağışlama) ve Engizisyon gibi akıl dışı yöntemlerle korumaya çalışan kilise kendi inananlarına hiç acımamıştır. Sadece İspanya`da 1481 – 1517 arasında 13 bin insan diri diri yakılmış, 200 bin insan da en ağır işkencelerden geçirilmiş ve birçoğu sakat kalmıştır. Engizisyon mahkemeleri Anglikan Kilisesi (İngiltere) dışında tüm Avrupa`da resmen kan kusturmuştur.

•15. y.y`da Batı âlemi iki ayrı papanın etrafında kümelenmiş ve bu iki papa birbirilerini ve onlara tabi olanları aforoz etmiştir. Yani tüm Hristiyanlar dinden çıkarılmış hesap edilmiştir.

•İki papanın çatışmaları üzerine toplanan konsil 3. Papayı görevlendirir, diğer ikisi karşı çıkar XV. yüzyıl boyunca Hristiyanlar Papa`sız kalır.

•Kıta Avrupası`nda kurulan Engizisyonlar, uygulanan aforozlar ve cadı avları geleneği yeni kıta (Amerika`nın) keşfinde ve yerleşim sürecinde de devam etmiştir.

•Reform, Rönesans, Aydınlanma, Sanayi ve Teknoloji Devrimleriyle aklı inancın önüne koyan Batı(lı)nın iç çatışmaları ve vahşet politikaları hız kesmemiş, aksine teknolojinin yardımıyla katlanıp artmıştır. Bu dönemde; protestan ABD, Katolik olan Latin ülkelere 1890 – 1950 arasında tam 64 müdahale de bulunmuştur. Bu askeri darbe ve işgal girişimlerinde yüzbinlerce insan öldürülmüş veya kaybedilmiştir…

•ABD bu geleneğini 20. yüzyılın ikinci yarısında da sürdürmüş ve 1990`larda Honduras ve Panama`yı işgal etmiş, sömürmüştür.

•Ego manyakların yetiştiği Avrupa; sapık ideolojileriyle insanlığı iki Dünya savaşına sürüklemiştir.

•Etnik zulümler İngiltere`de İrlanda ve IRA, İspanya ve Fransa`da ise BASK ve ETA sorunlarına yol açmıştır. Müttefik ülkeler bu örgütleri beslemeyi sürdürmüşlerdir.

•Ortodoks Varşova Paktı`nın Katolik, Protestan NATO bloğuna karşı konumlanması “Dehşet Dengesi” denilen ve tüm insanlığı ürküten nükleer tehditle yüzleştirmiştir.

•Avrupa ülkelerinin, çoğunluğu dindaşlarından oluşan Afrika kıtasının alt yarısında gerek aydınlanma çağında gerekse günümüzde sürdürdükleri işgal ve sömürü politikaları tüm yüz kızartıcılığıyla devam etmektedir.

•Ve bugün başta Ortadoğu olmak üzere sorunlu her bölgede Batı(lı)`nın kirli ve kanlı parmak izleri rahatlıkla görülmektedir. Yine her sorunlu bölgede Batılı Hristiyan ve Beyaz ırkın kıyasıyla rekabeti, tefrikası ve ifsadı her sorunun asıl sebebi olarak görülmektedir…

•Tüm bunların iç sorunlarımıza Rabbani çözümler üretme yolunda bizlere önemli ders ve ibretler sunduğu gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır.

FARUK KUZU

Bu haberler de ilginizi çekebilir