• DOLAR 34.675
  • EURO 36.851
  • ALTIN 2937.397
  • ...
Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Rahman, Rahim, Allah`ın adıyla

Ve eğer kulumuza indirdiğimiz Kur`andan şüphede iseniz haydi onun ayarından bir sure meydana getirin ve Allah`tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, eğer sadıksanız bunu yapın (Bakara Suresi 23. Ayet)

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

Ülkemizin gündemini, tecavüzler, çocuk katilleri, ilköğretim, lise, sığınma evleri hatta huzur evlerinde meydana gelen taciz olayları şekillendirdi… Basın kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve siyasetle iştigal edenler, bolca konuştular bu olaylar üzerine… Toplumumuz nereye gidiyor? Bu ahlaki bozulmanın sonuçları nereye varacak? Bu korkunç durumun sebepleri nelerdir? Bu gidişata kim, nasıl dur diyecek?

Verilen cezaları, yeterli görmeyen halk, Silvan`da linç girişiminde bulunuyor; buna mani olmak isteyen güvenlik güçleriyle çatışmaya giriyor… Kendisine mikrofon uzatılan hemen hemen herkes bu suçları işleyenleri kendi elleriyle öldürmek istediğini ifade ediyor. Fakat, hiç kimse olayların asıl sebepleri üzerinde durmuyor.

Nereden yetişiyor bu seri katiller? Kim üretiyor bu tecavüzcü kültürünü? Taciz bir yaşam biçimi haline nasıl dönüşüyor? Esas sorulması gereken sorular bunlar değil mi? Cinsel özgürlükler adı altında pek çok ahlaksızlık ve sapkınlık kanunlarla korunma altına alınmış değil mi? Zina suç olmaktan çıkartılalı ne kadar oldu? Televizyon dizileri, hangi yaşam biçiminin reklamını yapmaktalar? Topluma hangi model tipleri empoze ediyorlar? Cevaplar verilmesi gereken sorular bunlar değil mi?

Toplumun talep ettiği bir takım cezaları Allah`ın ahkâmında var diye uygulamadan kaldıranlar ve bu tür uygulamaların taleplerini, gericilik yaftasıyla, çağdışı nitelendirmesiyle reddedenler bu ortadaki vahim durumun sorumluları değil midirler? Batıyı ve batılı değerleri kendilerine kıble edinmiş bir zihniyetin dine ve dini olana sırt dönüşünden kaynaklanmıyor mu bu vahim durum?

İlahi olana nedir bu düşmanlık? Allah`ın kitabında var diye insanların taleplerini bile reddetmek hangi akılla izah edilebilir? Dinle bağlantılı olan her şeyi hayatın dışında tutmak isteği, nasıl bir ruh yapısının ürünüdür?

Bir tiyatro ve sinema sanatçısının, Emek Sineması`nın açılışında, “İstanbul Milli Türk Talebe Birliği o yıllarda laik bir yerdi, fakat zamanla, o tiyatronun sahnesinde namaz kılmaya başladılar. Emek Sineması açılacaksa sadece sinema sanatına hizmet etsin, eğer orada da namaz kılınacaksa hiç açmasınlar daha iyi” hezeyanlarında bulunması dini tamamen hayatın dışına çıkartmak ve hayatı tamamen dinden soyutlamak anlayışının sonucu değil midir?

Hâlâ, ülkemizdeki bazı üniversitelerde başörtüsüne yönelik ciddi saldırılar yapılmakta, bahçede ve koridorlarda dahi yasaklar getirilip zulüm devam ettirilmektedir. İlköğretim ve liselerde başörtüsü yasağı uygulanmakta ve bu yasaktan muzdarip olanlar tarafından dahi savunulmaktadır. Kız-erkek karma eğitim anlayışı hiçbir alternatife fırsat verilmeyecek şekilde baskıcılıkla uygulanmaktadır. Sonra da, bu okullardaki cinsel istismardan ve tacizlerden yakınılmaktadır.

Biz ülkemizde ki tüm sorunların kaynağının dini olana sırt dönmek olduğuna inanmaktayız. İlahi olanla savaş halinde bulunan bir toplumsal ideoloji dayatması ve bu dayatmanın onyıllardır sürdürülüyor olması problemlerin en önemli sebebidir. Bir an önce ilahi olanla olan bu savaş sona erdirilmeli ve âlemlerin yaratıcısının ilahi mesajına kulak verilmelidir.

Ülkemizdeki ahlaki sosyal ve siyasal bozulmaların tek tedavi kaynağı insanlara rahmet olarak gönderilen Kitab-ı Mübîn`dir. Sosyal, siyasal ve tüm alanlarda o ilahi mesaj referans alınmalı ve ona tabi olmanın kurtuluşun tek yolu olduğu kabullenilmelidir.

İnsanlığın her tür zulümden uzak olduğu, sukünet ve selamet üzere yaşadığı, tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 187. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah`a emanet ederiz

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU


Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 311.hafta basın açıklaması, 2 Nisan 2011 Cumartesi günü saat 12.30`da İzmit İnsan Hakları Parkı, Özgürlük Meydanında yapıldı. Basın açıklamasını Platform birleşenlerinden, MAZLUMDER Kocaeli Şubesi gönüllüsü Amine ÖNDER yaptı.basın açıklamasının konusu, kadınların adaletli oranda meclise giremeyişi ve başörtülü kadınların Türkiye`deki nüfus oranına uygun bir sayıyla mecliste yer alamayışıydı.

BASIN AÇIKLMASININ TAM METNİ:

Değerli halkımız ve basın mensupları, 310.hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.Bu hafta erkek egemen toplum tarafından geri plana atılmış, varlığıyla yokluğu fark edilmeyen, adı olmayan, kadınımızın ve özellikle başörtülü kadınımızın durumuyla ilgili ezber bozan bir basın açıklaması yapacağız, sesiz çoğunluğun sesi olacağız.

Seçimlere çok az zaman kaldı, toplumun her kesiminin eşit ve adaletli temsili için, 550 milletvekilliğinin 275 tanesi, oy oranına göre kadın olmalıdır.Kadınlarımızın en az % 60`ı başörtülüdür.Bu 275 kadın milletvekilinin, % 60`a oranlı olarak, 165 tanesi de, başörtülü kadın olmalıdır.Fakat görünen o ki, her kesimden ve renkten partide, kadının ve başörtülü kadının adı yoktur.Sanırız kadını, saçı uzun aklı kısa görüyorlar ki, başı açık da olsa kapalı da olsa, bu siyaset işlerine, aklının ermeyeceği düşünülerek, nüfustaki oy oranına uygun şekilde, kadınları seçilebilecek yerlerden aday gösterilmiyor.

Bu ülkenin başörtülü kadınları olarak partilerimize soruyoruz?, neden bizleri nüfustaki kadın ve başörtülü kadın sayısına orantılı olarak, seçilebileceğimiz yerlerden aday göstermiyorsunuz. Biz sizlerin sadece oy atma makinesi miyiz, bizimde mecliste temsil edilip, içinde bulunduğumuz kesimlerin problemlerini dile getirmemize neden yardımcı olmuyorsunuz?.Biz sadece sizin saltanatınızın, tahtınızın basamakları mıyız?

Yoksa başımızdaki örtülerden dolayı bizlerden utanıyor musunuz?. Bizlerin yeri, sizlerin gözünüzde ,ancak mecliste, başörtüsüyle yerleri silme işine bakan, temizlikçi kadın, bulaşık yıkayan,çay getiren hizmetçi kadın mı?, bizleri sadece bu işlere mi layık görüyorsunuz?.Zekamızın milletvekilliği yapmaya yetmeyeceğini mi?, düşünüyorsunuz.Bazı engelli, aileleri, engelli yakınlarından utanır ve onları toplum içine çıkartmaz ya, yoka bizlerden utandığınız için mi ?, bizleri toplum içine çıkartmak istemiyor ve seçilebilecek yerlerden milletvekili adayı göstermiyorsunuz.

Bizlerden utanan veya bizleri başörtüsüyle mecliste görmek istemeyen sizlere sesleniyoruz. Bizlerden hiç utanmayın veya başımızı açmamızı beklemeyin.Bizler başörtü takarak kötü bir şey yapmıyoruz, Alemlerin Rabbi olan Allaha boyun eğdiğimiz için başımızı örtüyoruz, siz bundan utansanız da !, biz utanmıyoruz, böyle yaşayacağız, böyle öleceğiz ve Allahın huzuruna böyle çıkacağız.Milletvekili olmak için başımı açarım diyen, bazı şaşkınlar çıksa da, onlar, Allaha değil, minik azınlığa kul olsa da, biz ancak Alemlerin rabbi olan Allaha boyun eğeriz.

Sizlere sesleniyoruz, biz değişmeyeceğiz, değişmesi gereken birileri varsa oda sizlersiniz.Bizim başımızdaki örtü, cepheye silah taşıyan, Nene Hatunların, kara Fatmaların örtüsüdür.Bizlerin örtüsünü asker cenazelerinde çokça görürsünüz, işte o anaların örtüsüdür.Görünen o ki bizleri kullanmaya varsınız, bizlerin yetiştirdiği çocukları vatan savunmasında kullanmaya varsınız, fakat toplum içinde bizlerin layık olduğumuz yere getirmeye yoksunuz.

Merve Kavakçı meclise başörtüsüyle girdiğinde, bir adam bağırıyordu, “şu kadına haddini bildirin”.Siz de bu ülkenin halkı olan başörtülü kadına, bu emir doğrultusunda, minik azınlığın, oligarşinin istekleri doğrultusunda çok iyi haddimizi bildirdiniz.”Sen başörtülüsün, milletvekili olamazsın, senin aklın böyle işlere ermez, olduğun yerde kal, sizleri aday gösteremeyiz” dediniz.Boyumuzun ölçüsünü aldık, teşekkür ederiz.Bazılarınızsa şov yapıp 1-2 başörtülü adayı seçilmeyeceği yerlerden gösterecek, bizimde aklımız ermiyor ya, bunu yutacağız.165 başörtülü milletvekili adayının seçilebilecek yerlerden gösterilme isteği, gayet adaletli bir istektir.Fakat bu gerçekleşemese dahi en azından mecliste 15-20 başörtülü vekil olması gerektiğini, seçilebilecek yerlerden aday gösterilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Seçimlere az zaman kaldı, yarın tüm partiler, gelip bizden oy isteyeceksiniz. Utanmadan, ne yüzle karşımıza çıkıp oy isteyeceksiniz?. Sizler, başörtülü kadınlardan niçin oy istemeye geliyorsunuz?, bizlere haddimizin bildirilmesini kimler söylediyse !, hani sizin “emredersin”, dedikleriniz, bu emir doğrultusunda bize haddimizi bildirdiğiniz kişiler var ya!, gidin siz oyu, onlardan isteyin.Başörtülü vekil yoksa sizlere oy da yok.Siz de haddinizi bilin.Bilmiyorsanız bildirmekte bizim boynumuzun borcu olsun.

Biz olan bitenin çok iyi farkındayız.Bu adaletsizlik ve başörtülü kadını görmezden gelmek, yok saymak ve ayrımcılık insan hakları ihlalidir.İnançlı insanlar adaletli olmak mecburiyetindedir, tüm inançlı insanlara ve inançlı olmasa da, insani duygularla, insan haklarını savunanlara sesleniyoruz.Bundan sonra, bu ayrımcılığa susmayacağız.Sizleri de, ülkemizin kadınına, bu ayrımcılığı reva görenlere, haddini bildirmeye, bizlere destek olmaya, her ortamda bu konuyu gündeme taşımaya davet ediyoruz. Bizleri yok sayanlar, bizden oy istemeyin, sizler oyu, başörtülü kadına, 2.sınıflığı, temizlikçiliği reva görenlerden, emir aldıklarınızdan isteyin.Kendilerini seçen insanların haklarını savunamayacak olanlar, o makamları işgal etmesin.Haksızlığa uğrayanların, haklarını savunacak kadar cesur olmayanlar, minik bir azınlığın tahakkümünde, iktidarsız bir iktidarı süremeye mahkum olurlar.Katıldığınız için hepinize teşekkür ederiz.

KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKKÜLLERİ PLATFORMU

Türkiye`nin baskıcı ve karanlık siyasi tarihinin en kötü ve utanç verici sayfalarından birini oluşturan başörtüsü yasağı artık akıl ve mantığın kavrayamadığı bir sürecin parçası haline getirilmiştir. Bir yandan yaklaşan genel seçimlerde başörtülü milletvekili adayları tartışılırken diğer tarafta eğitim ve çalışma hakkı ihlalleri tüm hızıyla devam etmektedir. Üniversitelerde yaşanmakta olan ve geçmişteki uygulamalara göre çok daha fazla serbestlik içeren uygulamalardan rahatsızlık duyan şer odakları hukuksuz eylemlerini sürdürmeye çalışmaktadır.

Geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen YGS sınavlarında ÖSYM`nin talimatına rağmen bazı okullarda yine başörtüsü sorunu yaşandı. Ankara Batıkent Lisesi`nde bina sorumlusu olarak görev yapan kişi başörtülü öğrencilere tam bir işkence yaparak hem morallerini bozmaya ve hem de sınavlarını geçersiz hale getirmeye uğraştı. Öğrenciler yasakçı uygulama karşısında ne yapacaklarını şaşırdılar ve büyük üzüntü yaşadılar. Benzer bir olay da Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesi`ndeki sınavda yaşandı ve bu okulda görev yapan bir sınav görevlisi sınava giren başörtülü öğrencilere baskı yaparak başlarını açmaya çalıştı.

Bu utanç verici sürek avını gerçekleştiren kişileri kınıyor ve yetkililerden bu şahıslar hakkında derhal işlem başlatılmasını talep ediyoruz. Müslüman kadının kimliği olan başörtüsüne karşı tamamen düşmanca ve keyfi bir davranış sergileyen kamu görevlilerinin cezalandırılmalarını istiyoruz.

Sadece eğitim dünyasında değil çalışma hayatında da başörtüsü yasakçılığı devam ediyor. Avukatlar başörtülü olarak adliyeye giremiyor, doktorlar hastanelerde örtüleriyle görev yapamıyor. Nitekim Bolu Köroğlu Devlet Hastanesinde dâhiliye uzmanı olarak görev yapan Dr. Zeliha ASLITÜRK başörtülü görev yaptığı gerekçesiyle İl Sağlık Müdürü`nün talimatıyla görevinden alındı.

Bir doktorun uzmanlığı ve hekimlik kalitesi ile ilgili ölçü belli iken, kılık kıyafeti nedeniyle bir hekimi görevinden almak ancak ortaçağ`da görülen ilkel bir anlayıştır. Hastaları ile ilgilenirken hiçbirine karşı ayrımcı ve dışlayıcı muamele etmeyen ve mesleğini başarıyla icra eden bir doktorun kendisi ayrımcılığa uğruyor ve dışlanıyorsa ortada çok ciddi bir hukuki ve ahlaki sorun olduğu görülmektedir.

Bu yasakçı ve zorbalık anlamına gelen davranışların artık sona ermesini istiyor ve Bolu`da yaşanan bu olayın sorumlularını kınayarak yetkilileri harekete geçmeye çağırıyoruz. Yasal mevzuat bahanesiyle insan onurunu zedeleyen ve aşağılayan bu tür çirkinliklerini ve sınır tanımayan işgüzarlıkların biran önce sona ermesini diliyoruz.

Dün YARSAV`ın ve eski HSYK`nın görevden almak istediği savcı, yeni HSYK`nın balans ayarı ile başsavcı vekilliğine getirildi. Eski HSYK`nın Şemdinli`de ve Erzurum`da yaptığı hukuksuz uygulamalar emsal olmuş! Karanlık operasyonları derinlere dokunmuş görünüyor. Ergenekon ve diğer soruşturmalarla ilgili davalar açık net bir şekilde sonuçlandırılmalı, varsa suçlular cezalandırılmalıdır.

Huzurlu bir dünya, adil idareciler ve özgür bir toplum temennisiyle gelecek hafta cumartesi saat 12:30`da buluşmak üzere Allah`a emanet olunuz.

Akyazı Adalet ve özgürlükler platformu adına

Mazlumder yetkilisi

Burhan CİMŞİT




YEREL VE KÜRESEL DİKTATÖRLERE HAYIR!

Bursa Mazlumder Şubesinin her ayın ilk Cumartesi günü gerçekleştirdiği Adalet ve Özgürlükler eylemlerinden onaltıncısı, Şehreküstü Meydanı`nda gerçekleştirildi.

Basın açıklamasını Bursa Şube başkanı Av.Şakir Çalışkan yaptı.

Basın açıklamasında;

``Haçlı ittifakı iş başında işbirlikçiler destek yarışında``,``İşgalci Suud Bahreyn`den Elini Çek``,``Diktatörlere Bahar Temizliği Şart``,``Suudi Vuruyor Yahudi Seviniyor``,``Yerel ve Küresel Diktatörlere Hayır``,”Babasının Oğlu Beşşar Şaşar Hama Ağlar Dera Yanar``,Anlarsın ya Terörist Nato Dün Irak Bugün Afganistan,Libya``,``Bımre Şer Bımine Aşiti``,``Yasak sürüyor (D)uyuyormusun``,``Başörtülüler Oy Deposu Değildir``,``Yasak Bitene Kadar Asla Yılmayacağız Durmayacağız Pes Etmeyeceğiz``,``Nato Eşittir Nükleer Bomba``gibi dövizler taşıyan eylemciler; Başörtüsü hakkımız engellenemez, direniş adalet özgürlük, direne direne kazanacağız,zulme karşı omuz omuza ,Başörtüsü hakkımız söke söke alırız,Katil ABD Ortadoğu`dan defol, vb. sloganları atarak basın açıklamasını sonlandırdılar. BASIN METNİ Halkların haklı taleplerinin isyan ateşine dönüştüğü yeni bir tarih şafağındayız. Bilinçaltlarındaki; köle-efendi, avam- havas, elit-halk, zengin-fakir ayrımından beslenen zihniyetler dünyanın yeni şekillenen yapısını anlamakta ve gereğini yapmakta zorlanmaktadırlar.

“Devletlerin zulüm ile devam edemeyeceği” ni artık anlamak gerek. Yıllardır ezilen, horlanan, üzerine politikalar üretilen halklar artık bilinçlenmekte haklı ve Hakk`a dayanan taleplerini almaya başlamaktadırlar. Yaşanan bu bilinçlenme ve öze dönüş süreci kendi kemaline ulaştıkça daha özgür ve daha insanca bir dünyanın oluşması kaçınılmaz olacaktır.

Özelde Ortadoğu`da ve genelde dünyada yaşanan son gelişmeler geleceği aydınlatan ışıklardır. Yeni bir dünyanın şekillenmesinde halkların üzerine düşen sorumluluklar artmaktadır. Yeni bir dünyaya açılan kapının temel sacayakları iyi düşünülmeli, yüzyıllardır oynanan oyunlar iyi değerlendirilmeli, özgür ve özgün politikalar belirlenmelidir. Adalet ve Özgürlük temelinde bir dünyanın şekillenmesinde ezilenler ve mazlumlar aktif sorumluluklar üstlenmelidir. Üniversite sınavında başörtüsünün serbest bırakılmasını protesto için soyunan gencin tavrı ne ise Hz. Ömer`in dayandığı temel ilkeleri bilmeyen siyasetçilerin O`nun adaletini getireceğini söylemeleri de aynı anlamdadır.

Dünyaya demokrasi getireceğini söyleyerek dünyaya zulmedenlerin tavrı ile kendini ülkesinin mutlak hâkimi gören Ortadoğu diktatörlerinin tavrı aynıdır. Artık istismarların ve haksızlıkların yaşanmadığı bir dünya istiyoruz. Ancak ne yazık ki her gün insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya kalıyoruz. ÖSYM`nin kararına rağmen Ankara Batıkent Lisesi`nde ÖSYM yetkilileri başörtülü kızların sınava girmesini engelledi. Moralleri bozulan öğrenciler gözyaşlarına boğuldu. Ayrıca sınava Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi`nde giren bir başka öğrenci Esra Seher de yine başörtüsü ile sınava girmek isterken beyni kararmış bir üniversite hocasının baskısıyla başörtülü olarak sınava giremedi.

Ayrıca üniversitelerin birçoğunda ve Uludağ Üniversitesinin birçok bölümünde başörtülü kardeşlerimiz halen tesettürleriyle derslere girememektedirler. Ankara Üniversitesine bağlı Mediko sosyal ve sağlık tesislerinde geçtiğimiz günlerde başörtülü olduğu gerekçesi ile bir öğrenci tedavi edilmedi. Bu uygulama başörtülülere sağlık hakkını bile çok gören bir zihniyetin tezahürüdür.

İnancı ve bireysel tercihi gereği tesettürlü bayanlara yapılan bu insafsız ve insanlık dışı uygulamalara bir an önce son verilmelidir. Bu zalimane uygulamaları gerçekleştirenlere diyoruz ki : “Allah size akıl fikir versin” çünkü biz biliyoruz ki “ Zihin Fukaraysa Fikir Ukaladır.” Türkiye seçim sürecine doğru ilerlemektedir. Bu süreçte başörtülü kimliği ile milletvekilliğine talip olan hanım kardeşlerimizin tamamını bu cesaretleri ve inançları dolayısıyla kutluyor ve başarılar diliyoruz. Siyasi partilerin başörtülü adaylara karşı ayrımcılık yapmamasını ve hak ettikleri şekilde bir sıralamaya tabi tutulmalarını istiyoruz.

Başörtülü milyonların oylarına talip olan partilerin başörtülü vekil olma şartını meclise girince başını açmaya bağlaması da utanç verici bir durumdur.

Halkımızı bu konuda da duyarlı olmaya davet ediyoruz. Dünyada ve ülkemizde son derece önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Geçmişinde Hama ve Humus gibi onbinlerce Müslüman çoçuk kadın ve yaşlıları katleden bir rejim olan Esat hanedanının kendi halkına kan banyoları yaşatma durumuna düşmemesi gerekmektedir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika`da yaşanmakta olan halk hareketleriyle birlikte Libya`da diktatör Kaddafi rejiminin işlediği cinayetler ve sivillere yönelik savaş suçları devam etmektedir. Libya`daki katliamlardan diktatör Kaddafi kadar BM ve ABD de sorumludur.

Kanlı terör ve işgal örgütü NATO, soğuk savaş döneminden sonra dünyaya nizâmât vermeye çalışan Amerika ve batılı devletlerin İslam dünyası için kullandığı jandarması oldu. NATO, bugün Afganistan`da fiili olarak savaşıyor. Her gün yoksul Afgan köylülerinin başlarına tonlarca bomba yağdırıyor. Irak işgalinden bu yana batılı işgalcilerin niyetlerinin değiştiğini kim, nasıl söyleyebilir? Libya`yı işgal için iki günde karar çıkaran NATO, dostu S. Arabistan Mazlum Bahreyn halkını haftalardır katlederken neden sessiz? NATO, işgalci bir kuvvettir ve dünya barışı için büyük bir tehdittir.

“Libya`da NATO`nun ne işi var?” diye haykıran başbakanın bugün Libya`yı işgal etmek için saldırının komutasını üzerine alan NATO içinde yer almasını, hatta komuta merkezi olarak İzmir`in seçilmesini nasıl değerlendireceğiz? Hükümeti Libya konusunda NATO oyunlarına alet olmamaya ve Libya`nın ikinci Irak olmaması için gerekli tüm tedbirleri almaya çağırıyoruz. Kaddafi`ye karşı direnişçileri, Beşşar Esad`a karşı Suriye halkını desteklemeyenlerin özgürlük ve kardeşlik iddialarına nasıl inanabiliriz! Ve katil İsrail, Ortadoğu`da ki bu karışıklığı fırsat bilerek, Gazze` yi yeniden bombalıyor, sivil halkın kanını döküyor. Diktatörden farkı kalmayan İsrail, işgal ettiği toprakları genişletmek için bütün fırsatları kullanıyor. Ortadoğu işgalinin başlangıcı olan Filistin İşgali bitirilmeden, hiçbir ülke ve halk özgürlüğüne kavuşamayacaktır. Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim şöyle buyuruyor: “ Zalimler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.

Kendilerinden önce olan Nuh, Ad, Semud milletlerinin, İbrahim milletinin, Medyen ve altüst olmuş şehirler halkının haberleri onlara gelmedi mi? (Şuara 227 ve Tevbe 70, ayetler) Ortadoğu`nun ve bütün dünya halklarının geleceği adalet mücadelesi vermekten geçer. Unutmayalım ki Allah adaleti emreder, kötülüğü, zulmü reddeder. Müslümanlar olarak bütün adil ve vicdanlı kişi ve çevrelerle omuz omuza mücadele etmeye hazırız Mazlum Der Bursa şubesi olarak Türkiye`nin dört bir yanında, Libya`da, Mısır`da, Tunus`ta, Bahreyn`de ve Suriye`de zulme karşı isyan dalgasının yayıldığı her ülkedeki özgürlük mücadelelerini destekliyor ve oralardaki kardeşlerimizi selamlıyoruz. Yaşasın insanca bir dünya için mücadele edenler. Geleceğin erdemli dünyasının özlemini çekenlere selam olsun. MAZLUM DER BURSA ŞUBESİ

Sakarya Adalet Girişimi, 291. Hafta açıklamasında batılı güçlerin Libya`ya müdahalesini Türkiye`nin buna ortak olmasını protesto edildi

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu`nun her Cumartesi gerçekleştirdiği eylemlerde 291. haftayı geride bırakırken, Diriliş Saati Dergisi adına ortak basın açıklamasını okuyan Serdar Duman, Libya`ya batılı güçlerin müdahalesini ve AK Parti`nin Libya`daki zikzak çizen politikalarını eleştirdi.

Batılı Emperyalistlerin Libya`ya Müdahalesine Hayır!

İslam coğrafyasında halkların isyanı yayılarak devam ediyor. Önceleri halkların özgürlük ve adalet talebiyle doğal bir şekilde ayağa kalkması tarzında yorumlanan süreç, zaman içinde Amerika ve batılı müttefiklerinin manipülasyonuna açık bir pozisyona evrildi.

Libya`da halkın diktatör Kaddafi`den kurtularak özgürleşmesi hedefini öne çıkaran muhalifler, bir yandan Amerika, Fransa ve diğer batılı emperyalist güçlerle ortak toplantılar düzenlemek, bu güçlerle birlikte basın açıklaması yapmak ve bu güçler tarafından silahlandırılmak gibi bir dizi ironiyi ortaya koyuyorlar.

2008`de çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan 1500 kişinin İsrail tarafından Gazze`de, yine 1992-1995 yılları arasında Bosna`da Sırplar tarafından 350.000 Müslüman`ın katledilmesine seyirci kalan batılı emperyalistleri Libya`da hızla harekete geçiren temel neden nedir acaba? Müslüman halkların diktatörlerinden kurtulmayı hedeflerken, batılı canavarların tuzağına düşmek gibi daha büyük bir tezgaha mı geldiğini sorgulamak zorundayız. Çünkü biz batı emperyalizminin kendi çıkarları doğrultusunda zaman zaman demokrasinin, zaman zaman da dikta rejimlerinin yanında yer aldığını hep gözlemledik. Eli kanlı batı emperyalizminin insan haklarından ve demokrasiden söz etmesinin ve bu iddialarının ulusal/uluslar arası medya tarafından pompalanmasının ne denli trajikomik olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Irak`ta, Afganistan`da, Somali`de ve daha bir çok coğrafyada dökülen kanlar henüz kurumadı.

Irak savaşı batı emperyalizmi için önemli bir deneyim oldu. Saddam`da yaptıkları yanlışlığı Kaddafi`de yapmamak için dünya kamuoyunu hazırlayarak Libya`ya saldırdılar. Diktatör Kaddafi`nin kirli icraatları, Libya`da batılı emperyalistlerin zulmünün üstünü örtüyor. Irak Savaşı`nda gösterilen tepkinin hiçbiri burada gösterilemiyor. Bu konuda tepki koyanlar Kaddafici olmakla suçlanıyorlar. Bu mantıkla Libya`da halkın başına yağdırılan binlerce bomba ve ölen yüzlerce sivile karşılık vicdanlardan ses çıkmıyor.

Şunu unutmayalım ki Irak`a ve Afganistan`a BM eliyle gelen demokrasi ne ise, Libya, Suriye gibi ülkelere de aynı demokrasi gelecektir. Yani demokrasi kılıfındaki zulüm daha bir koyu olarak bu ülkelerin kaderi haline gelecektir.

Bizler batılı emperyalistlerin başta Libya olmak üzere tüm İslam coğrafyasındaki müdahalelerini asla kabul etmiyor, tüm halkımızı bu müdahalelere karşı direnişe çağırıyoruz. İslam coğrafyasının geleceğini Müslüman halklar kendi iradeleri ile sadece ve sadece Allah`a kul olmanın bilinci içerisinde belirleyinceye kadar tüm zalimlerle olan mücadelemiz devam edecektir.

Bu vesile ile Ak Parti hükümetinin Libya konusundaki zikzaklı tavrını da şiddetle kınıyoruz. Birleşmiş Milletler kararının sadece Libya hava sahasının Kaddafi`nin uçaklarına kapatılması şeklinde olmasına rağmen, önce Fransa`nın öncülüğünde sonra da NATO`nun öncülüğünde Libya sürekli bombalanmakta, daha da ileri gidilerek kara harekatından söz edilmektedir. Başından beri Libya`ya müdahaleye karşı olduğunu söyleyen Türkiye, Amerika karşısındaki acziyeti ile bir kez daha bölgesel güç değil, aciz güç olduğunu ispatlamıştır. Bütün kararların ittifakla alındığı NATO içinde Türkiye veto hakkını yine kullanamadı. Daha doğrusu efendi Amerika buna müsaade etmedi. Geçmişte Peygamberimize (s.a.v.) hakaret içeren karikatürler ile ilgili savunmacı tavrıyla bilinen eski Danimarka Başbakanı Rasmussen`in NATO genel sekreteri olarak seçiminde ve Türkiye`ye füze savunma sistemleri yerleştirilmesinde Türk hükümeti ilk anlardaki muhalif söylemine rağmen, Amerika`nın baskısı karşısında geri adım atarak boyun eğdi. Aynı durum Libya`ya müdahale hususunda da tezahür etti. Amerikan emperyalizmine olan göbek bağını inkar eden Ak Parti hükümeti halkımızı kandırmaktadır. NATO Amerika güdümündeki bir oluşumdur ve Türkiye`nin bu oluşumdaki yeri sadece ve sadece figüranlıktır. Türkiye, bir zulüm mekanizması olan NATO ittifakından bir an önce ayrılmalıdır.

TÜSİAD, yeni anayasa taslağı ile kamuoyunda tartışma yarattı. 22 bilim adamının katkılarıyla hazırlanan ve TÜSİAD yönetiminin tam olarak sahiplenmediği anayasa taslağı görünürde özgürlükleri genişletirken; dindar kesimin özgürlüklerini halâ belirli bir çerçeve ile sınırlı tutmakta ısrarlı görünüyor. Halkımızın İslam`ı nasıl yaşayacağına karar veren ve kısıtlamalar getiren bu tahakkümcü anlayışı senelerdir tanıyoruz. Biz Müslümanlar olarak egemenlerin tarif ettiği şekilde değil, Allah`ın istediği şekilde İslam`ı yaşarız ve yaşamaya devam edeceğiz. Bu konuda önümüze konulan hiçbir yasağa asla uymayacağız. Sakarya Adalet Girişimi olarak tüm yasakçı uygulamalar kalkıncaya kadar direneceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına

Diriliş Saati Dergisi

İnsanlığın onur ve haysiyetini ayaklar altına alan zalimlerin, zulüm ve baskıyla ayakta kalmaya çalışanların boşuna bir çaba içinde olduklarını hatırlatmak istiyoruz. Yıllara dayanan insanlık dışı baskı ve zulümle ayakta kalmaya çalışan totaliter, baskıcı düzenler tek tek yıkılıyor. Halklarına; işkence, eziyet ve acı çektirmekten zevk duyan, toprak zenginliklerini ABD ve batı emperyalizmine peşkeş çeken liderlerin akıbetleri insanlık için ibret vericidir.

Ortadoğu`daki halk devrimleri; zulümle ayakta kalmaya çalışan, halkının insani taleplerini dikkate almayan, haksızlık ve adaletsizlikte sınır tanımayan Tunus ve Mısır diktatörleri gibi; Libya, Yemen, Suriye ve Bahreyn liderleri de yıkılmaya mahkumdur.

Tunus`ta ve Mısır`da yıllardır insanlıktan nasibini almamış, acımasızca zulüm ve baskı uygulayanların halklarının direnmesi sonucu çözümü kaçmakta bulmaları, direnmenin gerekliliğini bir kez daha mazlumlara göstermiştir. Tunus ve Mısırdaki Halk Devrimleri, baskı altında olan diğer halkların direnmelerinin önünü açmaya örneklik teşkil etmiştir. Bu ülkelerde zulme ve zalime karşı ayaklanan sivil ve silahsız halkların acımasızca katledilmesi, gözü dönmüş diktatörlerin acımasız, insafsız ve kana susamış vampirlerin gerçek yüzünün ortaya çıkmasına vesile olmuştur.

Bizler müslüman olarak, kana susamış bu vahşet simsarlarını lanetliyor, direnen halkların yanında olduğumuzu bir kez daha bütün insanlığa ilan ediyoruz. Kendi halkına karşı silah kullanarak katliamlara imza atan Libya ve Suriye liderlerinin halkın taleplerine cevap vermesini ve katliamları durdurmasını istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin de bu katliamlara dur demesini, Libya ve Suriye ile ilişkilerini gözden geçirmesini talep ediyoruz.

Siyonist İsrail çetesi; son günlerde Gazze ve Filistin`deki katliamlarına hız vermiştir. Gazze`den her gün yeni bir katliam haberi gelmektedir. ABD ve Batı`nın Libya`ya yaptıkları müdahaleyi, Siyonist çete İsrail`e yapmamaları; çifte standart, ahlaki yoksunluk, ikiyüzlülük ve menfaatperestliktir. Emperyalist ABD ve Batının bu ikiyüzlülüğünü şiddetle lanetliyor ve Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.

Ortadoğu`da bu zulüm ve katliamlar yaşanırken Türkiye`de de müslümanlara yapılan zulüm ve baskılar, özellikle de başörtüsü zulmü bütün şiddetiyle devam etmektedir.

Başörtülü oldukları için sınav engeliyle karşılaşan, hakarete ve baskıya uğrayan, ayrımcılığa maruz kalan kardeşlerimiz her gün yeni bir olayla karşılaşıyor.

Bolu`da; Köroğlu Devlet Hastanesinde Çalışan Dahiliye Uzmanı Dr. Zeliha Asiltürk başörtülü olduğu için görevden uzaklaştırılmasını şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz.

Yıllarını vererek elde ettiği mesleğini hiç gözünü kırpmadan feda etmesi onurlu bir davranıştır. Bolu İl Sağlık müdürü ve Hastane başhekiminin yaptıkları bu insanlık dışı muameleden dolayı hesap vermeleri gerektiğine ve yaptıkları bu zulümle anılacaklarına inanıyoruz.

Çocuklarımızın Ruhsal ve Psikolojik durumlarını alt üst eden mevcut sınav sisteminin oluşturduğu travma yetmiyormuş gibi 27 Mart`ta yapılan YGS`de başörtülü oldukları için sınava alınmayan, sınavdan çıkarılan, tutanak tutularak başörtülü öğrencilere yapılan psikolojik baskı kabul edilemez nitelikte bir çirkinliktir.

Dün yapılan Açık Öğretim Lisesi Sınavında da benzer haksızlık ve çirkinlikler devam etmiştir. YÖK`ün; Sınavlarda Başörtüsü yasağı olmadığını açıklamasına rağmen bazı işgüzarların böylesine keyfi uygulamalara fütursuzca başvurmaları çirkeflikten başka bir şey değildir.

Genel seçimlerin gündemi meşgul ettiği bugünlerde Başörtülü milletvekili olsun mu olmasın mı tartışması tam anlamıyla ilkelliktir ve insan haklarına aykırı gereksiz bir tartışmadır. Toplumun büyük bir kısmını oluşturan başörtülü insanların, kendileri gibi örtünen başörtülü Milletvekillerinin meclise girmelerini istemeleri son derece insani bir beklentidir.

Siyasi Partilerin başörtülü milletvekilleri adayı göstermek istemeyişleri, Laik Kemalist hegemonyanın ve askeri rejim sevdalılarının siyasi parti yöneticilerinin yüreklerine ne denli korku saldıklarının göstergesidir. Başörtülü Milletvekili adayı göstermeyi istememe, tavrı başta oy kullanan halk kitlelerine hakaret ve yok sayma yaklaşımıdır. Bütün siyasi partiler, bu ilkel ve insanlık dışı hukuksuzluktan vazgeçmelidirler.

Halkın cami ve okullarını bombalayarak darbeye zemin oluşturma niyetiyle; ibadet eden cemaati ve okuyan küçük çocukları katletmeyi göze alacak kadar gözü dönmüş, Ergenekon ve Balyoz davaları kapsamında yargılanan sanıkların Meclise taşınarak yargılanmaktan kurtulmalarının önünü açmak isteyenleri uyarıyoruz. İnsanların ölümleri üzerine plan kuranların, değil meclise, sokağa bile çıkma hakları olmamalıdır. Bazı siyasi partilerin bu tür girişimleri halka saygısızlık ve zulümdür.

Diyarbakır Barosu Avukatı Mehmet Rauf Çiçek`in, her gün okullarda okutulan “andımız” için oğlu Muhammet Çiçek adına yaptığı iptal başvurusu, hukuksuz kararlara imza atmaya alışkın olduğumuz Danıştay 8. dairesinin bu başvuruyu reddetmesi, çocukların resmi ideolojinin amentüsü ile robotlaştırılarak, tek tip, tek ırk anlayışıyla yetiştirilmek istenmesinin açık bir örneğidir.

Türk etnik kimliğinin yanı sıra 30′u aşkın etnik kimlik barındıran, çok kimlikli ve çok kültürlü bir ülkede yaşadığımızı Danıştay 8. Dairesi göz ardı etmiştir. Türk`ün dışında kalan etnik unsurların varlıklarını Türk varlığına armağan etmelerinin küçücük beyinlerden istenmesi; zorlamadır, haksızlıktır ve insanlık dışıdır. Küçücük çocuklara her gün okutulan ant, insan haklarına, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`ne ve Anayasa`nın sosyal devlet ve hukuk devleti olmayı düzenleyen hükümlerine aykırıdır. Bunun için Anayasa maddesinin arkasına sığınmak yanlıştır. Durum böyleyken, hukukla uğraşanların hala bu tür kararlar vermesini yadırgıyoruz.

Şirkin yerine Tevhidi, İfsadın yerine Islahı, Zulmün yerine Adaleti ve Esaretin yerine Özgürlüğü ikame edene dek, direnerek halka öncüler olmak Müslümanların en önemli sorumluluklarındandır.

Mayıs ayındaki basın açıklamamızda, burada buluşmak üzere Allah`a emanet olun.

Özgür-Der Antalya Temsilciliği

Üniversitelerde başörtüsü yasağı resmen sona ermiş olmasına rağmen YGS sınavıyla beraber bazı yasakçı zihniyet sahibi kişilerin bu yasağı sürdürme çabalarının devam ettirmelerini, VAHÖP Platformu yaptığı bir basın açılamasıyla kınadı.

Geçtiğimiz günlerde yapılan YGS` de başta Ankara Batıkent Lisesi olmak üzere bazı merkezlerde başörtülü öğrenciler mağdur edilmişti. Bazı üniversite yönetimleri ise yasakçı tavırlarını halen devam ettirme ısrarından vazgeçmemiş, başörtülü öğrencilere baskı yapmayı sürdürmektedir.

Başörtüsünü Yasaklamak Bir İnsan Hakkı İhlalidir

Yapılan bu haksızlıklar ve hukuk dışı uygulamalar karşısında Van Hak ve Özgürlükler Platformu 162. kez bu insan hakları ihlallerinin sona erdirilmesi için ilgililere çağrıda bulundu. Platform adına açıklamada bulunan TOÇ BİR-SEN Van Şube Başkanı Fevzi Altuner “Başörtüsü bir insan hakkıdır ve başörtüsünü yasaklamak bir insan hakkı ihlalidir” diyerek bu hukuk dışı davranışların ve İnsan hakkı ihlallerinin cezasız kalmaması gerektiğini dile getirdi. Altuner Konuşmasına şöyle devam etti. ” Aynı şekilde kamuda görev yapan başörtülü kadınlara yönelik müdahaleler son bulmalı “kamusal alan” dayatmasından vazgeçilmelidir. Bu amaçla millet egemenliğinin sembolü olan TBMM` de başörtülü kadın milletvekilleri de bulunmalıdır. Yasağın tarihin çöp sepetine atılması için başörtülülerin TBMM`de temsiline zemin hazırlanmalıdır”.

Sorunun Çözümü İçin Şiddet Dili Terk Edilmeli

Yıllardır Kürt kimliğinin inkar ve asimilasyonu zemininde bir siyaset yürütülmüştür. Bu zeminin ise kaymakta olduğu aşikardır, Uyarısında bulunan Altuner, “Bu nedenle başta ana dilde eğitim olmak üzere eşit kardeşlik hukukunun gerektirdiği bütün düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Türkçe dışındaki dillerin öğretimi seçmeli ders olarak Devlet eliyle başlatılmalıdır. Kürt sorunu bir insan hakkı sorunudur. Sorunun çözümü için şiddet dili terk edilmeli, daha yoğun diyalog ve daha çok insan haklarıyla çözüme kavuşturulmalıdır” dedi.

Bu Tablo Devlet İle Millet Arasında Güvensizliğe Yol Açmıştır

Yakın tarihimiz insan hakları ihlalleriyle doludur. İhlaller kimi zaman yaşama hakkına kast etmiş ve binlerce vatandaşımız faili meçhul cinayetlere kurban edilmiştir denildiği açıklamada “Bu tablo devlet ile millet arasında güvensizliğe yol açmıştır. Yakınlarını kaybeden binlerce aile hiç olmazsa yakınlarının akibetini ve mezarını bilmek arzusu ile yanıp tutuşmaktadır. Günümüz teknolojisiyle en girift cinayetleri bile açığa çıkaran Emniyet mensuplarının faili meçhulleri de ortaya çıkarabileceği kanaati hasıl olmuştur. VAHÖP olarak yakın tarihimizin bütün kirli ilişkilerini, faili meçhulleri ortaya çıkaracak bir komisyon kurulmasını ve Devletin bu ayıptan kurtarılmasını beklemekteyiz” çağrısı yinelendi.

Masum İnsanların Nasıl Katledildiğini Seyretmekteyiz

Altuner Açıklamada devamla Batılı sözde insan hakları savunucusu ABD ve işbirlikçilerinin Irak ve Afganistan`da olduğu gibi Libya`da da insan hakları ve demokrasi bahanesiyle masum insanları nasıl katletmekte olduğunu seyretmekteyiz. Gerçek şu ki, ABD ve işbirlikçileri yeryüzündekilerden ziyade yer altındaki zenginliklerle ilgilenmektedirler. Vatandaşlarının tahliyesi bakımından takdire şayan bir politika izleyen Türkiye, Batılıların emperyalist emellerine alet olmamalı ve Libya`nın işgalini önlemelidir dedi.

İslam Birleşmiş Milletleri Ve İslam Barış Gücü Oluşturulmalı

Batılı ülkelerin sömürgeci ve emperyalist tutumları İslam Birleşmiş Milletleri ve İslam Barış Gücü gibi oluşumlara ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur diyen Altuner, ” Bir süredir Türkiye-İran sınırında işlenen cinayetler bölgemiz halkını tedirgin etmektedir. Tamamına yakını silahsız olan maktüllerin ticaret amacıyla İran`a gitmek istedikleri aşikardır. Onun içindir ki, pek çok vatandaşımıza istihdam imkanı sağlayacak olan Kapıköy sınır kapısı bir an önce açılmalı ve İran makamlarıyla işbirliği yapılarak failler bulunmalı ve mağdur ailelerin maddi ve manevi zararlarının tazmini sağlanmalıdır” denildi. (Fikret Özkan – İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir