GÜLLER AÇAR ZiNDANDA 5
Günler geçmez deniyordu cezaevlerinde ama benim kaldığım Metris Cezaevi’nde zaman su gibi akıp gidiyordu. Ben bu zaman zarfı içerisinde her geçen gün yüreğimde yer eden alevlenmiş öfkemin sönmesine gayret ediyordum. Zira bana tuzak kuran hainler yaptıkları ihanetten pişman olmuş ve bunun telafisi için etrafımda dört dönmeye başlamışlardı. Birkaç defa barışmak için misafirliğe davet ettiyseler de her seferinde iğneleyici sözler söyleyerek reddettim. Kısa bir süre sonra zindancı mümessile askeri bir suçtan dava açıldı ve bu nedenle askeri cezaevine sevk edildi. Koğuşta bulunan arkadaşlarına yazdığı mektuptan anlaşıldığına göre gittiği cezaevi çok sıkıymış ve çok ağır işkencelere maruz kalıyormuş.
Giydiği tek tip elbise ile orada maskara edilmiş. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste, demişler. Tabi zindancı mümessilin çektikleri askeri cezaevinde yaşadıklarıyla sınırlı kalmadı. Cezaevinden çıktığında zulmüne maruz kalan mahkumlardan biri tarafından kurşun yağmuruna tutulmuş ve neticede belden aşağısı felç olmuştu. Bu da onun sahipleri tarafından kapıya konulmasını beraberinde getirmişti. Çünkü artık işe yaramazdı. Ve yine çünkü bu alemde bilek gücün ve cesaretin varsa değer görürdün.
Zindancı mümessil sevke gittikten sonra başka bir zindancı koğuşa mümessil olarak atanmıştı. Bu öbüründen beterdi. Koğuş tam bir zulümhane olmuştu. Mahkûmların parası gasp ediliyor ve güçlü zayıfı görülmemiş bir hainlikle eziyordu. Yeni mümessilin zamanında henüz bana karşı bir ihanete girişilmemişti, zira koğuşun en eskisi bendim, bununla beraber bana karşı kin beslediklerini hissedebiliyordum. Bir gün mümessilin yakın adamlarından biri ben arkadaşlarla ayaküstü muhabbetine dalmışken koluma omuz atarak yanımdan geçti. Belli ki yine çok sarhoştu. Evet burası cezaevi olmasına rağmen burada sarhoş olmak için gerekli olan her türlü içki ve uyuşturucu, gayr-i meşru deyimle sulu ve kuru temin ediliyordu. Ona:
- Yavaş ol, önüne bak deyince eliyle kafama vurup beni itekledi. Ben hiç konuşmadan direk banyoya koşup jileti alarak geri döndüm. Ne olursa olsun façasını bozacaktım. Ama o an arkadaşım elimden tuttu:
- Bekle, sabret, bu akşam işlerini bitireceğiz deyince sakinleştim. Nihayet intikam zamanı gelmişti. Zaten koğuşta bulunan diğer mahkumlar da onların yaptıkları zulümden bıkıp usanmıştı. Hepsi bizi destekliyordu. Bu yüzden aradan fazla bir zaman geçmemişti, kapılar kapalıydı. Zindancı mümessil yanındaki adamlarıyla iç bölmede zevk-ü sefaya dalmışlardı.
Ben zulada sakladığım iki tane şişten birini çıkarıp arkadaşa verdim. Arkadaşla ayaküstü nasıl içeri gireceğimiz hakkında konuştuktan sonra hızlı bir şekilde destursuz iç bölmeye girdik. Bizi ellerinde şişlerle gören zindancı mümessili ve adamları ter ve telaş ile:
- Ne oluyor arkadaşlar diyerek bizi sakinleştirmeye çalıştı?
- Gelin oturun konuşalım, ne sorununuz varsa halledeceğime söz veriyorum, yeter ki ellerinizdeki emanetleri bırakın.
Bu sözler çok geç söylenmiş sözlerdi, ne olursa olsun koğuşta ne kadar zulüm varsa sonlandırmaya kararlıydık. Ben zindancı mümessilinin konuşmasına cevap olarak bugün şahsıma yapılan hakaretvari ve küçük düşürücü hareketten başlayıp koğuşta olan biten pis işleri anlatmaya başladım. Bu arada arkadaşım bölmede bulunan ranzaya yapışık camı kırıp hakaretler yağdırarak şişi onlara yöneltti. Zindancı mümessilin yumuşak bir üslupla onu ikna etmeye çalışması boşunaydı, zira arkadaşım seri bir hareketle şişi onlara doğru salladı. Şayet o an zindancı mümessili elini çekmiş olmasaydı elinde kocaman bir delik açılacaktı. Uzun bir süre onlara ağır sözler sarf ettik ancak onlardan herhangi bir olumsuz söz işitmedik. Koğuş mümessili isteklerimizi yerine getireceğine dair bize yemin üzerine yemin ediyordu. Yaptığı ilk şey de benimle tartışan adamını hakaretlerle bölmeden kovmasıydı. Bunun üzerine oturup konuşma teklifini kabul ettim. Ama şişleri vermedik. Yaptığımız bu eylem hapishanede sıkça rastlanan bir eylem değildi, bu yüzden birçok mazlumun ve ortamcı insanın takdirini aldık.
Bu olaydan sonra koğuşta durumlar düzelmeye başlamıştı ancak biz blok mümessili tarafından koğuştan alındık. Blok mümessili beni kendi koğuşuna almıştı. Beni sevdiğinden mi yoksa beni kontrol altında tutmak istemesinden dolayı mı böyle yapmıştı bilmiyorum ama yaptığımız eylem için boynuma sarılıp iyi yapmışsınız, demişti. Gerçi nabza göre şerbet vermeye çalıştığı açıktı.
Zaten o koğuşta fazla kalmadım. Başka bir koğuşta bulunan bir mahkumla kavga edince 6. Koğuşa gönderildim.
6. koğuşta bulunan mahkumların çoğu arkadaşımdı, bu yüzden ortam bakımından orada sıkıntı yaşamadım ama bir gün koğuş mümessili, arkadaşımı herkesin içinde rencide edince arkadaşımın hatırı için koğuş mümessiline iyi bir ders vermeye karar verdik. Arkadaşım nasıl olduysa o gün bir arkadaşına geceleyin koğuş mümessilinin işini bitireceğini fısıldamıştı. Tabi hapishanede bakla ağızda ıslandığı için bu karar hemen ulaştırılması gereken yere ulaştırılmıştı. Zaten “iki kişinin bildiği sır sır değildir.” “Sırrını açma dostuna, dostunun dostu da vardır, o da söyler dostuna sonra tuz ekerler senin postuna” sözleri meşhurdur. Ama gel gör ki insan nasihatten anlamıyor.
Ben sabırla kararlaştırdığımız saatin gelmesini bekleyip dururken aniden kapı nöbetçisinin korkuyla gardiyaaaaaan diye bağırmasıyla yerimden fırlayıp sese doğru koştum. Az sonra gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Zira koğuş mümessilinin işini bitireceğim diyen arkadaşım ölü gibi yerde uzanmış vaziyetteydi. Ağzından iğrenç köpükler çıkıyordu. Boynu kıpkırmızı olmuş ve yüzü renk değiştirmişti. Ona ne olduğunu sorduğumda “Tuvalette kendini asmıştı, içeri girdiğimde ipte sallanıyordu” cevabını aldım.
Evet arkadaşım intihar etmişti veya intihar etmeye zorlanmıştı. Arkadaşım hala yaşıyordu ve belki de geç kalınmamıştı. Onu hemen revire götürdük. Oradan da hastaneye kaldırdılar.
Ertesi gün cezaevi müdürü, başgardiyan ve komple diğer gardiyanlar aniden koğuşa geldiler. Bu ani geliş bir baskından başka bir şey değildi. Koğuşta arama yaptılar. Normal şartlarda koğuşumuzda bulunan yasak eşyaların yerini bulmayan gardiyanlar bu aramada neyimiz varsa elleriyle koymuşlar gibi sakladığımız zulalardan çıkardılar; telefon, esrar, şişler ve diğerleri….
Sonradan öğrenecektik ki arkadaşım intihar etmiş ve intihar etmeden önce de koğuşta bulanan tüm yasak eşyaların yerini belirten bir not yazmıştı. Neyse ki arkadaşım ölmemişti. bu sevindirici bir gelişmeydi fakat bu intihar teşebbüsü birçok olayın fitilini ateşledi. Arkadaşım hastaneden taburcu edilip de koğuşa döndüğünde blokta bulunan diğer beş koğuş bizim koğuşa hasım kesilmişti. Zira arkadaşım koğuşa girdiğinde “Bundan sonra bu koğuşa ben bakacağım, mümessil benim” demişti.
Devam edecek…
HÜSEYİN GÜNDÜZ
KOCAELİ F TİPİ KAPALI CEZAEVİ