Elvedâ Ey Şehr-i Ramazan!..
On bir ayın sultanı olan Ramazan ayının sonuna doğru gidiyoruz. Acep bir daha ki Ramazana yetişebilecek miyiz? yetişsek bile onu değerlendirebilecek miyiz? bilinmez.
Doğruhaber
Rabbimizin vermiş olduğu ramazanı belki gereği gibi değerlendiremedik, kulluğumuzu sadakatle yerine getiremedik, belki uykularımızda, rahatta aradık rahmetini, nankörlük ettik nimetlerine. Zatına kulluk yapacağımıza kimi yerde kula kul olduk. Yaşatan sen iken, senden başka her şeyden korktuk, sevgiyi gönlümüze sen koymuşken, senden başka yine her şeyi sevdik. Kur'an-ı Ramazanda indirdin, ondan bi haber olduk. Gecelerimiz boş ve kahve masalarında, gündüzlerimiz ise ibadetten yoksun oruçluyuz diye uykularda geçti….
Ey rabbim affeder misin?
Bütün bu ihmallere karşı, bağışlayacak mısın? bu ramazanın hürmetine..
Kutsal kitabını bu ayda nazil ettin. Ama okuma fırsatını yakalayamadık deme yüzümüz mü kaldı, fırsat bulamadık çünkü gece sahurlara kadar çarşılarda gezinirken, gündüzleri uykularla ahbap olduk. Okuyanlarımızda kitap okur gibi okuduk belki, anlayarak okuyamadık, yine de gönlü rızanla dolu kulların var. Bu kulların hürmetine bizi de bağışlar mısın Allah`ımız…
Gecelerimiz teheccütsüz, heyecansız, gündüzlerimiz semeresiz başarısız geçti. Acaba yarın yarın diye uyuttuğumuz yarınlarımızı, meçhul bir yarında nasıl doldurabileceğiz?
Bize sunulan saat altınlarını değerlendiremedik. Hepsini hevamız uğruna zayi ettik. Kim bilir, içinde ne hediyeler saklayan günlerin ve gecelerin zarfını açmaya bile müsaade etmedik. Hepsi boşa gitti. İçlerinde neler sakladığını anlayamadan.
İnsan süresini ağlaya ağlaya okuduk. Amma o muhteşem sarayın kapılarını bir türlü aralayamadık. Kendini, kendi çevreni tanıdığımız kadar tanıyamadık. Kendi içinde kendine yabancı kaldık. Kendi kendine hapishane yaptık.
Fetih süresini okuduk, bırak dışarıyı, içinde bir tek fetih bile yapamadık. Konuşma, yemek, uyku esaretinden kurtulamadık. İrademizi feth edemedik. Namazla cenneti takas etmeyi çalıştık, ayetleri bir teyp gibi ezberledik amma uyguladıklarımız hep adetlerimiz oldu.
Peygamberimizin saçlarını ağartan Hud süresiyle karanlık gecelerimizi bir türlü aydınlatamadık. Gayreti hep birilerinden bekledik. Bizim de birileri olduğunu hep unuttuk.
Bir fikir uğruna hayatı hakir gören peygamberlerin hayatını, uzun kış gecelerinde kıssa niyetiyle okuduk. Fakat hayatımızdaki kışları, bir türlü baharlara çeviremedik. Çünkü onları anlayamadık.
Yusuf`u düşündük mü hiç? Kuyu diplerini sultanlığa sıçrama rampası yaptığını, hapishaneleri nasıl medreseye çevirdiğini anlayabildik mi? Dünya ve içindeki her şey ayaklarının ucundayken hayatı istihkar edip ölümü özlemesini anlayabildik mi? Anlayamadık evet anlayamadık... onun içindir ki Yusuf;ta boğulan dünyada,boğulmak üzere ölüm çığlıkları atıyoruz.
Ateşler içindeki İbrahim;in ateşleri bir baharistana çevirdiğini,bıçak altındaki İsmail;in yeniden doğduğunu, Sefine-i Nuh;u batırmak isteyen tufanların ancak sahili selametle çıkmasına hizmet ettiğini suikastlar içinde İsa;nın denizler ortasında, Musa;nın nasıl vuslata erdiğini anlayabildik mi?
Anlayamadık ...
Ya çelikten duvarlara çarpmış gibi bir örümcek ağı karşısında beyinleri dumura uğrayan müşriklerin düştüğü perişan halde yatan gizli hikmeti çözebildik mi?
Bir gergef gibi ömrünün her anın çile yumağıyla dokuyan Hz. Muhammed ( S.A.V);Ümmetim;derken biz nefsim dedik.O davam derken biz makam-mevkim dedik.O davasını yüceltirken biz dünya sevgisiyle cüceleştik.Onun çağları peşinden sürükleyen davasından ne yazık ki kala kala sarığı,sakalı,tesbihi,umresi,namazı kaldı.Ne yazık ki; onları da bir türlü anlayamadık.
Kokularla süslediğimiz sakalınmızı,ruhumuzla mecz edemedik.Dolayısıyla sakallı çocuk olmaktan kurtulamadık!
Başımızdaki sarık beyaz kefenimiz iken,yastığınımızın altındaki ölümü çok uzaklarda zannettik.Dünyanın oyuncaklarıyla evcilik oynarken,dünyanın elinde,oyuncaklaştığımızın farkında bile olamadık.
Bir adet halinde getirdiğimiz beş vakit namazın aynı safta omuz omuza,namaz kıldığımız kardeşimizi gıybet etmekten bizi kurtaramadı.Kalbimize gözümüze kulaklarımıza el ve ayaklarımıza tutturamadığımız oruçlarımız sadece mideye münhasır kaldı.Oruç tuttuğumuzu zannettik amma,aç kaldığımızı anlayamadık.
Başımıza taç ettiğimiz başörtüsü sadece başımızı örtebildi. Başımızın altındakiler ne yazık ki başörtüsünden nasibini alamadı.Çünkü başörtüsünü takva örtüsüyle birlikte örtmedik. Gözlerimiz,kalbimiz ve duygularımız çıplak kaldı.Kendimizi fark ettirebilmek için aynanın karşısında çeşit çeşit kılıklara girdik.Yapmacık gülüşlerle,hırsızlama bakışlarla başkalarının duygularını çalmaktan utanmadık.Ruhumuzun çığlıklarına bedel biz gülüyorduk. Düştüğümüzü ve düşürdüklerini anlayamadık.
Burnumuzun dibindeki farzları görmezden gelip,sünnet diye diye defalarca umreye gittik. Kabe;yi tavaf ettik.Yeryüzündeki iki milyar Müslüman;ın sadece kemiyet olduğunu,bir keyfiyet olmadığını hiç düşündük mü?Düşündük mü binlerce birilerimiz varken nasıl ayrı kaldığımızı,nasıl parçalandığımızı.
Aynı camii de birlikte namaz kıldığımız kardeşimizin fakr-u zaruretini görmezden geldik. Onu ihtiyaçları pençesinde kıvranırken,zevkle seyrettik.o sıkıntılarıyla boğuşurken,biz bana ne diye kardeşimizi kurtlaşmış tefecilerin ellerine ısmarlıyorduk adeta.Dünya cennet Kevserlerine denk bir lezzeti,kardeşinin acılarını dindirme lezzetini tadamadık.O lezzeti falan duayı şu kadar okuyarak alacağımızı zannettik.Aldandık.Elindeki elmasları birkaç şekerlemeye değişen ahmak çocuklar gibi aldandık.
Hani hepimiz mümindik,hani birimizin ızdırabı hepimizin ızdırabıydı.Hani şarkta bir müminin ayağına diken batsa,garptaki mümin rahatsız olacaktı.Hani bir mümin öldüğü zaman,sema ve arz onun ölümüne gözyaşı dökerdi.Hani mümin yeryüzünün ziynetiydi. Hani müminler bir vücudun azaları gibiydi.hani göz ağrısa,bütün vücud o acıyı içinde hissedecekti.
Hani Hz. Ebubekir;in teslimiyeti? Hani Hz. Ömer;in destanlaşan adaleti? Hani Hz.Osman;ın dillerden düşmeyen hayası?Hani Abdurrahman gibi zenginler? Hani Ebuzer gibi fakirler?hani Ensar-Muhacır gibi kardeşlikte yarışanlar nerede,nerede hani? Anlayamadık kardeşliği.Ne yazık ki bunları anlayamadık!
Anlayalım artık!... Ne olur anlayalım!
Anlayalım ki, cennet ucuz değil,cehennem dahi lüzumsuz değil!
Anlayalım ki; cennete giden yol asfaltla döşenmemiş!
Anlayalım ki; bedelini ödemediğimiz hiçbir şeye sahip olamayız!
Anlayalım ki; dünyayı bize bizler zindan ediyoruz..ihmallerimiz,enaniyetimiz ve samimiyetsizliğimiz ......
Anlayalım ki; Eyüp gibi sabır erbaini doldurmadan,Yusuf gibi kuyu-zindan diplerinde yıllarca çile çekmeden,Yakuplar gibi gözlerini hasrete kurban etmeden,olmaz!
Anlayalım ki;İsmailler gibi bıçak altına yatmadan,İbrahimler gibi YA ALLAH deyip kendini ateşlere atmadan olmaz.Sefine-i Nuh gibi tufanları yara yara hedeflere gitmeden olmaz!
Ve Anlayalım ki;bir ömür boyu gözyaşlarını ceyhun edip alın teriyle mecz ederek ümmeti için an be an,dem be dem,çile çeken Hz. MUHAMMED (s.a.v.) gibi çekmeden olmaz!
Ve şunu çok iyi anlayalım ki;başkalarının hayata Aşık olduğu kadar Ölüme Aşık olmadan Olmaz.
Elveda ey ramazan,bereketinden mahrum olanlara rabbim bereketini nasip etsin kalan ömürlerinde..
Allahım ramazanımız kabul et, ibadetlerimizi makbul, dualarımızı da kabul et. bize diğer ramazanlara da kavuştur ilahi…