Abé!.. Ayakkabıni nasıl parlatti, bilisen?
Hüseyin Sağlam / Doğruhaber
Şaşırtıcı seçim sonuçları kadar, seçim sonrası yaşanan “satışlar da” herkesi şaşırttı.
Paralel; bu millete söyleyecek sözümüz kalmadı deyip tek çarenin “Hicret” olduğunu ima etti.
Hocaefendi, herkese “Sünnetsiz” damgası vurdu. Böylece bel bağladıkları “milleti” kendilerince bir çırpıda satarken, aslında “millet” tarafından ipliklerinin pazara çıkarıldığı gerçeğini bastırma taktiğine yönelmiş oldular.
Asıl önemli satış ise her zamanki gibi Doğan medyasının “amiral gemisi” Hürriyet`ten geldi. Doğan medyası, barajı aşmasına karşın HDP`yi hendeklere gömülmekle suçladı.
“Amiral gemisin”, ilk sayfadan verdiği “duyuru” ile çokça eleştirdiği “yandaşlığın” zirvesine göz dikti. Paralelle mücadelede hükümetin yanında olduğunu açıkça zikrederek FETÖ`yü peşinen siyasi iktidara peşkeş çekti. “Terörle Mücadelede” yine hükümetin yanında yer alma taahhüdünde bulunarak Demirtaş üzerinden parlattığı diğer “Refik-i alasını” pazarlamak sûretiyle satış yelpazesini genişletme yoluna başvurdu.
İmaj uzmanı Ahmet Hakan, 7 Haziran öncesi çizdiği “Cici Selo” portresini yine kendi elleriyle parçalamayı yeğleyerek, Selahattin Demirtaş`ı, “KCK vesayetine boyun eğdiği için lider olamamakla” suçladı.
HDP mi? Güçlenerek çıkan Ak Parti iktidarına “promosyon” olarak hediye edildiğini anlayınca kendince o da seyyar satıcılığa yeltendi.
Newyork merkezli, Doğan-FETÖ sponsorlu “Seni başqan yaptırmayacağız” amigoluğundan vaz geçme sinyalleri vererek kendince sponsorlarına mesaj vermeye çalıştı. Parti sözcüsü Ayhan Bilgen, sonradan çark etse de “başkanlığı da tartışmaya hazırız” sözleri ile satış işlemlerini dengeleme yoluna başvurdu.
Peş peşe ve karşılıklı yaşanan bu satışlar, “kutsal ittifak” gözüyle bakılan birlikteliğin aslında “seçime ayarlı” bir dizayn ve menfaat ittifakı olduğunu, ittifak elemanlarının birbirlerini satışa çıkarmak için her halukârda hazır pozisyonda beklediklerini de ortaya koydu.
Bu durum ister istemez şunu aklımıza getirdi;
Hani D.Bakır`da “ayakkabı boyacılığı” yapan çocukları bilirsiniz. Sandığı kapan her çocuk, hemen sokağa fırlar, ayakkabı boyacılığına soyunur. Amaç, gün sonuna kadar harçlık biriktirmek.
Bu çocuklar çoğu zaman kahve önlerinde toplu olarak tezgâh kurar ve “birlik/ittifak” görüntüsü çizer.
Kahveye oturduğunda üç-beş çocuk etrafını sarar, “Abé, ayna gibi parlamazsa bedava” der, ayakkabını bir şekilde uçururlar. Netice ayakkabını birine vermek durumunda kalır ve şöyle dersin;
-Ne ile parlatacaksın?
-Abé badem yağı sürüyem, sonra cila vuriyem, ayna gibi oli!
Der ve ayakkabıyı götürür. Bir süre sonra ayakkabı gelir. Ücret verilir ve boya ustanız uzaklaşır.
Hemen ardından bir başka boyacı yanınıza sokulur ve;
-“Abé, ayakkabını bana vermedin ama, ayakkabıni nasıl parlatti, bilisen?
-Nasıl?
-Abé, yeminle söyliyem, badem yağı da sürmedi, cila da vurmadi, sadece tükrüğüyle parlatti! Halbuki bana verseydin bende badem yağı da var, cila da var. Ayna gibi yapacaktım. Yaa! Der ve boyacı arkadaşını bir çırpıda satar.
Ne dersiniz?
“Amiral gemisinin” ilk sayfadan kaleme aldığı “Duyurunun”, taktik itibariyle “Tükrüğüyle ayakkabı parlatan” D.Bakırlı Keké`den bir farkı var mı?
D.Bakırlı Keké çaresizlikten yapar, ama Doğan`nın Amirali bunu bir manevra, bir gelenek, bir tarz olarak hep yapar.
Asker postalını tükrüğüyle parlattığı günler henüz hafızalarda.
Daha düne kadar Mekap parlatıcılığı yaparken, aynı zamanda Pensilvanya`daki takunyaları nasıl yaladığını da gördük.
Bugün ise Tayyip`in kundurasına göz dikmiş durumda. “Abé parlamazsa bedava” dercesine.
Yarın konjonktür değiştiğinde kim bilir kimlerin kara lastiğine aşık olacak?