• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Üniversite Tercihleri
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ABDULKADİR TURAN / DOĞRUHABER / ANALİZ

Miladi 19. yüzyılda Batı, dünyaya hâkim oldu, bilimin saltanat tahtına fen bilimleri oturdu. Madde iktidarını ilan etti, mana sürgüne gönderildi; insan psikolojisi, toplum yapısı, inanç eğilimi dahi fen bilimlerinin verileri ile açıklanmaya başlandı.

“Bilim çağı” denen o çağda gerçekler ters yüz edildi. Madde, “akıl çağı”nın “bilim adamı” denen rahipleri tarafından mananın üzerine çıkarıldı.

Ama bugün, insanlık, daha önce maddenin vahiyden öğrendiği pek çok sırrına bizzat gözlemle de ulaştı ve bir kez daha maddenin asla mananın üzerine çıkmayacağını gördü.

Hayatta mananın üstünlüğü ve maddenin gerekliliği üzerine bir denge vardır. O denge kaybedildiğinde insanlık geriler, kayba uğrar. “Bilim çağı” denen çağdan önce hem Batı’da hem İslam âleminde madde ihmal edilmiş, hayat sadece manadan ibaretmiş gibi yaşanmak istenmişti. O süreçte insanlık madden durdu, geri kaldı; maddesiz mana ayakta durma imkânına sahip olmadı. “Bilim çağı”nda ise madde kutsandı, mana aşağılandı, insanlık bu kez maddi varlık içinde bir bunalım yaşıyor. Madde insanlığın karnını doyuruyor ama intihar etmesini engelleyemiyor.

Sosyal bilimler, üstelik fen bilimleri ile ilişkisini sorgulayarak, “bilim çağı” Batı’sında sürüklendiği çukurdan kurtulmaya çalışarak geri dönüyor, saygınlığına yeniden kavuşuyor.

Fen ve matematik bilimleri bugün karın doyuruyor ama toplumların hürriyetini sağlayamıyor. Hatta kör mantıki hesaplarla, toplumları kendini “dünya” olarak gören zengin ve zorba güçlerin güdümüne atıyor, onlarla yarışma azmini kırıyor.

Matematik hesabı, belki bugün hürriyet peşinde olanların uğraşacağı en son iştir.

Karnınızı başkalarından aldığınız gıdayla doyurabilirsiniz ama hayatınızın yönünü başkasına teslim edemezsiniz.

Fen bilimlerinden mahrum toplumlar geri kalıyor, sosyal bilimlerden mahrum toplumlar ise köleleşiyor, tarih sahnesinden çekiliyor.

Fen bilimleri de gerekli, sosyal bilimler de gerekli ama çağ, bir kez daha sosyal bilimler çağıdır. Sosyal bilimlerde bilgiyi ele geçirenler kendilerine ve insanlığa yön veriyor. Güçlü bir maddi yapı üzerine yol gösterici bir sosyal bilim inşa edenler öne geçiyor; diğerleri başkalarından gelen bilginin esiri oluyor.

Bu yazı, bu girişle tercihini yaptı. Ancak hayat gittikçe karmaşıklaştığı gibi tercihler de gittikçe karmaşıklaşıyor, tercihler için ana ilkeleri bilmek yetmiyor, ayrıntıları da bilmekte de yarar vardır.

KARIN DOYURMAK MI HİZMET Mİ YÖN VERMEK Mİ?

Tercih yapanın ilk işi hedefini belirlemektir. Biz, üniversite seçiyoruz ve her üniversite bir hizmet sektörüne yöneliktir.

Tercih yaparken soracağımız ilk sorulardan biri, “Ben nasıl bir hizmet yapmak istiyorum?” olacaktır. Bu ister istemez bizi hedefimizin tespitine götürecek.

Hedefsiz insanın, geleceği yoktur. Küçük hedeflere ulaşmak da ancak büyük hedefler edinmekle mümkündür. Büyük hedefler edinenler, küçük hedeflere de ulaşır. Oysa hedefleri hep küçük olanların büyük hedeflere hizmet etmesi ancak bir denk gelme istisnasıdır.

İnsanlığa yararlı olmak, Ümmete yararlı olmak, ait olduğumuz topluma yararlı olmak, içinde bulunduğumuz topluluğa yararlı olmak, ailemize yararlı olmak, kendimize yararlı olmak…

Hedefiniz insanlığa yararlı olmak ise ve yararı doğru tarif etmişseniz kendinize de yararınız olur. Ama kendinize yarara odaklanmışsanız kazansanız dahi kaybetmeye mahkûmsunuz. Maddeyi mananın üzerine çıkardığınız yerde maddi ulaşmayı hedefe ulaşmak olarak görürseniz yanıldığınızı er geç anlarsınız.

Bu bilinçle meslek seçimleri üçe ayrılabilir:

1. Sadece Karın Doyurma Hedefli Meslek Seçimleri:

Bu tür bir seçimde kendi midenizin ve nihayet birkaç kişilik ev halkınızın midesinin hizmetkârı olursunuz. Burada hayat çarkında ruhsuz bir dişe dönüşürsünüz. Yaptığınız iş nihayetinde bir keçinin oğlağına süt vermesi kadar değer taşır.

2. Hizmet Amaçlı Meslek Seçimleri:

Bu tür bir seçimde normal koşullarda, topluma hizmet edersiniz ama toplumun değişiminde söz sahibi olmazsınız. Burada hizmetinizin maddi boyutunu aşması sizin ek bir emeğinizi gerektirir.

Örneğin, iyi bir semt doktoru olarak komşularınızın baş ağrısı problemini çözebilirsiniz ama siz orada kalmışsanız, ondan daha büyük bir hedefe ulaşamazsınız. Sizin o baş ağrısını giderme problemini bir mana hizmetine dönüştürmeniz için İslam öncesindeki gezgin Süryani hekimler gibi yaşamınızla çevreye örnek olmanız ve baş ağrılarını giderdiğiniz insanlar için ruhi bir hekimlik yapmanız da gerekir. Burada sadece mesleğinizi icra etmeniz yetmez. Ona bir katma değer de eklemelisiniz. Semt doktoru iseniz sadece hekim değil, Lokman hekim de olmalısınız.

3. İnsanlığa Yön Verme Amaçlı Meslek Seçimleri:

Bu meslek seçimlerinde doğru bir akideye sahipseniz artı bir çaba gösterseniz de göstermeseniz de insanlığa yön verirsiniz. Büyük bir tarihçi sadece tarih araştırması yaparak, sadece mesleğini icra ederek insanlığa yön verebilir. Belki tarihte pek çok tarihçi sadece bir meslek kurduydu ama bugün onların yazdıkları hepimize veri sağlıyor.

Sen, nasıl bir hizmet istiyorsun? Meslek, karın doyurmak mıdır? Sadece günlük dertlere deva mıdır? Yoksa onu aşmalı mıdır? Tercih masasına bu soruları cevaplayarak oturacaksın…

KOLAY OKUMAK MI BÜYÜK HEDEFLERE ULAŞMAK MI?

Akıl ve yetenek, yüce Allah’ın nimetidir. Kişinin sorumluluğu nimete sahip olduğu ölçüde artar. Yeteneği sınırlı olanın yeteneğini kendisini yapabileceği işlerden alıkoyacak kadar zorlaması kendisine zulümdür. Yeteneği büyük işlere yetenin sadece bedensel rahatlık için küçük işleri tercih etmesi ise nimete nankörlüktür, vebal getirir.

Genel cerrah olabilecek biri sadece çok uyuyabilmek için sağlık memuru olmakla yetiniyorsa o nimete karşı bir nankörlük içindedir. Genel cerrahın çok olduğu bir ortamda bu nankörlüğün vebali küçük olabilir. Ama ihtiyacı karşılayacak kadar genel cerrahın bulunmadığı bir ortamda… Vebal çok ağırdır. Kendi rahatın için toplumun güç durumda kalmasına sebep olmak… Bu bir tür cinayet, bir tür ihanettir.

KÜÇÜK YERLERİN BURSLUSU MU BÜYÜK YERİN BURS YOKSUNLUĞU MU?

Kurumlar, kendi ihtiyaçlarına uygun personeli daha üniversite tercihlerinde arar; başarılı öğrencileri o ihtiyaçları karşılayacak tercihlere yönelten burslar ihdas ederler.

Sizin hedefinizle kurumların hedefi örtüşüyorsa problem yok? Ama ya sadece para bulmak için bursu tercih etmek?
Türkiye’de bir dönem “hizmet sınıfı” bursları, yoksul ailelerin başarılı öğrencilerinin yukarıları çıkmasını engellemek için bir tuzak gibi kullanıldı. Öğrencisini okutacak maddi imkânlardan yoksun aileler, burs (veya yatılılık) ödülü yüzünden öğrencisini yeteneğinin çok altında mesleklere yöneltti.

Öğrenciler de ailelerinin bu talebini karşılayarak kendince ailesini mutlu etti, oysa kendisini büyük işlerin dışında tutma oyununun bir parçası haline geldi.

Nice büyük yetenek sahibi genç, genci sadece yatılılık yüzünden tarım teknisyeni, demiryolu çalışanı gümrük eksperi gibi mesleklere takılı kaldı. 1990’lı yılların başında belki olabildiğine iyi niyetle ihdas edilen Eğitim Fakültesi bursları da pek çok gencin Siyasal Bilgiler, Hukuk Fakültesi, Uluslararası İlişkiler gibi bölümlere giden yolunu kesti.

Bugün okuma imkânları geçmişe göre çok iyi; ekonomik koşullara takılmak çok gerçekçi değildir. Burs, ancak hedefinizle örtüşüyorsa değerlidir. Aksi halde sizi hedefinizden alıkoyan bir tuzaktır. Bursu ihdas edenin tuzak hedefinin olup olmaması ise sizin için çok anlamlı değildir. İyi niyetle ihdas edilen bir burs da tuzağa dönüşebilmektedir.

YAKIN KÜÇÜK MÜ BÜYÜK UZAK MI?

Türkiye’nin her vilayet merkezine üniversite kuruldu. Bu, üniversite diploması sahibi olmak için büyük bir imkândır. Ancak rahatlığı, kolaylığı hedefe tercih etme tehlikesi burada bir daha söz konusudur.

Yeni üniversiteler bölüm açısından sınırlı, donanım açısından yoksul, kadro açısından geridir. Büyük bir şehrin tıp fakültesinde okumaktansa küçük bir şehrin biyoloji bölümünü sadece yakınlık için tercih etmek akıl kârı değildir.

Böyle berbat bir tercihi yapabilecek çok az öğrenci vardır. Asıl tehlike farklı üniversitelerdeki aynı bölüm ile ilgilidir. Örneğin yeni bir fakültenin tıp fakültesi mi yoksa büyük imkânlara sahip büyük bir şehrin tıp fakültesi mi? Burada kâr-zarar hesaplaması çok iyi yapılmalı. Sorun sadece ekonomik koşullar ise ona takılmak bugün için doğru olur mu?

Ve daha büyük tehlike sözel bölümler ile ilgilidir. Sözel bölümlerde üniversite farkının çok belirleyici olmadığı ile ilgili yanlış bir kanaat vardır. Tunceli’nin sosyoloji bölümü ile ODTÜ’nün sosyoloji bölümü bir olur mu?

KENDİ TERCİHİMİZ Mİ AİLE TERCİHİ Mİ?

Tercihte en doğru yol, tercihlerimizin örtüşmesini sağlamaktır. Aile kimi zaman yeteneğimizin üstünde olan büyük bir hedeften yanadır, kimi zaman yeteneğimizin altında olan küçük bir meslekten…

Aileyi ikna etmek ya da ailenin talebi doğrultusunda ikna olmak da mümkündür? Esas olan, herkesin kendi terchinin artı ve eksilerini yan yana koyup tercih sebebini açıklaması, hangisi daha kârlı ise onu kabul etmesidir.

Bu, doğruya ulaştıran istişaredir. İnadı istişareye tercih etmek ise sadece ziyana yol açar.

YABANCI DİL ÖĞRENMEK İSTİYOR MUSUNUZ?

Türkiye dışında her ülkenin vatandaşlarının en az bir yabancı dil bildiği anlatılır. Yeni dünyada yabancı dil bilmeden meslekte yükselmek mümkün değildir.

Okullarda verilen yabancı dil eğitimi, “Türkiye’de okullarda yabancı dil öğrenilmez” düşüncesine yenilmiş. Bu önyargı en iyi niyetli öğretmenin dahi azmini kırıyor. Sizin okulda yabancı dil öğrenmemiş olmanız bundan sonra kendi çabanızla da öğrenemeyeceğiniz anlamına gelmez.

Yabancı dil öğrenmek bir istektir. Bu isteğiniz varsa öğrenirsiniz.

Her branş için yabancı dil çok değerlidir. Ancak bazı mesleklerde olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Sayısalda; bilgisayar mühendisliği, makine mühendisliği ve dengi mühendislikler, eşit ağrılık ve sözel bölümlerde; uluslararası ilişkiler, gazetecilik, sosyoloji gibi alanlarda yabancı dil öğrenme azminiz yoksa yol almanız mümkün değildir.

Bu bölümleri tercih etmişseniz yabancı dil öğrenme kararı almışsınız. Böyle bir kararınız yoksa büyük ihtimalle sizi zorlu ve verimsiz bir meslek hayatı bekliyor ya da kendi mesleğiniz dışında bir iş…

KARIN DOYURAN MESLEKLER

Karın doyuran mesleklerin başında sağlık ve güvenlik ile ilgili bölümler geliyor. Bunun yanında üst teknoloji bölümleri…

Geçmişte karın doyurucu mesleklerin başında gelen eğitimcilik ise ihtiyaç fazlası mezun etme yüzünden bir kriz sürecinde…

ÖZEL ÜNİVERSİTELER

Öncelikle bilmekte yarar var. Gözde özel üniversiteler bir yana özel üniversiteler Türkiye’de hala devlet üniversitelerinin gerisinde bir eğitim veriyor. Diplomaları da devlet üniversiteleri kadar değer taşımıyor.

Özel üniversiteleri burslu ya da paralı okumak mümkündür. Bursluluk sadece, ücretsiz okumak anlamında ise özel üniversitenin size maddi bir yük getireceğini bilmenizde yarar vardır: Kitap ücretleri ve devlet üniversitelerine göre çok pahalı kantin hizmetleri…

Bu gecikmiş yazıda daha değinilecek pek çok konu vardır. İnşallah gönlünüzce bir üniversiteye yerleşir ve dünyanın en iyi üniversitelerinde lisansüstü eğitim ve doktora yapma imkânı bulursunuz…
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir