Jandarma ve Sahil Güvenlik TSK`dan Ayrılıyor
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Jandarma ve Sahil Güvenlik komutanlıklarının atama ve sicil bilgileri doğrudan İçişleri Bakanlığı`na bağlanacak" dedi.
TBMM - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisinin TBMM Grubu`nda yaptığı konuşmada, çok yoğun bir haftayı geride bıraktıklarını, bu haftada ülkenin değişik meseleleriyle ilgili bir çok çalışmaya katıldıklarını, önemli kararlar aldıklarını söyledi.
Geçen haftaki grup toplantısının ardından Doğu ve Güneydoğu illerinden gelen belediye başkanlarıyla uzun görüşme gerçekleştirdiklerini anımsatan Davutoğlu, belediye başkanlarından son olaylarla ilgili kanaat, izlenim, çözüm önerilerini dinlediğini, acılarını paylaştığını, bütün kaygılarını tek tek ele alacakları konusunda onlara teminat verdiğini anlattı.
"Belediye başkanları, demokrasi kahramanı"
Davutoğlu, bu belediye başkanlarının her birinin, gerçek demokrasi kahramanı olduğunu ifade ederek, belediye başkanlarına teşekkür etti. Davutoğlu, "Çünkü bulundukları yerlerde fikir, ifade, siyaset yapma özgürlüğünün bayraktarlığını yaptılar. Şantaj, tehditle karşılaştılar, en yakın akrabaları saldırılara uğradı, evleri, binaları tarumar edildi. Ama onlar dimdik ayakta durdular. Sizler adına ve en fazla da TBMM`ye nüfuz etmiş milli irade ruhu adına hepimizi temsilen, o bölgede demokrasiyi ayakta tuttular" diye konuştu.
Akil İnsanlar heyetine teşekkür etti
Başbakan Davutoğlu, geçen haftanın en önemli çalışmalarından birini pazar günü Akil İnsanlar heyetiyle yaptığını dile getirerek, "Kobani bahane edilerek yapılan şiddet ve vandalizmden sonra çözüm süreciyle ilgili kararlılığımızı bir kez daha burada teyit etmek istiyorum. Akil İnsanlar heyeti, geçen yıl çözüm süreci ivme kazandığı dönemde, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde, bu sürece vicdanları, birikimleriyle katkıda bulunan çok saygın isimlerden oluşuyor. Toplumun her kanaatini, toplumdaki her siyasi ideolojik eğilimi barındıran, gerçek bir fikir harmanı oluşturuyor" diye konuştu.
Akil İnsanlar heyetiyle buluşmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Davutoğlu, 11 saat süren görüşmede, hiçbir zaman sınırlaması koymadan herkesi dikkatlice dinlediğini, eleştiri yapanların eleştirilerini not ettiğini anlattı. Davutoğlu, "Sonunda kendi kanaatlerimi, değerlendirmelerimi açık şekilde ifade ettim. Katkıları ve toplantı sonrası yaptıkları yorumlarla, kamuoyuyla paylaştıkları hususta çözüm sürecine olan inançlarını bir kez daha dile getirmesi dolayısıyla teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
"Çözüm süreci, milli, yerli projedir"
Çözüm sürecinin, hiçbir dış etki olmadan, bu milletin kendi dinamikleri içinde ve hükümetin katkılarıyla oluştuğunu bildiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Milli, yerli ve özgün bir projedir ve sonuna kadar korunacaktır. Millidir çünkü bu topraklarda Malazgirt`ten bu yana oluşan o büyük milli harmanı barındırır. Her bir unsuruyla bizim milletimizin fertlerini barındırır. Yerlidir çünkü inisiyatif hükümetimizden, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde, 2005 Diyarbakır konuşmasıyla kendisinden gelmiştir. Ve hep yerli aktörler süreçte değerlendirmiştir. Akil İnsanlar heyetinin tümünün yerli olması gibi. Farklı siyasi görüşlere sahip olsalar da hepsi bu sürece yerli aktörler olarak katıldılar. Bizim için özgündür çünkü daha önce başka ülkelerde denenmiş modellerden farklı unsurları barındırmaktadır. Çünkü hiçbir benzer olay, IRA örneği, başka örnekler veriliyor Türkiye gibi bir coğrafyada, Türkiye gibi çok karmaşık ama zengin bir tarihi geçmiş barındırarak ortaya çıkmamıştır. Bu süreç başarılı olduğunda Türkiye`nin ayağındaki prangalardan kurtulmak mümkün olacağı gibi bütün vatandaşlarımız da sahip oldukları kültürel geçmiş, dil, lehçe dolayısıyla tahkir edilmeyecekleri tam bir özgürlük alanına kavuşacaklar. Demokratik, yeni Türkiye her bir vatandaşının, her bir özelliğini aziz bilir, kutsal bilir. Ve o özellikleri korumak için her türlü çabayı harcar.
Akil İnsanlar heyeti ile yaptığımız görüşmede de ele aldığımız gibi çözüm sürecini biz konjonktürel kaygılar, taktiksel hedeflerle başlatmadığımız gibi konjonktürel olarak çıkartılan krizlerle de bitirmeyiz. Çözüm süreci başlarken, bu sürecin zorlu olacağını, provokasyonlarla karşılaşacağını, içeriden ve dışarıdan bu milletin, Kürtlerin, Türklerin ve bütün milli unsurların omuz omuza vermesinden rahatsız olanların bunları provoke etmeye çalışacaklarını biliyorduk. Gördüğümüz ve bildiğimiz tehlikeden korkmayız biz. Hiçbir tehlike karşısında boyun eğmediğimiz gibi stratejik proje olarak benimsediğimiz çözüm süreci konusunda gelen provokasyonlara da boyun eğmeyeceğiz."
Konuşması sırasında salonda bulunanların yaptığı duaların, Türkmen obaları ve Kürt aşiretlerinde de yapılan dualar olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Türkmen obaları ve Kürt aşiretlerine de buradan selam olsun. Onlar Malazgirt`te de Çanakkale`de de omuz omuzaydılar. Ne zaman bu ülkede, bu vatan tehdit altına düşmüşse hep omuz omuza oldular, olmaya devam edecekler. Bu stratejik hedefi gerçekleştirene kadar, bu hedefe emek veren herkesle omuz omuza yürümeye çalışacağız. Bu hedefin formülü şuradadır: Ortak planlama önemli, ortak söylem önemli, ortak akıl önemli. Ama en önemlisi ortak vicdanı korumak ve geliştirmek. Ortak vicdan olmadan, ortak akıl, ortak eylem, ortak söylem olmaz. Ortak vicdan adına bütün partilere, sivil toplum kuruluşlarına, kanat önderlerine buradan sesleniyorum. Sesinizi yükseltin. Şehirlerimizi yok etmek isteyenlere, vandalizme karşı sesinizi yükseltin. Kardeşliğin yanında sesinizi yükseltin, dostluğun ve milli birliğin, beraberliğin yanında sesinizi yükseltin. "
"Jandarma ve Sahil Güvenlik atamalarında değişiklik"
Davutoğlu, devrim niteliğinde bir adım attıklarını, bunun da Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarının atama ve sicil yetkilerinin doğrudan İçişleri Bakanlığı`na bağlanması olduğunu söyledi.
Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarının İçişleri Bakanlığı`na bağlı olmakla birlikte, bunların düzenlemelerinin Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yapıldığını belirten Davutoğlu, "Jandarmada askeri konular hariç bütün diğer konulardaki yetkiler İçişleri Bakanlığı`na verilmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke güvenliği açısından gözbebeğimiz gibi korumamız gereken çok önemli temel kurumumuzdur. Önümüzdeki hafta inşallah Genelkurmay Başkanlığımızı da ziyaret ederek, doğrudan brifing alacağım. Türkiye`de sivil asker ilişkilerinin sağlam bir zeminde inşa edilmesi milli ve ulusal güvenliğimiz ve demokrasimizin geleceği açısından en temel konulardan biridir" dedi.
Başbakan Davutoğlu, bugüne kadar pek çok reform yaptıklarını ve bundan sonra bu reformları sürdürerek, bütün kurumlar üzerindeki sivil ve demokratik denetimi güçlendireceklerini, bu kurumların kendi alanlarında en etkin hale gelmesi için ne gerekiyorsa bu desteği vermeye devam edeceklerini kaydetti.
"Jandarma özel bir kıyafet giyecek"
Bu anlamda bu son planlanan değişikliğin gerçek bir reform niteliği taşıdığını ifade eden Davutoğlu, "Ayrıca bunun dış alana yansıması, görünür olması için de bundan sonra jandarmalarımız İçişleri Bakanlığımızın tayini ile özel bir kıyafet giyecekler, özel bir kıyafetle alanda çalışacaklar. Bu anlamda, hem idari işlerlik bakımından hem de toplumsal görünürlük bakımından demokratik, sivil hayatın daha yakın unsurlara halinde çalışmaya devam edecekler" dedi. Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Aslında biz yapısal tedbirleri öne çıkardık. Devlet ne yapılması gerektiği konusunda önce kendisine bakıyor, bu hususları ele alıyor, sonra da insan hakları bağlamında atılması gereken adımları önceleyerek tedbir planlaması yapıyor. Dördüncü adım. Son derece önemli ve bu olaylardan sonra bazı iç güvenlik reformu tedbirleri almamız gündeme geldiğinde istismar edilen bir konuyu da açık ve net biçimde bu reform paketi içinde cevap vereceğiz. O da kolluğun önleyici ve adli istihbarat faaliyetlerinin denetimi. Yani herhangi bir istihbari faaliyet yapılıyorsa, bunun da uyum içinde karşısında dengeleyici mahiyette denetimi yapılacak. Çeşitli konularda güvenlik birimlerinin yaptığı istihbarat, kanunlarda da olan teknik takip ve dinleme gibi yetkilerin önce bu birimlerde, İçişleri Bakanlığı`nda ve Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Başbakanlık`ta denetimi yapılacak. Ayrıca TBMM`de oluşturulan 17 kişilik bir komisyona da rapor sunacak. Yani dinleme ile ilgili rahatsızlıkların hepimizi nasıl meşgul ettiğini son aylarda biliyoruz. Bu rahatsızlıkları gidermek için her türlü tedbiri alacağız. Ama eğer herhangi bir suçun önlenmesi için, tek bir konuya münhasır önleyici bir istihbarat dinlemesi yapılmışsa ya da mahkeme kararı ile adli bir istihbarat yapılmışsa, bu yapılan dinlemelerin hepsi TBMM`de bütün partilerin katıldığı bir komisyonda değerlendirilecek, raporlandırılacak denetim altına alınacak. Kimse bu konuda şu şüpheye düşmesin: `Hükümetimiz dinlemelere karşı en etkin tedbiri aldı, acaba geriye dönüş mü var?` Hayır, verdiğimiz hiç bir özgürlükten geriye dönüş yaşatmayız, ama şunun da bilinmesi gerekir; son derece dinamik bir değişim çağında yaşıyoruz. Yeni gelen teknolojik bir araç imkanlarımızı genişlettiği kadar, özgürlükleri kısıtlayıcı sonuçlar da doğurabiliyor. Bu konuda da son derece dikkatli, gerektiğinde kanunlarımızı, yönetmeliklerimizi, genelgelerimizi insan haklarına uygun bir şekilde revize ederek, halkımızın özgürlüğünü ve güvenli bir biçimde yaşamasını teminat altına alacağız.
Şiddet olayları, toplantı ve gösteri yapma hakkının korunması ile ilgili alınacak tedbirler. Toplantı ve gösteri yapma hakkı demokratik bir haktır, engellenemez. Eğer biri engelleyecek olursa, önce ben bu engellerin önüne gider, engellediği yerde toplantı ve gösteri yaparım. Ama aynı zamanda her hak ve özgürlük gibi, toplantı ve gösteri yapma hakkı da hukuk devleti ve kamu düzeni kurulları içinde gerçekleşir. Bir hakkın verilmesi, o hakkın başkalarının haklarını gasp edecek şekilde kullanılması sonucunu doğurmaz. Bu haklar herkes tarafından kullanılabilecek ama `şu alan benim alanımdır, bu alanda sadece ben gösteri yaparım, başkası yapamaz. Ben bu alanda gösteri adı altında her türlü şiddeti yaparım, kimse bana ses çıkaramaz` denirse, ses çıkarılır. Bir vatandaş `devlet nerede?` diye sorarsa, biz buradan haykıracağız, devlet de burada millet de burada."
Başbakan Davutoğlu, toplumdaki kamuoyu hassasiyeti bağlamında bazı konulara tek tek girmek istediğini söyledi.
Bu bağlamda, toplantı ve gösteri yapanlara karşı her türlü saldırının engelleneceğini belirten Davutoğlu, "Öyle durumlar oluyor ki toplantı ve gösteri yapılıyor, o toplantı ve gösteri yapanlar bize karşı da olsalar, eleştirel de olsalar, güvenlik birimlerimizin görevi, o toplantı ve gösteri yapanların da can güvenliğini teminat altına almaktır. Herhangi bir toplantı ve gösteriye dışarıdan saldırı olduğunda en etkin bir şekilde bu saldırı durdurulacak. Bu çerçevede, şiddete dönüştüren her türlü eylem suç sayılacak. Yani toplantı ve gösteri yürüyüşü yapıyoruz, fikirlerinizi ifade ediyorsunuz, çok güzel. Ama elinize molotofkokteyli aldığınız anda, toplantı ve gösteri hakkı biter, şiddet eylemi başlar. O andan itibaren `ben toplantı ve gösteri hakkımı kullanıyorum, falan filan, diyemez kimse" diye konuştu.
Ahmet Davutoğlu, bununla ilgili geçmişte bazı yasal düzenlemelerin yapıldığını, bu konuda İçişleri ve Adalet bakanları ile saatlerce biraraya geldiklerini belirterek, "Patlayıcı, yanıcı, ateşli silahlar gibi pek çok tanımlamalar var. Ama maalesef molotofkokteyli konusunda öyle bir muğlaklık var ki hakimlerin takdir yetkisine kalıyor, molotofkokteyli yakıcı bir madde mi yoksa değil mi?` diye. Hakimlerimize saygımız sonsuz ama son yaşanan olaylardan sonra bu konuda kimseye takdir hakkı tanımayız. Molotof bir saldırı aracıdır. Molotofkokteyli ile ambülanslar yakılmışsa, kütüphanelere ve müzelere saldırılmışsa, kuran kursları yakılmışsa, o molotofkokteyli insanların yüzlerine atılarak polislerimiz yanmışsa, belediye otobüsüne atılıp genç kızlarımız genç yaşta hayatlarını kaybetmişse biz buna sessiz kalamayız; bunun adı özgürlük olamaz. Bu konuda tamamıyla Avrupa Birliği ve dünya evrensel standartları esas alacağız" dedi.
"Ahlaki, siyasi ve hukuki görevimiz"
Davutoğlu, "İç Güvenlik Reformu" hakkında bilgi verdi. Pakette, gözaltı süresi konusunda Avrupa`daki en düşük uygulamanın alındığını anlatan Davutoğlu, "Polis, alınan kişiyi 24 saat tutabilsin, savcı da bunu en fazla 48 saate kadar uzatabilsin ve 4 gün içinde de hakim huzuruna çıkma zorunluluğu zaten var, bu gerçekleşsin" diye konuştu.
Yaşanan olaylara işaret eden Davutoğlu, "Diyarbakır ya da Batman`dasınız. Oradaki emniyetten, güvenlikten sorumlusunuz. Bir gösteriden bahsetmiyoruz, iki saat-üç saat... Üç gün süren yaygın, şiddet eyleminden ve her yerden yükselen ateşlerden bahsediyoruz. Bu durumda polis birini gözaltına alacak. Gözaltına alma hakkı yok, savcıya soracak önce. O sırada savcıya ulaşamazsa, o suçlu, elinde molotofkokteyli olan birisi, o eylemi yaptığı gibi başka bir eyleme de gidecek zamanı bulacak. Buna izin veremeyiz" dedi.
Kanunların nihai kertede tüm vatandaşların hukukunu korumak amacıyla çıkarıldığını, bu çerçevede AB standartları da gözönüne alınarak gözaltı düzenlemelerinin yeniden değerlendirilerek yeni bir düzene kavuşturulacağını belirten Davutoğlu, bu konuda kimsenin polise verilen yetkilerin genişletildiği, "polisiye bir devlete mi dönüşüyoruz" sorusunu sorma hakkı olmadığını kaydetti.
Davutoğlu, "Bunu söyleyenler, bugün sabah konuştuğum Yasin Börü`nün babası Fikri Bey`in feryadına kulak versinler. Bana telefonda diyor ki `bu zalimler benim oğlumdan ne istediler Sayın Başbakanım; durdurun bu zalimleri.` Yüreği yanan bir baba bu feryadı yükseltiyorsa, bizim ona cevap vermek, ahlaki, siyasi, hukuki bir görevimizdir" diye konuştu.
Davutoğlu, verilen zararın suçluya rücu edileceğini belirterek, bu düzenlemenin yasada zaten olduğunu kaydetti. Davutoğlu, "Biz bütün bu zararları tazmin ediyoruz, binalarımızı yeniliyoruz. Ta ki bu vandallar, bu eşkıyalar bu memleketin sahipsiz olmadığını görsünler. ama suçlular tespit edildiğinde, bizim yaptığımız tazminler de o suçlulara rücu edilecek, onlardan alınacak. Bu rücu için geçmişte olan zaman aşımı da uzatılacak. Bu rücu zaman aşımına tabi olmayacak, uzatılacak. Bir sene sonra da olsa suçlu tespit edildiğinde, kesinlikle bu suçların doğurduğu zararlar ondan tazmin edilecek" dedi.
"Her biri birer teröristtir"
Davutoğlu, bonzai konusunda daha önce Sağlık Bakanlığı`nda yapılan toplantıdan sonra açıklama yaptığını hatırlatarak, bonzai ve diğer uyuşturucu işi yapanların terör muamelesi göreceğini söyledi. "Her biri birer teröristtir. Çünkü gelecek nesilleri yok eden bir eylem içindeler" diyen Davutoğlu , bonzainin net olarak uyuşturucu sayılacağı kanuni düzenleme yapılacağını ve her türlü uyuşturucu faaliyetinin okul çevrelerine yakın işlenmesi durumunda zaten ağırlaştırılmış olan cezaların iki katına çıkarılacağını kaydetti. Davutoğlu, okulların ahlakın, ilmin, bilginin irfanın merkezleri olduğunu ve oralara uyuşturucunun yaklaşmasına kesinlikle izin vermeyeceklerini ifade etti.
Sanal ortamda şiddete, teröre, nefrete çağrı dili anlamına gelecek uygulama, ifade ve yapılan bazı çalışmaların kesinlikle suç olarak telakki edileceğini ve bunların durdurulması için gerekli tedbirlerin alınacağını kaydeden Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Tam da ateşle şehirler yanarken gece bütün valilerden brifing alırken bir taraftan da atılan tweetleri bana gönderdiler. `Silahlı ayaklanmaya başlıyoruz, herkes silahını alsın`, Şu sokakta silahlı direniş başlamıştır, silahlarınızla oraya gidin.` Bu tweetleri atmak özgürlük müdür? Böylesi tweetler Amerika`da, Avrupa`da atılsa, siyahları beyazlara karşı, beyazları siyahlara karşı kışkırtmak için... Acaba o şirketler bu tweetleri sürdürebilirler mi; engellemezler mi? Biz de engelleyeceğiz. Bunun da hiçbir şekilde nefret, şiddet dilinin hiçbir şekilde özgürlükle alakası olamaz. O anlamda sanal ortamda alınacak tedbirleri de dün görüştük. Tabii ilgili şirketler temel kurallara riayet ettiklerinde temel amaç, sadece o tweetlere dönük veya sanal ortamda kullanılan ifadelere dönük tedbirler olacak. Ama yaygın şiddet eylemine dönüşen durum söz konusu olduğunda sanal ortamla da ilgili gerekli tedbirler alınacak."
Aramaya yeni düzenleme
Davutoğlu, kolluğun üst ve araç arama yetkisinin de önemli ve hassas bir konu olduğunu belirterek, bunun tamamıyla hukuki denetime açık şekilde ve gerekli izin prosedürleri yerleştirilerek yeni bir düzenlemeye kavuşturulacağını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, hiçbir vatandaşın üstü, aracı ya da evinin rastgele ve keyfi şekilde aranamayacağını belirterek, "Ancak herhangi bir şekilde gelen istihbarat; çok güçlü suç işleme delili oluşturacak hale dönüşmüşse bunun için de yine yargı süreçleri de paralelinde işletilmek suretiyle izin alındıktan sonra arama yapılabilecek araçta ve üst aramalarda. Mantığı şudur; biz şimdi burada Yüce Meclisimizde toplaırken bir istihbarat gelse ve Meclis`in önünden bir aracın içinde uyuşturucu taşındığı bilgisi ulaşsa, biz de içişleri Bakanlığımıza talimat versek `bunu engelleyin` diye... O anda eğer gerekli izin prosedürü tamamlanamazsa o araç gözümüzün önünden geçer ve biraz ötedeki okulda çocukların kanlarını, zihinlerini yok edecek, zehirleyecek şekilde bir suç aletine dönüşür. Buna izin vermeyiz. Bu konuda da AB içindeki uygulamaları da gözününde bulunduran düzenlemeler yapacağız" diye konuştu.
Özel bir düzenleme yaparak engelli, hasta ve yaşlıların ifadelerinin evlerinde alınabileceğini belirerek, bu kişilerin ifade için karakola veya mahkemeye çağrılmayacağını söyledi.
"Kolluk Gözetim Komisyonu" kurulacak
Davutoğlu, bütün düzenlemelerin sivil gözetimi ve denetimi için devrim mahiyetinde reform yaptıklarını belirterek, kolluğun görevlerini nasıl kullandığını denetlemek amacıyla AB standartlarına uygun şekilde "kolluk gözetim komisyonu" kurulacağını kaydetti.
"Ola ki bu yetkiler verildi. Emniyet görevlilerimizden herhangi birisi bu yetkileri kötüye kullanmışsa bunu denetlemek üzere de kolluk gözetim komisyonu kurulacak" diyen Davutoğlu, komisyon içinde Başbakanlık İnsan Hakları Kurumu Başkanı, Barolar Birliği ve üniversite temsilcileri bulunacağını ve tamamıyla sivil bir yapıda olacağına dikkati çekti. Davutoğlu, yetki verildikten sonra yetkinin denetiminin de demokratik standartlarda yapılacağını, buna da kimsenin itirazının olmaması gerektiğini ifade etti.
Davutoğlu, önemli bir karar daha aldıklarına işaret ederek, "Bütün bu hususlardaki düzenlemeler, TBMM`deki AB Uyum Komisyonu`ndan da geçecek, ondan sonra Genel Kurula` sevkedilecek" dedi.
Diğer düzenlemeler
"Reform Paketi"nin bir diğer alanın İş sağlığı ve güvenliği konusunda olduğunu belirten Davutoğlu, iş kazalarının vatandaşların güvenliğini nasıl tehdit ettiğini bildiklerini vurguladı. Davutoğlu, iş sağlığı ve güvenliği konusundaki tasarının en kısa zamanda Meclis`e sunulacağını belirtti.
Davutoğlu, bir diğer alanın "kişisel verilerin korunması" olduğunu ifade ederek, mahremiyetin korunması, kişisel verilerin işlenmesi, depolanması, değiştirilmesi konusunda tamamıyla vatandaşların hukukunu gözeten düzenleme yapılacağını ve bunun da en kısa zamanda kanunlaşacağını söyledi.
Üzerinde çalışılan diğer alanın patent haklarının korunması olduğunu belirten Davutoğlu, fikri ve sınayi mülkiyet haklarını da gözönüne alan ve bunları teminat altına alacak düzenleme yapacaklarını ifade etti.
Davutoğlu, elektronik ticaretin düzenlenmesiyle ilgili çalışmaya işaret ederek, elektronik ticaretin düzenlenmesiyle de tüketici haklarını teminat altına alan yasal çalışmayı tamamladıklarını ve en kısa zamanda Meclis gündemine geleceğini söyledi.
"İstanbul Tahkim mahkemelerini kuruyoruz" diyen Davutoğlu uyuşmazlık ve karşılıklı olarak hukukların korunması yönünde tahkim sürecini güçlendirerek devam edeceklerini kaydetti.
"Alevi vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız"
Başbakan Davutoğlu, çok değişik alanları kapsayan ve sadece güvenlik tedbirlerine dayanmayan, özgürlüklerin korunması ve güvenlikle ilgili her alanı kapsayan çalışmayı tamamladıklarını belirterek, bunlarla ilgili düzenlemelerin ilgili bakanlıklar ve Bakanlar Kurulu tarafından tamamlanarak TBMM`ye sunulacağını, TBMM gündeminde olanların da hızlandırılarak bir an önce halkın güvenlik-özgürlük uyumu içinde haklarının korunmasının garanti altına alınacağını söyledi.
Daha önce başlatılan bir çalışmaya işaret ederek, Alev vatandaşların sorunlarıyla ilgili çalıştaylar yapıldığını, önemli istişarelerin gerçekleştirildiğini hatırlattı. Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bakanlar Kurulu`nda arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirmeden sonra inşallah en kısa zamanda bu çalıştayların raporlarını bizzat o çalıştaylara katılan bakanlardan isteyeceğim, onlarla bu konuda bir çalışma gerçekleştireceğiz. Alevi vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili de önümüzdeki dönemde çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Kurban Bayramı`ndan çıktık, Muharrem ayına doğru gidiyoruz. Allah Kurban Bayramı`nda yaşadığımız türden olayları bir daha bu millete yaşatmasın. 6-7 Ekim olayları gibi... Ama herkes bilsin ki Kurban Bayramı`nda yaşadığımız olayların tekrar yaşatılmasına cüret edenler olursa, devlet ve millet hep beraber birlikte bu cüret edenlere hadlerini bildirme gücüne de sahiptir. Yaklaşan Muharrem ayı vesilesiyle de dünyanın hiçbir yerinde Kerbela benzeri zulümlerin yaşanmaması, Hz. Hüseyin`in vicdanının, ahlakının, irfanının bütün dünyaya egemen olması için gece gündüz çalışmaya, mazlumlara sahip çıkmaya devam edeceğimizi huzurunuzda bir kez daha ilan ediyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun."
"Farklılıklara tahammül edemiyorlar"
Türkiye`nin demokratik ve çok farklı görüşlerde siyasi partilerin bulunduğu bir ülke olduğunu ve olacağını ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Ama temelde iki siyasi eğilim var. Son olaylar bunu daha açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bir tek tipçi, Baasçı, dayatmacı ve başka fikirlere tahammül edemeyen siyasi akım. İkincisi de demokratik çoğulculuğu benimsemiş, her bir vatandaşına saygıyla, muhabbetle bakan, her bir siyasi görüşe özgürlükçü bir yaklaşımla, empatiyle yaklaşan akım. Birincisinin temsilcileri belli, maskeleri düştü, kendilerini gösterdiler. Nasıl Suriye`de Baas rejiminin yanında durmuşlarsa onlar, Türkiye`de de istiyorlar ki belli bir bölgede sadece bir siyasi parti olsun, başka siyasi partiler olmasın. Bir siyasi görüş olsun, başka bir siyasi görüş olmasın. Başka bir sivil toplum kuruluşu yapılanması olmasın, olursa onlardan izin alarak hayat hakkına sahip olsunlar, farklı görüşler özgürce beyan edilmesin, insanlar zorla haraç vermeye, belli siyasi görüşleri ifade etmeye mecbur bırakılsınlar. İşte bunları alt alta koyduğunuzda tam bir Baas ideolojisi çıkıyor. Bunları yapmak isteyen bir siyasi görüş var Türkiye`de. Aynı şekilde farklılıklara tahammül edemeyen ve kendi siyasi geçmişi dolayısıyla tek partici zihniyeti bir CHP var, bir HDP var. Birlikte Türkiye`deki bu şehirlerin yanmasına sebep olacak provokasyonlara çanak tuttular. Biz hangi amaçla olursa olsun, hangi etnik veya mezhebi grubu diğerine karşı destekliyor olursa olsun hiçbir tekçi yaklaşıma izin vermeyeceğiz. şehirlerimiz, sokaklarımız, köylerimiz, aşiretlerimiz, obalarımız ailelerimiz, evlilik üzerinden en yakın akrabalıklarımız her bir vatandaşımızı barındıracak çeşitliliği muhafaza edecekler. İşte o zaman geleceğimize emniyet içinde bakabiliriz."
Bu mücadeleyi sürdürmeye kararlı olduklarını vurgulayan Davutoğlu, "Onlar için kendilerinden olmayanların hayat hakkı yoktur" dedi.
Olaylarda ölenler
Bu olaylarda kayıpların 40`a yaklaştığını, son olarak yaralılardan vefat edenlerle de 38 olduğunu belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
"Katledilen vatandaşımızdan bahsetmek istiyorum. Şehit olan Atıf Şahin`i. Ailesini evinde ziyaret ettim. Amasya`ya gittiğimde de zikrettim. Amasya`da Hüseyin Hatipoğlu polis kardeşimin, şehidimizin ailesini ziyaret ettim. Her iki aileye de gerçekten buradan millet adına tebriklerimi, teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Bütün bu olayları tam bir metanetle karşıladılar. Hiçbir polis, emniyet görevlisinin evinde nefret dili duymadım, `gidin de şunları cezalandırın` gibi bir tabir duymadım. Başka gruplara karşı şiddet içeren bir ifade duymadım. Aksine mütevekkil ve gayet vakur bir duruşla `vatan sağolsun, milletimizin arasına fitne girmesine sayın Başbakanım izin vermeyin` dediler. İşte bizim kültürümüz bu. Şimdi şehit edilen Atıf`ta, Hüseyin de bu anlamda bu vandalizmin kurbanı oldular. Diyarbakır`da şehit edilen 16 yaşındaki Yasin Börü`de. Hüseyin`de, Yasin Börü`de, Atıf`ta Kürt, Türk olarak aynı katillerin elinde şehit oldular. Birisi esnafla omuz omuza olduğunu göstermek için onları ziyaret ederken ikisi şehit oldu. O genç kardeşimiz de bugün sabah babasıyla tekrar konuştum. Fikri bey. O genç kardeşimiz de kurban etini fakirlere dağıtmak isterken üçüncü kattan atılarak, üzerinde taşla başı ezilerek şehit oldu. Tabii onun yanında diğer 3 arkadaşı şehit oldular.
Bu vatandaşlarımızın doğdukları yerler, bu vatandaşlarımızın etnik veya kültürel arka planları artık önemli değil. Türktüler, Kürttüler, Diyarbakırlıydılar, Amasyalıydılar, Ankaralıydılar. Ama nezdimizde bugün onlar bu zalimler karşısında her biri bir Hz Hüseyin`dir. Tam Muharrem ayı yaklaşırken zikrediyorum. Muharrem ayı yaklaşırken Amasyalı Hüseyin bir Kerbela şehidi gibi kendi halkıyla dayanışma içindeyken şehit edildi. Yasin arkasından Yasin`i Şerif okuyarak defnedilen Yasin fakirlere, mazlumlara yardım etmek isterken şehit edildi. Allah onlara rahmet eylesin. Ama bu toprakları Kerbela`ya çevirmek isteyenlere bir daha izin vermeyeceğiz. Hiçbir şekilde etnik ve mezhep temelli katliamlara, katillere bu topraklarda yer olmayacak. Bunu böyle bilmeleri lazım.
Onların tavrının aksine bizim için her can azizdir. Her insan korunması gereken kutsal bir emanettir. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın şiarını her bir vesileyle zikrederken bunu dilimizden söylemiyoruz, aklımızdan dahi söylemiyoruz, yüreğimizden söylüyoruz biz yüreğimizden."
İç Güvenlik Reformu
İnsanın hayatı, özgürlüğü, onuru, nesli, aklı, malı ve canının emniyet altında olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Bizim kadim kültürümüzde makasıd olarak bilinen bu temel haklar, evrensel hukukta da tekrar edilmiştir. İnsanın canı, aklı, inancı, nesli, malı emniyet altındadır ve emniyet altında olacaktır" diye konuştu.
Davutoğlu, bunların her birine yapılan saldırının insanlık onuruna yapılan saldırı olduğunu vurgulayarak, "Bu açıdan baktığımızda `özgürlük, güvenlik dengesi` dedik. Hatta bir adım öteye giderek bugün yeni bir kavramla bunu ifade etmek isterim. Özgürlük, güvenlik uyumu. Sadece dengesi değil. İki taraflı denge değil. Aksine iç içe geçmiş bir uyum mantığıyla yaklaşıyoruz" dedi.
Bu anlamda da Kobani olaylarından sonra ülkenin her bir yanından gelen seslere, taleplere, çağrılara cevap verecek bir özgürlüklerin korunması ve iç güvenlik reformu paketini bir hafta boyu çalışarak hazır hale getirdiklerini bildiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Dikkat ediniz öylesine bir ayrım yaşandı ki `sokağa çıkın` çağrısı yapanlar dahi bu vandalizmi savunamaz hale geldiler. O zaman kimse bugün paylaşacağım konuları Türkiye`nin otoriterleşmesi ya da daha özgürlükleri kısıtlayan bir alana geçmesi diye görmemelidir. Madem ki bu manzaraları. O manzaraları çıkarmak için provokatif tweet atanlar dahi bugünü savunamıyorlar. O zaman getirdiğimiz ve getireceğimiz tedbirler konusunda da objektif yaklaşsınlar ve bunların Türkiye ve dünyadaki uygulamalarına bakarak değerlendirsinler. Bir önyargıyla yaklaşmasınlar. Bunları bir siyasi istismar malzemesi yapmasınlar. Aksine bugün açıklayacağımız tedbirler ve reform projeleri bunu altını çizerek söylüyorum reformlar, özel hayatın mahremiyetini korumaya, kişisel verilerin korunmasına, insan hak ve özgürlüklerinin tahkim edilmesine yönelik reformlardır. Diğer taraftan elektronik ticaret güvenliğinden iş güvenliğine kadar uzanan geniş çaplı bütün vatandaşlarımızın günlük hayatlarını tam bir güven içinde yaşamalarını sağlayacak reformlar olacaktır. Ayrıca uyuşturucuyla mücadeleden terörle mücadeleye kadar birçok alanda da bu güvenlik ortamını zedeleyeceklere karşı alınacak tedbirler var."
"Devletimiz vatandaşına güvenmelidir"
Davutoğlu, "özgürlüklerin korunması ve iç güvenliğin tahkim edilmesine yönelik" olarak ifade ettiği reformları aktardı.
İlk olarak İçişleri Bakanlığı ile yaptıkları değerlendirmelerle vatandaşların günlük hayatlarını kolaylaştırıcı ve vatandaşlarına güven duyan bir devlet anlayışını yerleştirici birtakım adımlar atmaya karar verdiklerini belirten Davutoğlu, bunların Nüfus Hizmetleri Kanunu`nda yapılacak değişikliklerle sağlanacağını söyledi.
Doğum, evlenme, boşanma ve ölüm gibi hallerde nüfus müdürlüklerine gitmek zaruretinin ortadan kalkacağını, doğrudan bildirimle tescil yapılabileceğinin altını çizen Davutoğlu, "Öyle anlar hepimiz yaşamışızdır. En yakınımızı kaybederiz. Bir taraftan cenaze hazırlıklarıyla uğraşırken bir taraftan da ölümü bildirip, nüfus müdürlüklerine giderek kağıt almaya çalışırız. Defin kağıdı. bizim devletimiz vatandaşına güvenmelidir, güvenecektir" dedi.
Bu çerçevede nüfus müdürlüklerine gitmeden bildirimle tescil imkanı sağlanacağını yineleyen Davutoğlu, artık isim ve soyisim değişiklikleriyle ilgili mahkeme kararına ihtiyaç olmayacağını kaydetti.
İsmin zati ve kişinin kendisinin seçmesinin en doğal hakkı bulunduğu bir husus olduğunu dile getiren Davutoğlu, kimsenin bir isim için herhangi bir yere gidip izin alma ya da isim değişikliği için izin alma zorunluluğunun olmayacağına dikkati çekti.
Bu zati hakkın vatandaşlara verileceğini belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
"Vatandaşlarımız mahkemeye gitmeden tek bir dilekçeyle `ben bundan sonra şu soyadını değil, bu soyadını kullanmak istiyorum` diyecek. Dedikten sonra da işlem başlamış olacak. Hiçbir mahkeme süreci olmayacak. O eskidendi. Ben kendi kızımı kaydederken nüfus memuru hatırlıyorum annemin adı Meymune, `bunu kaydedemem` demişti. Sene 88. `Arapça bu isim` demişti. Baktım nüfus memurunun kendi adı da Mahmut. `Peki bu isim nece?` dedim ve Mahmut isminin kökenini anlattım ona. Ama niye o ismi istediğim konusunda ikna etmem emin olun 15, 20 dakikayı buldu. Artık kimse çocuğuna vereceği konusunda da... Kendisi bir isim değişikliği istiyorsa soyadı değişikliği ki vaktinde son derece rastgele verilmiş ve birçok vatandaşımız için de kullanıldığında bazen yüzü kızaran soyadları var. Bütün bu soyadlarını tek bir dilekçeyle değiştirme imkanı vereceğiz. Hiçbir hakim de hiçbir memurda vatandaşımızın ismine karışma ya da o ismi tayin etme hakkına sahip olmayacak."
Davutoğlu, nüfus ve kayıt örneği, ikametgah gibi belgelerin "e-devlet üzerinden verileceğine, ikametgahlar için artık sıra beklemelerin, bürokratik işlemlerin gerekli olmayacağına işaret etti.
"Vatandaşlık haklarıyla ilgili alanlar"
Pasaport ve sürücü belgelerinin nihayetinde seyahat belgesi olduğunu belirten Davutoğlu, bunların güvenlikle ilgili bir konu ve Emniyet Genel Müdürlüğü`nün işi olmadığını söyledi.
Pasaport alacak olanların bundan sonra Emniyet Genel Müdürlüğü`ne gitmeyeceğini, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü`ne gideceğini anlatan Davutoğlu, böylece sanki pasaportla yurtdışına çıkan her vatandaşın bir potansiyel suçluymuş gibi gidip emniyet kapılarında, pasaport ya da ehliyet için beklemeyeceğine dikkati çekti.
Bunun çok temel bir değişiklik olarak niteleyen Davutoğlu, bunun bir zihniyet değişimini yansıttığını, bunların artık polisiye alanlar değil, vatandaşlık haklarıyla ilgili alanlar olduğunu söyledi.
İçişleri Bakanlığı`nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin Davutoğlu, "İçişleri Bakanlığı`nda aldığım çok kapsamlı brifingden sonra birçok bakanlıkta edindiğim intibayı orada da edindim. Bakanlıklarımızın son 12 yıllık tecrübemiz ışığında yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç var. Önümüzde yeni Türkiye inşa edilirken kurumlarımızın kendilerini şöyle bir muhasebeden geçirmesi gerekiyor. Geçmiş birikimler neydi? 12 yıllık tecrübe için de yaşananlar noktasında geldiğimiz düzey nedir ve şimdi atılması gereken adımlar. Bütün bu bakanlıklarımıza ve bütün kurumlarımıza bu talimatımı verdim. Bizzat gidip herkesi dinleyeceğim" diye konuştu.
"Hiç tereddüt etmeden reformları yapacağız"
Davutoğlu, herhangi bir bakanlıkta, herhangi bir kurumda reform yapılması gerekiyorsa hiç tereddüt etmeden o reformları yapacaklarını ifade ederek, artık Türkiye`nin sivil, demokratik karakterini tahkim etmesinin vaktinin geldiğini kaydetti. Davutoğlu, "Bunu Diyanet İşleri Başkanlığımızda da yaptım, YÖK`te de yaptım. Meslektaşlarım rektörlerle üniversitelerimizin problemlerini açık bir şekilde kamuoyu önünde de tartıştım. Bundan sonra bizim herşeyi şeffaf bir şekilde tartışarak ülkemizin geleceğini, devletimizin yeniden yapılandırılmasını ve demokrasimizin tahkim edilmesini teminat altına almamız lazım. Bunu yapmaya çalışıyoruz" dedi.
Davutoğlu, bu çerçevede Emniyet Genel Müdürlüğü`nün etkinliğini ve idari esnekliğini güçlendirecek tedbirleri alacaklarını vurguladı. Davutoğlu, "Emniyet Genel Müdürlüğü`nün gerek Bakanlar Kurulu`nda gerel bakanlıkta verilen brifingde kendi örgüt şeması, kendi kurumsal yapısı içinde çok ciddi bir piramit bozulması olduğunu hep beraber gözledik. Bunu düzelteceğiz. İhtiyaçlar neyse onlar karşılanacak. Ama her bir güvenlik birimimiz, mensubumuz da demokratik hukuk devleti kuralları içinde hareket etmeye yönlendirilecekler. Bu kurallar içinde davranmaları bir güvenlik kültürü haline gelecek. Güvenlik bir kültürdür. Salt fiziki güçle ilgili bir husus değil. O kültürü yerleştireceğiz" diye konuştu.
"Kimse çıkıp da molotofkokteylini savunmaya cüret etmesin"
Başbakan Davutoğlu, Birleşik Krallık, ABD, Almanya`da molotofkokteylin patlayıcı madde kapmasında yasaklı silahlar arasında sayılmasına ilişkin örnekler vererek, "Kimse çıkıp da bu uygulamalardan sonra molotofkokteylini savunmaya cüret etmesin. Bunu da özellikle okudum ki Avrupa`daki basın yayın organları bu konular yasalaştığında, `Türkiye otoriterleşiyor ` diye yaygara yapmaya kalkmasın" dedi.
Davutoğlu, "Avrupa`dan uzaklaşıyor muyuz?" diye soru soranlara, Avrupa`da, ABD`de, Almanya`da, Kanada`da molotofkokteylin karşılığını paylaşmak istediğini belirtti.
"Kuzey İrlanda ve Birleşik Krallık`ta, Birleşik Krallık içtihat hukukuna göre molotokokteyli bulundurmak ve kullanmak, 1883 tarihli Patlayıcı Madde Kanunu kapsamında değerlendirilmektedir. Bu kanuna göre, hayati tehlikeye yol açacak ya da mülkiyete zarar verecek şekilde, herhangi bir patlayıcı maddeyi kullanmak, kullanmak için anlaşmak ya da kullanmaya niyet etmek, patlama gerçekleşmese bile suçtur" ifadelerini kullanan Davutoğlu, bu suçtan hüküm giyenlerin kanunun 2. maddesine göre ömür boyu hapis cezası ile cezalandırıldığını bildirdi. Davutoğlu, aynı kanun kapsamında şüpheli bir biçimde sebebini açıklayamadan patlayıcı madde bulundurmanın da 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırıldığını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, ABD Adalet Bakanlığı`nın molotofkokteylini, zarar verici maddelerden birisi olarak kabul ettiğini kaydetti.
ABD`de kayıtdışı molotofkokyeli bulundurmanın, üretmek, taşımak, satmak veya bunların kullanmanın yasak olduğuna işaret eden Davutoğlu, Michigan eyaletinde molotofkokteyli bulunduran, üreten, taşıyan ve satan kişinin 4 yıldan veya 2 milyon dolardan fazla olmamak şartıyla ağır ceza ile cezalandırıldığını anlattı.
Ahmet Davutoğlu, Almanya Silah Kanunu`na göre, molotofkeylinin yasaklanmış silahlar listesinde yer aldığını belirterek, Kanada`da da yasaklanmış silahlar arasında yer aldığını bildirdi. İngiltere`de Londra`nın kuzeyinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgesinde molotofkokteyli ile saldırı yapan PKK sempatizanı 3 kadına toplam 19 yıl 4 ay hapis cezası verildiğini söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Ben evrensel değerlere inanan bir insanım. Benim için birinci derecede kutsal olan şey, benim insanımın canıdır, mal güvenliğidir. Bundan daha kutsal hiç bir şey ve hak olamaz. Ama birileri için tek norm, dışarıda demokratik ülkelerdeki uygulamalarsa, işte demokratik ülkelerdeki uygulamalar... Kimse çıkıp da bu uygulamalardan sonra molotofkokteylini savunmaya cüret etmesin. Bunu da özellikle okudum ki Avrupa`daki basın yayın organları da bu konular yasalaştığında, `Türkiye otoriterleşiyor ` diye yaygara yapmaya kalkmasınlar. Önce kendi ülkelerine baksınlar, sonra Yasin Börü`nün ve diğer katledilen vatandaşlarımızın haklarını koruma konusundaki kararlılığımız dolayısıyla bize sadece saygı göstersinler. Bizim vatandaşımızın hayat hakkına saygı göstermeyen bize saygı göstermez."
Başbakan Davutoğlu, şiddet işlemek amacıyla yüzünü kapatarak toplantı ve gösteri yapacağı iddiasında bulunanlara izin verilmeyeceğini vurgulayarak, "Okmeydanı`nda yüzünü tamamen kapatmış, tanınması mümkün değil, elinde pompalı tüfek. Bu gösteri mi? Ya da Diyarbakır ve Batman`da tümüyle yüzünü kapatıp, ambulanslara ve binalara saldıranlar. Bu toplantı ve gösteri ise ya bunlar bizi yeterli akli yeterlilikte görmüyorlar ya da milletin aklı ile alay ediyorlar. Bunlar toplantı ve gösteri özgürlüğünün içine giremez. Toplantı ve gösteri yapmak isteyen yüzü açık bir şekilde, kendisini gizlemeden her türlü görüşü söyler. Eğer bir sebeple bir takibata uğrarsa, onun hakkını korumak da bizim görevimiz. Amasya`daydım, binlerce vatandaşımız yağmur altında, toplantı ve gösteri yapma hakkını, orada biraraya gelme kullandı. Hiçbirinin yüzünde de maske, gizlenmeyi gerektiren bir nesne yoktu. Çünkü orada hukuk içinde bir hak kullanıyorlardı. Bu şekilde maskeler takarak, yüzlerinin tümünü kapatarak şiddet amaçlı bir şekilde sokağa çıkanlar potansiyel suçlu muamelesi görürler ve bu konuda da hiç bir şikayet hakları yoktur" diye konuştu.
Gösteriye silahlı katılanların cezalarının artırılacağını ifade eden Davutoğlu, gösteri için geldiğini iddia eden kişilerin arandığı zaman üzerinden ateşli silah çıktığını dile getirdi. Davutoğlu, batıda, Avrupa`da tek bir çakı çıksa bunun suç sayıldığını ve gösteri mahallinden uzaklaştırılarak gözaltına alındığını kaydederek, "Eğer böyle bir suç işlenirse - ki farkettik bunu - 6 aydan 3 yıla kadar olan ceza, tutukluluk sınırı da gözönünde bulundurularak, yani tutuklanmasını da teminen bu ceza 2.5 yıldan 4 yıla kadar artırılacak. Kimse silahla gösteri yapacağım deme hakkına sahip değildir" şekilinde konuştu.
Davutoğlu, gözaltı sürelerinde de değişiklik yapılacağını bildirdi.
Bir şiddet eyleminde birisi molotofkokteyl attığı zaman, bu suç olarak görülmediği için polisin molotofkokteyli atanı alıp karakola götürdüğünde gözaltına alamadığını, sadece kaydını yaparak savcılığa sevkettiğini ve o kişinin karakolun öbür kapısında çıkabildiğini anlatan Davutoğlu, "Çünkü yargılaması devam edecek ve gözaltı hakkı da yok" dedi.
"6-7 Ekim olayları ile 1950`li yıllarda yaşanan 6-7 Eylül olayları aynı"
Ahmet Davutoğlu, 6-7 Ekim olayları ile 1950`li yıllarda yaşanan 6-7 Eylül olaylarının aynı olduğunu kaydetti. O gün İstanbul sokaklarını o hale getirenlerle bugün Anadolu`nun bir çok ili bu hale getirenlerin aynı tekçi zihniyetin ürünleri olduğunu belirten Davutoğlu, "Bu olaylara baktığınızda; polis şiddet eylemini durdurmak istiyor, molotofkokteyli kullananları gözaltına alıyor fakat bir müddet sonra onlar tekrar çıktığında yeni suç işleyenlere cesaret verecek bir tablo ortaya çıkıyor. Bu durumda biz polisimize biz 24 saat gözaltı yetkisi veriyoruz, savcılığa müracaat etmek şartıyla. Polise vermiyoruz bu yetkiyi, vali yardımcısı ya da üst bir amirin kararı ve denetimi ile.
Şimdi diyecekler ki Türkiye geriye mi gidiyor? Bizde şu andaki mevcut durum, sadece savcı tek kişi için 24 saat gözaltı yapabiliyor, toplu suçlarda 4 gün gözaltı yapabiliyor. İngiltere`de polis, 36 saat gözaltına tutabiliyor. Almanya`da 24 saat muhafaza amaçlı, 48 saat adli amaçlı gözaltı var. Fransa`da polis 24 saat gözaltında tutabiliyor, savcı 48 saat tutabiliyor. Avusturya`da polis azami 48 saat gözaltında tutabiliyor. İtalya`da polis 24 saat, savcı 96 saat, İspanya`da polis 3 gün gözaltında tutabiliyor. Belçika`da polis 48 saat gözaltında tutabiliyor. Danimarka`da polis 24 saat gözaltında tutabiliyor ve bu 4 güne kadar çıkabiliyor. Polonya`da polis 48 saat gözaltında tutabiliyor. Bulgaristan`da polis 24 saat, savcı 72 saat. Bütün bu ülkelerde polisin gözaltı yapma yetkisi var. Biz de ise bu anlamda emniyet müdürlüğümüzün bir yetkisi yok. Ne suç işlemiş olursa olsun aldığımda, kaydı tutuyor, savcılığa sevkediyor. O arada herhangi bir şekilde yeni bir suç işlenmesini engelleyecek şekilde bir tedbir de yok."
Başbakan Davutoğlu`nun konuşmasından sonra Avrupa Süper Stock son yarışında birinci olan Kenan Sofuoğlu`nun öğrencisi 18 yaşındaki Toprak Razgatlıoğlu ile görüştü. Razgatlıoğlu, Başbakan Davutoğlu`na kaskını hediye etti ve aldığı kupayı gösterdi. "Biz pistte çok hızlıyız, siz de siyasette hızlısınız" diyen Razgatlıoğlu`nu Davutoğlu alnından öptü.
AA