• DOLAR 35.443
  • EURO 36.354
  • ALTIN 3063.15
  • ...
ŞEYH ABDULKADİR ĞURSİ
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Muhammed Müfid YARAY / Süleyman KIZILÇINAR

1926 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı Ğurs köylerinden birisi olan Haft ihvan (7 kardeşler) Köyünde doğdu. Küçük yaşında gördüğü bir rüya üzerine köylerine yaklaşık 30 km uzaklıkta bulunan Mardin ve çevresinin en meşhur dergâhı olan Sultan Şeyh Musa Hazretlerinin dergahına gidip, henüz 10-12 yaşındayken Sultan Şeyh Musa’nın o zamanki halifesi olan, Şeyh Hüseyin Bızari Hazretlerine bağlandı. Uzun bir müddet Şeyh Hüseyin Hazretleri’nin manevi terbiye ve tedrisatı altında yetişti.

Şeyh Hüseyin Hazretleri vefat etmeden kısa bir müddet önce Şeyh’e, kendisinin vefatından sonra, Mekke’ye gitmesini ve orada bulunan Kadiri Şeyhinden, tasavvuf ve İslami ilimler konusunda icazet almasını vasiyet etti. Hâlbuki o dönemde Şeyh Hazretlerinin kutsal topraklara gidecek hiçbir maddi imkânı yoktu. Üstelik Suud Ailesinin, Arabistan’da iktidara gelmesinden sonra, Arabistan’da bütün tasavvuf dergâhları kapatılmış 60’tan fazla tarikat Şeyhi ise idam edilmişti. Bu şartlar altında, Şeyh A.Kadir’in Mekke’ye gidebilmesi, gitse bile Mekke’de Kadiri Şeyhini bulması imkânsız gibiydi.

Ancak gerçekten de kısa bir müddet sonra Şeyh Hüseyin vefat eder.  Henüz 20 yaşlarında olan Şeyh Abdulkadir Hazretleri ailesine ait koyunları satar ve iyi bir gelir elde eder. Annesi onun Kâbe aşkıyla tutuştuğunu bildiği için hacca gitmesini teklif eder. Şeyh Hazretleri hacca gider.

Şeyh Hazretleri Mekke’den memleketine döndükten sonra askerlik çağındadır. Dönem İkinci Dünya Savaşının sonlarıdır. İktidarda Milli Şef vardır. Askerlik müddetleri çok uzun ve bir Müslüman için çok sıkıntılıdır. Ayrıca Şeyh Hazretleri her vesileyle İslam düşmanlığını ifade eden, bütün İslami kurum ve kuruluşları ortadan kaldıran, ezanı Türkçe okutan bu rejime askerlik yapmayı bir türlü içine sindirmez ve “Ben bu rejime askerlik yapacağıma muhacir olurum daha iyi” diyerek Suriye’ye hicret eder.

Suriye’de başta Şeyh Ahmed Hıznevi, Şeyh Ahmed Kesk, Şeyh Yahya Sabbax, olmak üzere birçok tarikat büyükleriyle yakın bir ilişki kurar. Kendisi Kadiri olmasına rağmen Nakşibendi tarikatının Hıznevi kolunun kurucusu olan Şeyh Ahmed Hıznevi Hazretleri  ona “Vallahi seni öz kardeşimden daha çok severim ve senin Allah yanındaki değerini de  bilirim” der, Onu bütün meşayihin içinde en yakınına oturtur, saygı ve sevgisini belirtirdi. Şeyh Ahmed’in oğlu Şeyh Alaeddin Hazretleriyle de adeta iki kardeş gibiydiler.

Ancak Şeyh Abdulkadir Ğursi, tarikat ehlinin kendi arasındaki iç çekişmelerinden ve kendi tarikatlarının  geleceğini düşünmekten daha öteye gitmeyen davranışlarından son derece rahatsız olur, sık sık onlara nasihatlerde bulunur, ve “Birlik olup İslam için hizmetlerde bulunun” derdi.

İslami vahdetin reçetesi

Şeyh Abdulkadir bir konuşmasında şöyle der: “Kardeşlerim! İslami vahdetin oluşması için, ben size demiyorum ki hepiniz tarikatlarınızı, cemaatlerinizi, partilerinizi bırakıp A veya B şahsına biat ediniz, böyle bir şey asla gerçekleşmez. Ancak ben size diyorum ki hepinizin âlimleri, liderleri var.  Âlimlerinizin, Kur’an ve sünnet ışığında yazdığı kitaplar var. Bunların hepsi de Allah’a hamdolsun faydalı kitaplardır. Hepiniz kendi tarikatınızda ve cemaatinizde kalın, kendi kitaplarınızla amel edin.

Ancak;

1: Sakın ola ki bir grup, diğer bir grubu karalamasın, şunu bilin ki kendi çıkarları için, Müslüman kardeşine atıp karalayan birisini Allah-u Teala asla başarılı kılmaz. Çünkü böyle bir durum, o grubun yaptığı çalışmalarda ihlâslı olmadığını ve kendini meşhur etmek için gayret ettiğini gösterir.

2: Bütün Müslümanları ilgilendiren konularda bütün gruplar olayın en çok hangi grup veya cemaatle alakalı olup olmadığına bakmaksızın hemen İslami tavırlarını ortaya koyup, bunu ilan etmelidirler. Örneğin kitabımıza, Peygamberlerimize, dinimize, İslami şiarlarımıza, ezanımıza, başörtümüze, camilerimize, kutsal mabedimiz olan Mescid-i Aksa’ya bir saldırı veya hakaret olunca ben Müslüman’ım diyen herkesin, bütün grupların aynı anda seslerini yükseltip o işle ilgilenen Müslüman kardeşlerinin yanında olduklarını göstermelidirler.

3: Yanınızda “Ben Müslümanım” diyen ve namaz kılan birisine, bir hakaret veya alay edildiğinde kesinlikle buna izin vermeyin. Derhal o insanı yanınızdan uzaklaştırın. Çünkü o sizi Müslüman bir kardeşinizden uzaklaştırmaya çalışan, aranızda kin ve nefret tohumları yerleştirmek isteyen bir insi şeytandan başka bir şey değildir.

4: Namaz kılan bir mümin veya grup tarafından bir haksızlığa veya bir iftiraya uğrarsanız, Allah için siz karşılık vermeyin ve sabredin. Çünkü müminin zulmüne sabretmek sizin için bir şereftir. Ancak kafirin zulmüne karşı ayaklanıp karşılık vermek izzettir.

İşte eğer bunları yaparsanız Allah kalplerinizi tekrar birleştirir ve tekrar sizleri birbirinize sevdirir. Birlik ve vahdetinizi güçlendirir. O zaman da hiçbir kafir size haksızlık etmeye cesaret edemez.”

İhvan-ı Müslimin ile ilişkileri

Şeyh Abdulkadir Hazretleri, tarikat ehlinden istediği neticeyi bir türlü alamayınca o dönemde Suriye’de çok güzel tebliğ çalışmaları yapan İhvan-ı Müslimin teşkilatına katılır. Kısa bir müddet sonra İhvan’ın görüş ve fikirleriyle birebir uyum içinde olduğunu fark eder ve İhvan-ı Müslimin’in safları içerisinde, canla başla çalışmaya, İslami hizmet yapmaya başlar. Ancak bu dönemde özellikle 1967 savaşında israil’in Filistin ve diğer bölge devletlerine saldırması, başta Kudüs olmak üzere birçok yerleri işgal etmesi, Arap devletlerinin israil karşısında hiçbir varlık ortaya koymaması onu çok üzer. Mağlubiyetten sonra o zamanki Suriye Devlet Başkanı Nureddin El Ettaşi  içlerinde Şeyh Hazretlerinin de bulunduğu alimleri toplar ve güya onlarla beraber mağlubiyetin sebebini bulmaya çalışır. Şeyh şunları söyler;

“Savaşın en kızgın olduğu ve israil’in hücuma geçtiği gece ben rüyamda gördüm ki Allah-u Teala meleklere seslendi. “Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.”(Enfal, 12) Bunun üzerine melekler saflar halinde dünyaya geldiler ve müminleri aramaya başladılar; ama bulamadılar. Baktılar ki dünyada iki grup savaşıyor. Ancak her iki grup da giydikleri elbise, konuştukları sözler ve kalplerinde taşıdıkları niyet hemen hemen aynı. İki grup da vatanı ve milleti için savaşıyor, ancak Allah için ve İslam için çarpışan yok. Bunun üzerine melekler tekrar Allah’ın huzuruna çıkıp; “Rabbimiz! Sen bizi Müminlere yardım etmek için dünyaya gönderdin, ancak biz dünyanın hepsini altüst edip aramamıza rağmen, yardım etmemiz gereken müminleri bulamadık, onun için hiçbir şey yapmadan geri döndük” derler.

Şeyhin bu anlattıkları karşısında hiçbir söz söyleyemeyen Devlet Başkanı toplantıyı bitirir ve meclis dağılır.

israil karşısında aciz kalmalarından dolayı Seyda, Suriye’de kalmaya tahammül edemez ve 1970 yılı başlarında Suriye’den memleketi Kızıltepe’ye dönüş yapar.

Türkiye yılları ve pkk ile mücadelesi

Şeyh Abdulkadir Hazretleri Kızıltepe’de hemen İslami hizmetlerini başlattı. İnsanlara İslam’ı anlatmak ve onları gaflet uykusundan uyandırmak için gündüzlerini irşat faaliyetlerine ayırdı. Ev ev, köy köy dolaşarak insanları Allah’a çağırdı. Geceleri ise kendisini zikir ve ibadetlere verdi. Çoğu zaman sabaha kadar uyumaz, ibadet ve duayla meşgul olurdu. Üstad Hasan El Benna’nın; “Müslüman; gece abid gündüz mücahid olmalı” sözünü sık sık tekrarlar ve şöyle derdi; “Bugünkü Müslümanların en büyük eksikliklerinden birisi de, mücahid olanların yeterince ibadet ve zikirlere, Allah’la irtibatı kuvvetlendiren manevi bağlara önem vermemeleri, tasavvuf ehli olan ve ezkarla çok uğraşanların da, Allah yolunda cihad etmeye, Allah’ın ve İslam’ın düşmanlarına karşı cephe almaya yeterince önem vermemeleridir. Mücahid olanlar yeterince abid ve zakir değil, abid ve zakir olanlar ise maalesef mücahid değil. Oysaki Resulullah mücahid olduğu kadar abid ve zahitti. Abid ve Zakir olduğu kadar da mücahitti. Resulullah’ın hayatında cihad ve zikir ayrılmaz bir bütündür. Buhari ve Müslim başta olmak üzere bütün hadis kitaplarında, “Resulullah’ın cihad ve sefer esnasında yaptığı zikirler” diye bablar/bölümler açılmıştır. Bu da Resulullah’ın bu konuya ne kadar önem verdiğini gösterir. İşte bundan dolayı günümüzde Allah yolunda hizmet yapmak isteyen cemaat ve gruplar başarılı olmak istiyorlarsa, muhakkak Resulullah’ın bu sünnetini ihya edip, bünyelerine taşımak zorundadırlar. Yani bir taraftan mücahid, diğer taraftan abid ve zakir olmalıdırlar. Aksi takdirde başarılı olmaları imkânsızdır.”

Hama mağduru Şehid Ahmet’in arkadaşıydı

Şeyh Hazretleri 1980’li yılların sonuna kadar bu aşk ve gayretle hizmetlerine devam eder. 1982 yılında Hafız Esad’ın Hama katliamından sonra birçok İhvan-ı Müslimin yöneticisi muhacir olarak Türkiye’ye gelir. Bunlardan birisi de Molla Ahmet adındaki İhvan’ın önde gelen yöneticisidir. Molla Ahmet, Türkiye’de çevresini az çok tanıdıktan sonra, İslami hizmetlerine burada da devam eder. Molla Ahmet bu dönemde İslami hizmetleriyle tanınan Diyarbakır’daki İlim Kitapevine sık sık gider. Burada çalışan Müslümanlarla çok yakın bir ilişki kurar. Molla Ahmet aynı zamanda Şeyh Abdulkadir’in çok samimi ve yakın arkadaşıdır. Molla Ahmed’ in aracılığıyla Şeyh Abdulkadir de bu iman dolu, hizmet aşkıyla yanan Müslümanlarla tanışır ve onları her yönden takdir eder.

Pkk tehditlerine aldırış etmezdi

1990’lı yıllarda PKK zafer sarhoşluğunun içinde kendinden başka hiçbir güç ve alternatif sese tahammül edemez durumdadır.  Kendi kontrolü dışında İslami faaliyetler yapmakta olan Müslümanlara karşı çok öfkelidir. İlk önce tüm Müslümanları akrabaları aracılığıyla tehdit eder. Bu tehditler işe yaramayınca bölgede birçok Müslüman şehit edilmeye başlanır. Seydanın yakın arkadaşı olan Molla Ahmed bu sırada PKK ve Suriye ajanlarının ortaklaşa yaptığı bir eylemle şehit edilir. Bu süreçte Seyda da sık sık PKK’nın tehditlerine hedef olur.

Ölüm ya da zillet

PKK’lılar Seyda’yı İslami çalışmalarından vazgeçmediği takdirde Kürdistan’a ihanetten öldüreceklerine dair tehdit ederler. Seyda onlara şöyle cevap verir: “Vallahi siz çok ahmaksınız, beni öldürmekle mi tehdit ediyorsunuz. Eğer ben gerçekten öldürme ve diriltmenin sizin elinizde olduğunu bilseydim hâşâ size ibadet ederdim. Oysaki ben zikir ehli olan bir Müslüman olarak günde bin defa ya hayy-u ya kayyum diye Allah’a sesleniyorum. Ben şahadet ederim ki “yuhyi ve yumit” (öldüren ve dirilten) sadece Allah-u Tealadır. Gidin ne yapıyorsanız yapın. Allah’ın izniyle ben biliyorum ki benim ömrüm sizinkinizden daha uzundur. Siz benden daha önce öleceksiniz.” Böylece Seyda da üstü kapalı bir şekilde onları tehdit eder.

İbadete aşık bir zattı

Şeyh Hazretleri peygamberimizin vefat yaşı olan 63 yaşına geldikten sonra tasavvuf ehlinden bazı büyük zatların yaptığı gibi dünya ile ilişkilerini azaltmaya ve İslami vazifeler dışında evinden çıkmamaya başladı. Bu dönemde kendisini ibadet ve zikre, Kur’an tilaveti ile münacata verdi. Şeyh Hazretleri hastalığı iyice arttığı son dönem hariç, haftada iki defa Kur’an’ı hatim etmeyi, Delail’ul Hayrat, Evrad-ı Şerife ve Cevşen gibi münacaat ve dua kitaplarını günde bir sefer bitirmeyi, her namazdan sonra uzun uzun Allah’ı zikretmeyi, geceleri yarım saat,  bir saat dinlendikten sonra sabaha kadar namaz ve Kur’an tilavetiyle ihya etmeyi kendine vazife yapmıştı. Gündüzleri ise çok ihtiyarlamasına rağmen misafirleri olmadığı surece nafile oruç tutardı.

1936 yılından ömrünün sonuna kadar yaklaşık 70-75 yıl boyunca bütün vakitlerini Allah’a kulluk ve İslam’a hizmetle geçiren Şeyh Hazretleri bu sure içinde dünyalık hiçbir iş yapmamaya kendi kendine söz vermiş ve ömrünün sonuna kadar da bu sözüne bağlı kalmıştır.

8 Ekim 2011 Cumartesi günü, Güneydoğunun bu büyük alim ve şeyhi Rabbine yürümüş, hakkın rahmetine kavuşmuştur. Sultan Şeyhmus Dergahının mezarlığına defnedilmiştir.

Rabbim bizleri ahirette onun şefaatinden ve komşuluğundan mahrum bırakmasın, inşaallah. Amin.

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir