• DOLAR 32.455
  • EURO 34.762
  • ALTIN 2434.83
  • ...
Kanserle ilgili doğru bilinen yanlışlar
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Tıp dünyası, kanserle mücadelenin yanı sıra, tedavide doğru bilinen birçok yanlışla da mücadele ediyor. Tıpta yeri olmayan tedavi yöntemleri ve yanlış uygulamalar, hastalığın seyrini olumsuz etkileyebiliyor. Uzmanlar kamuoyu tarafından doğru olarak bilinen bazı yanlışları açıkladı.

Dünyada yaşamı tehdit eden en önemli hastalıkların başında kanserin geldiğini belirten Tıbbi Onkoloji Bölümü Uzmanı Doçent Doktor Mehmet Ali Kaplan, ‘1-7 Nisan Kanser Haftası’ öncesinde, kanserde doğru bilinen bazı yanlışlar hakkında bilgi vererek kanserin erken evrede tedavi edilebilen bir hastalık olduğunu vurguladı.

Biyopsi kanseri yayar düşüncesi

Biyopsinin kanser tanısının konulmasında çok önemli bir yöntem olduğunu belirten Kaplan, “Tanının yanı sıra bazı ilaçların etkinliği için bir takım göstergelerin saptanması ve genetik testlerin uygulanması için de yapılması şarttır. Biyopsi ile hastalığın yayılacağına dair bilimsel veriler yoktur. Ancak toplumda bu tarz söylentilerin bulunduğu ve bazı hastaların sırf bu nedenle biyopsi yaptırmak istemedikleri bilinmektedir. Bu korku oldukça yersizdir. Çünkü biyopsi kanserin yayılmasına neden olmaz.” Dedi.

“Tedaviye, hastanın bilgisi olmadan başlanması”

Kanser hastalığında yapılan önemli yanlışlardan birinin de hastanın durumunu kendisinden gizlemek olduğunu ifade eden Kaplan, “Tedavi sürecinin daha etkin ilerlemesi için hastanın kendi durumundan haberdar olması gerekir. Bu yüzden modern onkoloji hekimliği, alacağı kararların önemli bir kısmında hastanın bulunmasını ister. Tabi hastaya durumu anlatılırken uygun bir dille ve motive edici şekilde anlatılmalıdır. Bu süreçte psikolojik destekte alınabilir. Hastanın haberi olmadan başlanan tedavi doğru şekilde ilerlemez ve süreç eksik olur. Daha da önemlisi hasta, durumunu başka yollarla öğrenerek doktoruna ve yakınlarına karşı bir güven kaybı yaşayabilir. Bu da tedavi aşamasını zora sokar.” İfadelerini kullandı.

“Kemoterapiyi reddetmek”

Kanser tedavisinde uygulanan kemoterapinin hastadan hastaya değişen hedefler için uygulandığını dile getiren Kaplan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunlar; kemoterapi ile hastayı tamamen hastalıktan kurtarmak, cerrahi uygulanmış olan hastada tümörün tekrar etmesini engellemek, kanserli hastanın ömrünü uzatmak ve şikayetlerini azaltmaktır. Bu nedenle ‘kemoterapi tamamen iyileşme sağlamayacaksa, kabul etmemek lazım’ anlayışı yanlıştır. Tedavi sırasında doktor hastasına kemoterapinin olası etkilerini anlatarak ona tedavinin gerekliliği hakkında bilgi verecektir.”

“Ameliyat sonrası hastanın kaybedileceği korkusu”

Kanser türlerinin önemli bir kısmı için en etkili tedavi yönteminin ameliyat tedavisi olduğunu aktaran Kaplan, “Bu nedenle “bıçak değdiği zaman kanser yayılır” gibi yanlış bir düşünceyle bu etkin tedaviden hastayı mahrum bırakmak oldukça yanlıştır. Bıçak bu anlamda hastalığın yayılmasına neden olduğu düşüncesi bir kenara tümörün bulunduğu dokudan çıkarılmasını sağlayarak hastalığın tedavisine önemli katkı sunar. Hastalar bu konuda doktorlarının ameliyat önerilerini dikkate almalıdır. Aksi takdirde hastalık, baş edilmesi zor bir sürece girebilir.” Diye konuştu.

“Tedavi sırasında hastadan uzaklaşma”

Kanser hastalarından uzaklaşılmamasını vurgulayan Kaplan,  “Kemoterapi ya da radyoterapi bir takım yan etkilere neden olsa da onların yakınları ile temasına engelleyen bir durum söz konusu değildir. Hatta hastaların en fazla desteğe ihtiyaç duyduğu bu zorlu süreçte, yakınları onlara daha fazla ilgi göstermelidir. Böylece hasta yalnız olmadığını düşünerek, psikolojik olarak kendini iyi hissedecektir. Unutmamalıdır ki, kanser tedavisinin en önemli ayaklarından biri hastanın moralinin yüksek olmasıdır.” Şeklinde konuştu.

“Kanser bulaşıcı düşüncesi”

Kanserin kişiden kişiye bulaşan bulaşıcı bir hastalık olmadığını sözlerine ekleyen Kaplan, “Bu nedenle kanserli hasta ile günlük yakın temasta bulunan kişi için risk yoktur. Ancak, bir takım mikroorganizmaların neden olduğu kanserler vardır ve bu organizmaların bulaşmasıyla bu kanserlere ait risk artabilse de, bu bilgi kanser bulaşıcıdır gibi bir algı oluşturmamalıdır.” Sözlerini kullandı.

“Şeker, kanser hücrelerinin çoğalmasını kolaylaştırır görüşü”

Kanser oluşumunda şekerin etkili olmadığını belirten Kaplan, “Şekerin direk rol aldığı ya da mevcut kanser hücrelerini beslediği yönünde elde edilen bilimsel bir bilgi yoktur. Şekerden veya şeker içeriği yüksek olan besinlerden yalnız kanser hastaları değil kanser hastası olmayan her bireyin de uzak durması gerekir. Bu yüzden şekerin kanserli hastaların hayatından çıkarılması gibi bir durum söz konusu değildir. Kanser hastaları da herkes gibi ihtiyacı kadar şeker tüketebilir.” Dedi.

“Kemoterapiyi bırakıp bitkisel ilaçlara yönelme”

Kanser hastalarının, bitkilerle hazırlanan kürleri, doktorlarının önerdikleri tedavilerin yerine kullanmaması gerektiğini vurgulayan Kaplan sözlerini şu şekilde devam ettirdi: “Ayrıca kemoterapi esnasında doktora danışmadan bu bitki kürlerini kullanmak tehlikelidir. Çünkü bu bitkiler ilaçlarla etkileşerek ilaçların etkisini azaltabilir veya ilaçların etkisini vücuda zarar verecek oranda artırabilir. Bu yüzden kanser tedavisinde mutlaka onkoloji uzmanlarının uygun gördüğü tedavi ve öneriler dikkate alınmalıdır.”

Kanseri ölümle eşdeğer tutma”

Bazı kanser türlerinin seyirlerinin oldukça yavaş olabileceğine değinen Kaplan son olarak şunları dile getirdi:

“Erken evre tümörler ve bazı kanser türleri tedaviye iyi yanıt vererek tamamen iyileşebilir. Ortaya çıktığı dokudan başka organlara yayılmış kanserlerde bile günümüz modern tedavileri ile uzun ve kaliteli bir yaşam sağlanabiliyor. Bu nedenle kanser hastalığının ölümle eşdeğer olmadığı, hastanın tedaviden mümkün mertebe yarar görebileceği bilinmelidir. Hasta, tedaviden mahrum bırakılmamalı ve kendisine tedavinin önemi hakkında bilgi verilmelidir” (İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir