• DOLAR 32.511
  • EURO 34.923
  • ALTIN 2422.941
  • ...
Diktatörlerin yıkılışı ve yeni süreç
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Henüz kısa zaman öncesine kadar, diktatörlerin şevket ve baskıda ileri gittikleri, diktatör hükümetlerin zulümde birbirleriyle rekabet halinde olduklarına şahit olduk. Kendilerini insan üstü gören bu diktatörler “sultan, kral, padişah” gibi lakaplarla anılmaktan da hoşlanıyorlardı.

Bir gün alaşağı edileceklerini, güç ve kudretlerinin yıkılacağının ve azametlerinin aşağılanmayla son bulacağını akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. Yıllarca zulmeden Irak diktatörü Saddam gücünü yitirip aşağılanmış şekilde yakalanıp yargının önüne çıkarıldı. Diğer Arap yöneticileri de onun gibi kendilerini her türlü tehlikeden korunmuş şekilde emniyette görüyorlardı. Onların karneleri Batıya bağlılık ve hizmetçilik kaydı taşıdığından efendilerine güveniyorlardı. Halkın bir gün kazan gibi patlayacağını hesaba katmıyorlardı. Kudrette kaldıkça halktan daha fazla uzaklaşmakta, diktatörlük özellikleri daha fazla ileri çıkmaktaydı. Arap Baharının ortaya çıkışı halkın irade ve azminin uyanmasına sebep oldu. Müslüman halklar beklenmeyen bir şekilde meydanlara inip haklarını savunmaya başladılar.

Tunus’ta 21 yıl sonra Bin Ali’yi yerle bir eden tufan, 29 yıl sonra Tahrir meydanının azim ve görkemi karşısında Mübarek’e boyun eğdirip kudretten ayrılmaya mecbur bıraktı. Bu inkılap rüzgârının bir parçasının Libya’ya çarpması üzerine 42 yıldır zulmeden bozguncu bir diktatör diğer zalim diktatörlerin akıbetiyle yüzleşip aşağılık bir ölümle hayata veda etti. Resmi makamlar diktatörün ölümünü farklı şekilde yorumlasalar da, büyük bedeller ödeyen halk, inkılap için döktüğü kanın meyvesini Kaddafi gibilerin hayatının feci sonla sona ermesinde görmektedir.

Uzmanların çoğu şiddetten istifade etmediklerinden dolayı Bin Ali ve Mübarek’in meydanı çabucak terk etmek zorunda kaldıklarına inanmaktadır. Oysa Libya’da büyük katliamlara ve oluk oluk akıtılan kanlara tanık olduk. Diktatörün kendi geleceği için halkını öldürmekten çekinmediği yaptığı vahşice katliamlarla ortaya çıktı. Ancak halkın azim ve iradesi, bundan sonra hiçbir Arap diktatörün zor, dayatma ve baskı yoluyla makam ve gücünü koruyacağı bir imkâna sahip olamayacağını ortaya koydu.

Makamlarından uzaklaştırılan Kaddafi ve çocukları bir bir öldürüldüler. Ancak bunların yerini alacak yöneticilerin halkın isteğine uygun bir şekilde ve halk tarafından özgürce seçilmiş sivil bir hükümet oluşturmaları mümkün olacak mı? Kaddafi’nin öldürülüşü Libya’nın özgürleştirildiğinin işaretiydi. Dökülen onca kana rağmen halk vazifesini yerine getirdi. Şu anda halkın inanç ve düşüncesi çerçevesinde yöneticilerini kendi özgür iradesiyle seçmesiyle ilgili ortamın hazırlanması görevi Geçici Konseye aittir. 

İşin teessüf verici yönü, inkılapçıların sadece mücadele ve savaş zamanında müşterek hedeflere karşı birlikte vahdet içinde hareket etmeleriyle ilgilidir. Zaferle birlikte her kesim güçten pay almak için harekete geçecek, böylece muhalefetlerini ortaya koyup bir bütün olarak Müslüman Libya halkının gönlündeki hükümetin engellemesine yol açacak.

Mücadele boyunca Batının Libya halkının servetine konma karşılığında yaptığı müdahaleler unutulmamalıdır. Her ne kadar NATO’nun saldırılarının Libya halkının öldürülmesini önleme amaçlı olduğu söylense de, muzaffer olana kadar kendilerini Libya halkının savunucuları ve yardım ulaştırıcıları olarak nitelendirseler de, bunların Libya’nın servetine göz dikmediğini, bütün bu bedelleri Libya’nın yer altı kaynakları için sırtlamadıklarını kimse ileri süremez. Arap Baharını tecrübe edenlerle, halkın kül altındaki ateş gibi birden bire alevlenip harekete geçmesinden korktukları halde eski vaziyeti sürdürmek için çabalayanların, aynı mevsimin süreci olarak hükümetlerinin dayanaklarının çatırdadığını görüyoruz. Bu gelişmeler, halkın özgürlüğüne ve isteklerine aldırmamalarından kaynaklanmaktadır. Bütün bunlar, diktatör yöneticileri kaybetme-kazanma oyununa sürükleyen sebepler olup, neticede kudretten el çekmekten başka bir yol bırakmamaktadır.

Bugün insanlar düşünce bakımından uyanmış ve aydınlanmışlardır. Bozguncu hükümetlerin ıslahat sözü verip halkın geçim problemlerini çözerek asıl hakları olan özgürlüklerini çiğnemeye devam etme devri gün geçtikçe sona ermektedir. İnsanların en tabii hakları olan siyasi, sosyal ve ekonomik haklar ile özgür seçim gibi sözler halkı frenlemediği gibi diktatörlerin imdadına kavuşan göz boyama vasıtaları olarak da özelliklerini yitirmektedirler. Çünkü azim ve iradeleriyle ayağa kalkan insanlar, gasp edilmiş haklarını elde etmek için meydanlara inip kelle koltukta mücadele edebiliyorlar.

Yazan: Hamid Rıza Askeri

Kaynak: Aferinesh Gazetesi

Çeviren: Hanefi Aydın / doğruhaber

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir