Bugün Bayram, Ben susuyorum
Güneş yükselmeye başlamıştı kuşluk yerine. Abdullah bayram namazından ancak dönebilmişti. Annesi Hasret hanımın sessizce yer minderinde oturduğunu görünce, içi burkuldu. Bu gün İslâm ümmetinin bayramıydı. Yine yüreğini kanatan hüzünlü bayram günü. Belli ki; Bir tarafta, şehâdet şerbetini içen abilerini, diğer tarafta yıllardır zindanda ailesinden ve çocuklarından uzak bayram geçiren eşini düşünüyordu. Billur billur gözyaşları akıtıyor, sessizce ağlıyordu. Boğazı düğümlendi Abdullah’ın. Kendi mazlumiyetine, ümmetin mustazaflığına ağlıyordu annesi. Geçmiş ve geleceğine ağlıyordu. Bayramı yine eşinden uzak, çocuklarıyla yalnız karşılamasına ağlıyordu. Bu bayram yine ağlıyordu annesi. Abdullah ise yutkundu, sustu ve içinde attı kederini...
Abdullah’ın küçük oğlu Musab Hasret hanımın kucağına sokuldu, masum ve sevimli bir yüz ifadesiyle;
- Nene bugün bayram, elini ver öpeyim’’ dedi. Öpüldükçe içi burkuldu, konuşmak istedi, dili tutuldu, güç belâ tebessüm ederek ağzından; ‘’Sabır ya rabb’’ çıktı...
Dünyanın ağır yükünü yine omuzunda hissetti Abdullah. Onlar Yusufîlere özgürlük umuduyla bu bayramı iple çekiyorlardı. ‘’Sabır anne’’ diyebildi ancak. Yüzü buruk, yüreği yanık Abdullah’ın. Hasret hanım eğdi başını, sıktı dişini. Dağ oldu içinde büyüyen yaralar, dikti gözlerini karşı duvara, takvim de ‘’Bugün bayram’’ dedi, silindi gözlerinde yazı...
Yoldaş bacıları geldi aklına. Aynı kaderi paylaştığı din kardeşleri. Hepsi yaralı, gariban, dul, yetim, hasta, yıllar, aylar, günler erirken; hepsi hâlâ yasta... Yer-gök; ‘’Bu gün bayram’’ diyordu ama onlar bayrama çok uzak... Ayağa kalktı, gücünü topladı; ‘’Kabristanı ziyarete gidiyoruz’’ dedi. Şehîtler kabrine yol aldılar...
Abdullah evin tek oğlu. Annesinin sırdaşı ve yoldaşı, babasının yadigârı. "Anne! Sen `’Şehîtler ölmez’` derdin hep ben küçükken. Öyleyse üzülme, şehit dayılarım gelip bizimle burada bayramlaşıyor.’’ Hasret hanım tebessümle karışık bir ifadeyle; ‘’ Onlar ölmedi yavrum’’ diyebildi. Bir başka şehît ailesi kabristanda. Bayramlık elbiselerini giymiş, ailesiyle birlikte şehîd babasının mezarını ziyarete gelen gencecik çocuklar. İçlerinden biri mezarın başında durarak şöyle dedi;
- Babasız bir bayram daha geldi. Hoşgelmedi baba. Anladım ki bayramsız baba oluyormuş ama babasız bayram olmuyormuş.’’
Bu sözlerin ardından gözyaşlarına boğulan ve şehîd babasının mezarına sarılan gencecik fidan, hem kendisi ağladı hem de etrafındakileri ağlattı. Şehît aileleri bir yandan mezar başında onlar için Allah`a dua ederken, bir yandan da küçük çocuklar ellerinde oyuncak silahlarla bir köşede direniş oyunu oynuyor, zindan ve zafer marşları okuyorlardı...
Demir parmaklar ardında en sevdikleri can ve canlar...
Abdullah annesi ve çocuklarını eve bıraktıktan sonra dernekteki kardeşleriyle bayramlaşmaya gitti. Babasının varisleri, mustazaf yüreklerle bayramlaşmaya...
Dernekte büyük bir kalabalık vardı. Herkesin yüzünde hüzün yelleri esiyordu. Bu bayramı Yusufîlere özgürlük ümidi ile bekliyorlardı. Yusufîler denince yürekte bir acı hissediliyordu. Hem de en derininden en şereflisinden...
Bayramlaşma ve selamlaşma faslından sonra Abdullah kısa bir konuşma yapmak üzere rahleye geçti...
