Annemin mektubu
Anasının gülü! Mektubuma başlarken seni selamlar, hasretle kara gözlerinden öperim. Baban ve abilerinde selam eder, gözlerinden öperler. Kardeşlerin ve yeğenlerin de ellerinden öperler. Hepsinin ayrı ayrı selamları var.
Canlar canı, anasının güzel oğlu! Dünyalar kadar değerli mektubunu aldım. Mektubunda, çok yakın bir zamanda telefon görüşmesine izin verileceğini yazmışsın. Bilsen oğul ne kadar sevindik. Dünyalar sanki bizim oldu. Ana kurban! Telefonu hangi gün açacaksın, kaç dakika görüş hakkın var, hepsini yaz. Gününü bilirsek kardeşlerin o gün için işe gitmezler. O güzel sesini duymak için sıraya girerler.
Anasının kanaryası! O güzel sesini hepimiz özledik. Yüzünü göremezsek de sesini işiteceğimiz için ne kadar da heyecanlıyız oğul, bir görsen! Özellikle abin haberi alınca çok duygulandı, gözyaşlarını tutamadı. “9 yıldır sesini duymamışım, duyduğumda nasıl olacağım. Ağlamamak için kendimi nasıl tutacağım. O güzel canla sohbet etmeyi ve hasret kaldığım sesini işitmeyi ne kadar istediğimi ancak Allah bilir.” dedi.
Anasının babası; mektubunda benim sıkıntılarımdan bahsetmişsin. Terk dert ortağım sensin yavrum. Ananı dinleyen, derdini paylaşan yok. Bu yüzden seninle paylaşmak zorunda kalıyorum. Bir tek sorun, senin cezaevinde olman değil. Anan sana da, senin derdine de kurban olsun. Geçen sefer sana bir takım sorunlarımı yazmıştım.
Mektubunda bunlardan dolayı üzüldüğünü yazmışsın. Okuyunca kendimi lanetledim. Senin moralini nasıl bozarım. “Elim kırılsaydı da keşke yazmasaydım” dedim.
Kusuruma bakma yavrum. Biliyorum ben sana layık değilim. Çünkü sen çok özelsin. Sürekli olarak Allah`ıma seni bana verdiği için şükrediyorum.
Anasının sabır çiçeği! Bilesin ki sen ananın mutluluk kaynağısın. Senin varlığın bile beni mutlu ediyor. Araya yıllar ve yollar girmiş olsa da, seni göremezsem bile, senin var olduğunu biliyorum ya, bu bana yeter. Sen evlatlarımın en iyisi, en düşüncelisisin. Sen bizim gururumuzsun. Rabbim senin tırnağını taşa değdirmesin. Sana gelecek bütün dertler bana gelsin. Ben senden razıyım oğlum, Allah da razı olsun. Ben sana hakkımı helal etmiştim. Sen de anana hakkını helal et.
Seni üzmemek için hasretimden bahsetmiyorum. Ama bilesin ki oğul, parmaklarınla yazdığın her satırı öpüyor, kokluyorum. İnan ki kokunu alıyorum mektubundan. Şifa niyetine gözlerime sürüyor, evin en güzel yerinde saklıyorum. Sakın beni mektupsuz bırakmayasın. Yüzüne, sesine, en çok da gülüşüne hasret kaldığım gibi, yazılarına ve kokuna da hasret bırakmayasın beni. Mektubuma son verirken gözlerinden öperim. Allah yâr ve yardımcın olsun. Seni yüce Rabbime emanet ediyorum.
Not: Bu mektup yazıldığı dönemde sadece yılda bir kez en fazla iki kez görüşme imkânım oldu annemle. Telefon görüşü yoktu ve kardeşlerimin çoğunu cezaevine girdiğimden beri görmemiştim. Annemin hasret dolu cümleleri biraz da bu yüzdendi...
Anasının hasreti, güzel oğlum! Mektubuma başlamadan önce selam eder, hasretle kara gözlerinden öperim. Nasılsın oğlum, iyi misin? İyi olmanı Cenab-ı Allah`tan dilerim.
Bizleri sormuşsun. Hamd olsun sıhhat ve afiyetteyiz. Tek derdimiz sensin yavrum. Senin bir an önce çıkmanı, tekrar aramıza katılmanı istiyor ve umuyoruz.
Anasının Babası! Bayramınızın nasıl geçtiğini sormuşsun. Ben de baban da yas tuttuk oğul. Kaç bayram sensiz geçti unuttuk. Bütün bayramlarımız mateme dönüştü.
Bayramın birinci gününde, eskiden olduğu gibi çörek – hoşaf getirdim sofraya. Ben de baban da eskiden çok gururluyduk. Sen gidince, adam gururu da bir tarafa bıraktı.
Benle beraber evlatlarının önünde çocuklar gibi ağladı. Hıçkırıklar boğazımı sıktıkça sıktı. Nefes alamadık. Kardeşlerinin de gözleri doldu, sofradan kalkıp gittiler. Bacın zaten perişan oldu. Ne yapayım, kendimi tutamadım oğul. Bayramı onlara da zehir ettim. Gerçi sen sürekli olarak “Beni düşünmeyin ana, can dostlarımla, kardeşlerimle beraberim. Durumum iyidir. Hiç merak etmeyin” diyorsun. Merak etmemek elde mi oğul? Sen evlat, bir de senin gibi kıymetli bir evlat olunca, daha zor oluyor.
Anasının gülü, kıymetli oğlum! Amacım seni üzmek değil. Ama yüreğime söz geçiremiyorum. Sen metanetlisin; ama bizim dayanacak gücümüz kalmadı. Siz günahsınız.
Artık dua edin de çıkın oradan. Sizin dualarınız makbuldür. Yetmez mi kaldığınız mi kaldığınız oğul? Biz anaların yüreği parça parça olmuş. Gözlerinizde yaş kalmadı oğul!
Geçen sene görüşüne geldiğimde, senin dosya arkadaşlarından bazılarının anneleriyle karşılaştım. Hepsi de evlat acısıyla perişandı. Hani derler ya; “Ateş düştüğü yeri yakar.” Bizi de yaktı kül etti oğul. Ama yine de sizi üzmemek için metin görünmeye çalıştık. Fakat bilesin ki oğul, kalelerimizde nice gedikler açıldı. Ha düştük, ha düşeceğiz.
Daha ne kadar dayanırız bilmiyorum. Siz bir an önce çıkmaya bakın. Bizi de düşünün oğul. Seninle konuştuğumda ve özellikle son mektubundan anladığım kadarıyla sen orayı sevmişsin oğul! Sanki çıkmak istemiyorsun. Sen dayanıklı olabilirsin oğul, ama bizim takatimiz kalmadı. Sen orayı sevmiş olabilirsin oğul, ama bizim takatimiz kalmadı. Sen orayı sevmiş olabilirsin, razı olabilirsin, ama biz hasret çekmekten bıktık, perişan olduk. Kusura bakma oğul, yine hasret ağır bastı duygularıma. Acımı açık açık yazıyorum. Niyetim seni üzmek değil, isterim ki çokça dua edesin, o dar kapıdan kurtulasın. Allah`a emanet ol oğul.
-Bir dönem rahmetli annemle yaptığımız mektuplaşmalarımızdan bir iki örnek gönderiyor, bu vesileyle tüm okuyuculardan anneme ve cezaevindeki yavrularına hasret kalarak bu dünyadan göçen anne ve babalarımıza birer Fatiha okuyup rahmet dualarını rica ediyorum.
Anam`a;
Ben ölecek olsaydım o gece ölürdüm. Demek biraz daha kahrını çekeceğim bu dünyanın. O gün ölmedim işte. Yapacak işlerim, yazılmış kaderim vardı. Omzumda dünyadan ağır yüküm vardı. O düşmesin istedim ve hep yücelerde olsun diye yalvardım. Ben gidersem, bir başkası olacak biliyorum. Zira bu hep böyle olmuştur. Rahat rahat ve acele gitmek isteyişim bu teminat sebebiyledir. Biri toprağa koyunca başını, diğeri kaldıracak yükü... Cenazem taşınınca omuz omuzlarda, omuzlara omzumdan düşen yük de vurulmuş olacak.
Ama ölmedim, ölemedim işte. O dilemeyince ölmeyi bile beceremiyor insan. Ağız tadıyla yeşil kuşların ötüşünü dinleyemiyor. Hani, Hz. Halid gibi. Ölüm aşkıyla ölümsüzlüğü yakalamaya çalışırken, ölüm kemendi dolanır insanın boynuna ve ayaklarına. Kırmızı bir kurtuluşu ararken, sıradan bir mezar taşına çarpar ya insan...
O geceydi.... Çok istedim, vallahi direndim ana! Hatta kışkırttım. Hasretin bitmesini belki de ramak kalmıştı. Namlunun soğuk tadı ağzımdaydı. Bekliyordum. İman coşmuştu göğsümde. Sevincimle doğru orantılı olarak heyecanım da artmıştı. Kalp atışlarım zafer marşlarına tempo tutmaktaydı. “haydi” diyordum. “Tamamdır” diyordum. Bu iş tamamdır. Ama tamam değildi. O tat uzaklaştı ağzımdan. Üzülüyordum. Zira korkuyu korkuttuğum demler kısa sürmüştü. Ve ben buradayım işte. Sana hasreti yaşatıp hasretine sebep olan ve özlemine adak.. işte çürümeye yüz tutmuş beden, çürümeden ayakta... O razıdır ya yeter sizi de razı etti ya, yeter. Madem ki razısın, madem ki “helal olsun sana emeklerim” diyorsun yeter.. “kurban olayım” diyorsun ya bu; olmaz işte. Bunu kabul edemem. Ben senin hasretine, ana yüreğinde dipdiri şefkatine, kocamış ihtiyar bile olsam yine de çocukça yanaşacağını bildiğim o merhametine binlerce kez kurban..
Sizin İsmail`iniz olma şerefine nail olmuşsam, ne mutlu bana... Öyleyse bırak da, doyasıya kurban olma imkânım henüz elimdeyken, sana kurban olayım... Üzülme ümidini yitirme ve gevşeme! Zafer yakındır inşallah. Yeter ki içindeki ümit ölmesin. Öfkende adalet, hasretinde hakkaniyet, feryat gözyaşlarında ümit yeşersin. Akıt gönlündekileri kalp toprağıma! Çorak toprağım şenlensin... Ve ülkeme bahar gelsin.
Hasretine ağıtlar yaktım gelsin.
Şefkatinin ağırlığı altındayım.
Can veriyorum.
Rahmanın rahmetinden bir katredir oysa sendeki
Var sen düşün O`nun rahmetini.
Sil gözyaşlarını kurbanın olayım.
Rahman`ın rahmet tecellilerini düşün...
Zalimin zulmünün görüyorsan,
Mazlumun Rabbini de gör!
Feryat feryat ördüğün isyanları çöz, at...
Damla damla sulayıp da, gönlünde yeşerttiğin
Öfke zakkumlarını da sök.
Dualarla öreceğin bir hisar edin kendine
Tevekkül, sabır ve muafiyet dile..
O işitir ana, O işitir. Ben yeni ağıtlar yaktım.
Ve şefkat avuçlarında eriyorum.
Duaya muhtaç oğlun
Sedat Şeran Demir
12.09.2009