"İslamî eğitim fıtrata uygun olmalıdır"
İslamî eğitimin ile ilgili İLKHA'ya konuşan Araştırmacı Yazar Özkan Yaman, İslamî eğitimin çocuk yaşta verilmesi gerektiğini ve bu konuda herkese özellikle STK ve benzeri kurumlara önemli görevler düştüğünü söyledi.
İslamî eğitimin ile ilgili İlke Haber Ajansına (İLKHA) konuşan Gazeteci yazar Özkan Yaman İslamî eğitim ile ilgili konuların yanı sıra Diyarbakır'da yapılan Peygambere Saygı Mİtingi hakkında da değerlendirmelerde bulundu.
Bir dizi programa katılmak üzere Van'a gelen Araştırmacı Yazar Özkan Yaman, İslaî eğitminin çocuk yaşta verilmesi gerektiğini belirterek, Milli Eğitimin İslamî eğitim anlamında getirmiş olduğu yenilikleri ise olumlu bulduğunu ancak laik rejim içerisinde başarılı olunamayacağını ifade etti.
İslamî eğitimin ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
“İslamî eğitim fıtrata uygun olmalıdır. Çünkü hadisi şerifte belirtildiği gibi her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Tabi biz İslamî eğitim derken, çocuğun Kur’an’ı, ibadetlerini öğrenmesini ve ahlak ve edep almasını anlıyoruz. Çocuğun toplum içerisinde İslamî olarak duruşunu ortaya koyan; sabır, cömertlik, tevazu, merhamet şefkat, affetme, sahiplenme, duyarlılık, iyilikte bulunma, yardımseverlik vesaire, bütün bunların çocuğa verilmesini anlıyoruz. İslamî eğitimin mutlaka küçük yaşlardan itibaren hatta anne karnından başlaması gerekir. İslamî eğitim Peygamber Efendimiz’in (sav) bütün muameleleri, yani sünnet-i seniyye dediğimiz gerek sözlü, gerek fiili, gerek pratik ve gerekse takrirî olarak onayladığı bütün o davranışların, çocuğun yaşına uygun olarak düzgün bir şekilde verilmesidir.” dedi.
“Laik rejim içerisinde yapılan İslami yenilikler temel mantığı ortadan kaldırmaz’’
Laik rejim içerisinde İslamî eğitim ile ilgili yapılan yeniliklerin başarılı olamayacağını belirten Yaman “Milli Eğitim Bakanlığı’nın, ya da hükümetin İslamî anlamda getirmiş olduğu bütün düzenlemeler olumludur ve olumlu karşılanmalıdır. Bunlarla ilgili aslında teşvik edici de olunmalıdır. Hükümetin yapmış olduğu bu şeyleri benimsemekle beraber, daha iyi, seviyeli, nitelikli ve daha yaygın hale gelmesi için de topluma düşen görevler vardır. Dolayısıyla hükümetin de bu anlamda teşvik edici olması lazım. Ancak eğitim sisteminde ne kadar İslamî usullere dönüş olsa da veya bu konuda iyileştirmeler yapılsa da sonuçta Kemalist laik bir rejimde yaşıyoruz. Dolayısıyla laik bir rejimde yapılacak düzenlemeler, temeli etkilemediği için, yani temel mantığı değiştirmediği için, bir yere kadar etkili olacaktır. Kemalizm’in getirdiği ve nesli ifsat eden bir takım ilkeleri ve fikirleri, aslında ayıklamak ortadan kaldırmak gibi hedef olması lazım ki, o dindarlık vurgusu veya İslamî eğitim gibi bu tür alandaki gelişmelerin bir faydası olsun. Yoksa bir yerde küfrü, inkârı Çağrıştıran bir temel üzerine, sizin test edeceğiniz bir İslamî eğitim çok da başarılı olmayacaktır.” İfadelerini kullandı.
“İslamî eğitim ilgili olarak gençlere ve STK’lara önemli görevler düşüyor”
İslamî eğitimle ilgili olarak gençlere, STK, dernek ve vakıflara önemli görevler düştüğünü söyleyen Yaman, “Gençlerin İslamî eğitim olarak ferdi sorumlulukları var. Bunun yanında gençleri yönlendirenlerin yapmaları gerekenler var. Gençler bir kere çocuk olmadıkları için yaptıkları ve yapmadıklarından sorumludurlar. Dolayısıyla ‘bana biri göstermedi’ veya ‘söylemedi’ diyemezler. Dolayısıyla burada artık kendi eksiklerini görüp tamamlamaları gerekir. Mesela Kur’an-ı Kerim’i deyip bunu sorgulamalıdır. Fikri yönden kendini sürekli beslemeli yani fikri eserler okumalı bu anlamda birilerinin teşvikini tavsiyesini beklememelidir. İkincisi de onları yönlendirecek STK’lar, kurumlar olabilir, bunlara düşen görevler var. Gençlerin manevi buhrandan çıkmaları için STK’lara, derneklere, vakıflara çok ciddi görevler düşüyor. Gençleri bir takım sosyal, kültürel, sanatsal etkinliklerle bir araya getirip onlara ilmi, okumayı, ibadeti sevdirmek, bu STK’ların görevleri olsa gerek. Herkes kendi çapında kendi imkânları ile çevresindeki gençleri yetiştirmelidir. Onları uyuşturucu batağından, zararlı alışkanlıklardan veya farklı ideolojilerden kurtarmak için, STK’lara ciddi manada sorumluluk düşmektedir. Bir takım aktivitelerle Peygamber Efendimiz’in (sav) ashaba vermiş olduğu formasyonu gençlere vermek gerekiyor. İslam’ın yükselmesi uğruna çaba sarf etmek, bu anlamda bir ideal sahibi olmak bir gerekir. Bu, gençlere verilmelidir. ‘Efendim bunu devlet vermiyor’ diye sürekli suçlayıcı olup bir şey yapmamaktan daha iyidir. Bu anlamda herkes sorumludur ve bir STK içerisinde görev alabilmelidir. ‘Onların manevi anlamda istifadesi için bir şekilde bir gayret göstereyim’ gibi herkese düşen bir sorumluluk var. Bunun için anne ve babaları yalnız bırakmamak gerekiyor. Belli yaşa kadar mutlaka anne babalar mesuldürler, ancak çocuk rüşt çağından sonra anne babayı çok fazla dinlemeyen kişiliğe sahip oluyor. O yüzden toplumda herkesin o gençlere sahip çıkan organizasyonlara, sivil toplum kuruluşlarına destek olması gerekiyor. Herhalde günümüz için söylenecek en kısa çözüm, bu olsa gerek diye düşünüyorum.” şeklinde konuştu.
“Diyarbakır Türkiye’nin itibarını kurtardı”
Diyarbakır’da Yüz binlerin katılımı ile gerçekleşen ‘Peygambere Saygı Mitingine de değinen Yaman, “Diyarbakır’da böyle bir etkinliğin yapılmış olması hem Diyarbakırlılar adına, hem de ülke adına sevindirici bir şeydir. Çünkü Türkiye’de bu karikatüre bu ölçekte tepki veren sadece Diyarbakır oldu. Yani Diyarbakır bir nevi Türkiye’nin genelinin bir anlamda itibarını kurtarmış oldu. Türkiye’ye veya bütün dünyaya, sivil bir tepki nasıl verilir nasıl müspet bir şekilde toplanılır ve insanlar hiçbir sorun çıkarmadan, hiçbir tahrike kapılmadan nasıl kınar, bunu gösterdi. Dolayısıyla bu anlamda örnek bir etkinlik sergilendi. Bu etkinlikler ilk değil, yaklaşık dokuz yıldır yapılıyor. Bu anlamda aynı tarz dengeyi ve seviyeyi gözetmek ve göstermek, çok büyük bir başarıdır.” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’deki bütün Müslümanların o etkinliği sahiplendiğini düşünüyorum”
“Türkiye’deki bütün Müslümanları o etkinliği sahiplendiğini düşünüyorum. Çünkü, ‘bu etkinliği filan kesim yaptı biz katılmıyoruz’ diye kimse böyle bir şey söylemedi. Önemli olan bundan sonra sadece bir etkinliğin yapılmasını beklemek değil, artık batının en fazla korktuğu şeyin İslam ümmetinin birliği olduğunu, vahdeti olduğunu görüp bir araya gelmektir. Amaçlarda hedeflerde, etkinliklerde veya birtakım çalışmalarda bir araya gelmektir. Farklı fikirler, düşünceler, meşrepler, mezhepler, meslekler illaki olacaktır. Önemli olan o farklılıkları bir araya gelmek için engel olarak görmemektir. Dolayısıyla faklılıklara rağmen ortak tepkiler ve birliktelikler gösterebilirsek, farklılıklarımıza rağmen ortak bir çatı altında bir tepki sergileyebilirsek , -ki arzulanacak olan da budur- o zaman vahdeti sağlayabileceğiz.” sözlerine yer verdi.
“Mitingteki ittihat çağrısı mutlaka yankı bulacaktır”
“Peygambere saygı mitinginde Alimlerin yaptığı Vahdet çağrısına da değinen Yaman, son olarak şunları söyledi: “Diyarbakır’da yapılan Peygambere Saygı Mitingdeki ittihat çağrısı mutlaka yankı bulacaktır. Yankı bulmasa, olumsuz tavır takınanların mesuliyeti olacaktır. Bir araya gelmeye çağırıyorsanız ve buna birisi hayır diyorsa, burada siz görevinizi yapmışsınız yani siz üzerinizdeki o yükü atmışsınız demektir. Dolayısıyla artık vebal karşı tarafındır. Eğer çağırdığımız şey ona ekstra bir yükümlülük getirmiyorsa, illaki fikirlerinden vazgeçmesini gerektirmiyorsa, zaten buna kimsenin yok diyeceğini sanmıyorum. Ortak değerimiz İslam, Kuran, Hz. Muhammed (sav)’dir. Bunun dışındakine karışmıyoruz. Ancak bu ortak değerlerimiz üzerinde neden bir araya gelmeyelim. Buna kimse itiraz etmez. Ancak birisi itiraz ederse, işin içerisinde bir takım nefsi şeyler ile kuruntular ve evhamlar vardır.” (İLKHA)