- Kıymetli kardeşlerim! Denizler dolusu damlalarız bizler. Kıyılarımız var... Hüzün ve acılarımız var. Bayramı hîcran ile karşıladık yine. Ümmetin hali perişan. Ama unutulmasın ki; “Allah kendisine dayananlara yeter.” Vaadiyle gittiğiniz, düştüğünüz her yerde elimizden yine Allah tutacaktır. Allah bizim acılarımıza da, zindanımıza da, gamımıza da, sürurumuza da, huzurumuza da yeter. Bu yüzden her halûkârda “Allah’ın resulü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman ona icâbet ediniz.” ayeti kerimesini özgür hayatımızın levhası yapmalıyız. Çünkü hepimizin bir Yusuf’u var. Yoksa da bizler birer Yusuf’uz, bunu unutmayalım. Kıyılar boyu kayalıklarımız var. Aşmayalım, taşıp zarar ziyan vermeyelim diye kayalıklarla çevrilidir dalgaların üzerindeki akış alanımız. Bu kayalıklar ki; zorumuza gider, çarpıp çarpıp dururuz. Kıyılarımızda duran her kaya tokatladığımız bir sabır taşı gibidir. ‘’Sabır’’ kardeşlerim... Suskunluğumuz kayalara çarpışlarımızla bozulur bazen. Bazen de suskun kalırız... Görmezden gelir, susarız. Bazen de hüzün çöker içimize, bulanır dünyamız. Bulanık bir nehir gibi akıp gideriz toprağın çatlakları arasında. Evet kardeşlerim! Bu gün bayram. Ümmetin bayramı. Lâkin ümmet bayramlara hasret, bayramlar yusufîlere hasret, yusuflar zindanlarda tutsak... Ne fark eder kardeşim! Bizde zindandayız...Hemde dünya zindanı. Dünya zindana dönmüş, bizler ise yaşamaya hüküm giymiş mahkûmlar. Çünkü ümmetin derdi belimizi büktü. Filistin, Mısır, Suriye, Çeçenistan, Afganistan, Pakistan, doğu Türkistan, Arakan ve daha bir çok İslâm ülkesinde müslümanların bayramı kana bulandı, bu mûbarek günler zindana döndü. Zindan kardeşim, zindan. En çok biz biliriz zindanı... Zindan ki; koğuş koğuş... Zindanın içi farklı, dışı farklı olabilir ama bizde zindanda uyandık, zindanda bayramlaştık... Dışarıda hava sıcak, hânelerimizde soğuk bir rüzgâr... Bayramı yine soğuk karşıladık. Sabır kardeşlerim sabır...
Konuşmasına bir müddet ara verdi. Sesi titriyor, yüreği yanıyordu... Haksızlıklar karşısında sabrı telkin etmek ne zordu. Sözlerine devam etti titrek ses tonuyla. Artık konuşmalarına duyguları ve buğulu gözleri eşlik ediyordu.
- Aşka giden yollara barikatlar kuruluyor, Derneklerimize saldırılıyor, kutsalımıza leke düşürülüyor. Buna rağmen en ön safda el bağlamış, secdeye varma gayretindeyiz. Ağlıyoruz lâkin ağlayacak takatimiz mi kaldı? Yanıyoruz lâkin yanacak bir yanımız mı kaldı? Ve susuyoruz Allah’ım. Siretimize iftira atan şeytanın yavruları, suretimize küfrediyor görüyorsun Allah’ım. Mücadele verecek fert kalmasın istiyorlar. Soracak, sorgulayacak mert kalmasın istiyorlar. Huzurunda dua dua, sayfa sayfa açılan avuçlarımız var sadece. Şehitlerin kervanına karışıyor sözcük sözcük cümlelerimiz. Hüseyin olma gayesiyle ümmete, Abdulselâm olma arzusuyla zindana. Öyle ki anlayalım şûhedâyı. İzlek izlek yollar bulalım. İzbe yerde değil orta yolda olalım, varacaksak gûlistana zindan yoluyla varalım...
O nedenle şimdilik susuyoruz Allah’ım. Zamanı geldiğinde sesimiz daha gür çıksın diye şimdilik susuyoruz. Gözü yaşlı annelerimiz adına, çocuklarımız yeni acılar tatmasın diye, eşlerimiz yine hicretler yaşamasın diye. Şimdilik susuyoruz Allah’ım! Şehitlerimizin mesajını yaymak adına bu bayram da hîcran ile susuyoruz Allah’ım... Hüseynî mektepte; ‘’sabır’’ ve ‘’direniş’’ tahsilini gören kahraman neferlere ‘’özgürlük’’ duasıyla bekliyoruz...
Meryem Koca/dogruhaber