• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
M. İkbal Atak: `Devlet Satanizmi`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yıl 1998. Yer Batman! 1990'lı yılların, devletin bekasına indirgenerek yürütülen kirli faaliyetlerin en yoğun olarak icra edildiği yerlerden sadece biridir Batman.

Ve Soysal ailesi… Eşi, çocukları, dostları, sevenleri…

Tam on bir yıl önce malum odakların “marifetiyle” bir sabah vaktinde alıkonan Cevzet Soysal, o gün bugündür haber alınamadı, alınamıyor.

Eşi ve çocuklarının anlatımlarına bakılırsa…

Cevzet'i alıkoyan, sonra da kayıplar listesine adını yazdıranlar, “Tanıdık eller.”

O kadar tanıdık ki, o puslu ortamda, her an, her köşe başında insanların karşısına çıkan, “Emniyete kadar gideceğiz!” dedikten sonra insanı insanlığından utandıracak yer altı mahzenlerinde…

Joplar eşliğinde küfürlü salvolar, elektrik cızırtıları, askılarda sallanan bedenler ve insanın takatini aşan yoğunlukta çığlık korosu eşliğinde…

Artık bir koyun misali, bulurdun kendini kurt sürüsünün tam ortasında. Haftalarca, hatta aylarca süren kurt sürüsünün saldırıları sonucunda hayatta kalabildiysen, “ne mutlu sana!” 

Gözaltına alınışın resmiyete çevrilir; ev ya da mahpushane fark etmez, “iki güzelden biri”ne doğru yol alırdın.

Kayıplar zincirinin bir halkası olmamayı başarmıştın ya! Evde bayram havası estirirdi, “ikinci kez dünyaya gelişin”!

Amaa..!

Ökkeş'in pençelerine, Hacı'nın darbelerine yenik düşseydin..!

“Yok bizde öyle bir isim” kuralı işletilir, cesedin bilinmezlere doğru yola çıkarılırdı. Geride kalan gözü yaşlıların tüm çabaları sadece akıntıya kürek çekmek olurdu, yetkililerin nezdinde.

Tıpkı Soysal ailesi gibi.

Her kayıp dayanılmaz acıydı yakınları için. Candan vazgeçenler, bir teselli olur umuduyla cesetlere bile razıydılar. Oysa kaybedilen her can, kör noktalara gömülen her bir ceset, devletin bekasının teminatıydı, karanlık odaklar için. Kaçırılan her kişi, sadece bir halkasıydı kayıplar zincirinin ama bu zincirdi “Devlet-i Aliye”yi ayakta tutan, çepeçevre kuşatıp, kollayıp, koruyan! Kelle avcılığını vatan aşkı üzerine bina edenler, “ermiş” sayılıyordu her bir beden devirdiklerinde, kaçırdıklarında, kaybettiklerinde.

Acılı yakınların karakol önlerinde ümit avına çıkmaları bile şartlara indirgeniyordu. Soysal ailesinde olduğu gibi.

“Ya babanızın arkadaşlarını söylersiniz; ya da…” “… ya da bizdedir; ama cesedini dahi
göremeyeceksiniz” “… ya da çıkın dışarı, bir daha da gelmeyin”

Devletin güvenlik kurumu; vatandaşın can ve mal güvenliğini korumak üzere oluşturulan, milletin verdiği vergilerle semiren emniyet kurumu, kaçırılmış, kaybettirilmiş insanları değil bulmak, ilgilenmeyi bile “… ya da…” diyerek şarta bağlama yoluna başvuruyorsa… Gerisini artık siz düşünün!

Devlet aygıtının vatandaşın hizmetine dönük olduğu anlayış ile insanların, kutsanan devlet anlayışına kurban edildiği bir garip anlayışı varın kıyaslayın. Fert ve toplumun maslahatlarına yönelik bir devlet anlayışını, uğrunda insanların kurban olarak seçildiği bir nevi “devlet satanizmi”nin aşkına dönüştüren bir köhne anlayışı varın kıyaslamaya çalışın.

“… ya da..!” diyen kurum, “devlet satanizmi adına” taşkınlıkta bir adım öne geçerek cezaevindeki itirafçıya bile cinayet işleten aynı güvenlik kurumu değil miydi?
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir