• DOLAR 32.459
  • EURO 34.836
  • ALTIN 2448.357
  • ...
Suudi siyaseti tamamen çıkmazda
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

 

MEHMET ÖZCAN / DOĞRUHABER

İslam dünyası ile Hıristiyan Batı dünyası arasında tarih boyunca mücadele devamlı sürüyor. Bu mücadele bazen kanlı sıcak savaşlarla cereyan etmiş, bazen de soğuk savaşlarla günümüze kadar vuku bulmuştur. İslam ümmetinin parçalara ayrılmasıyla İslam coğrafyasına çöreklenen batılı Siyonist Haçlı zihniyetli yapı, bazen direk müdahalelerle bazen de işbirlikçi yöneticileri eliyle İslam ülkelerinin kontrolünü elinde tutmak, yeraltı ve üstü zenginliklerine sahip olmak için tarih boyunca yaptıkları sömürüyü günümüzde de devam ettirme faaliyetlerini büyük bir titizlikle sürdürüyor.

İslam coğrafyasında yaşananları Ürdün’ün başkenti Amman’da bulunan Ortadoğu Araştırmalar Merkezi Başkanı Cevad el Hamad ile konuştuk. İslam beldeleri Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, İran, Filistin ve Türkiye hakkında çok önemli değerlendirmelerde bulunan el Hamad, Mısır’da askerin siyasetten elini çekmesi gerektiğini belirtti. Bölgedeki bütün sorunların bölgesel aktörlerin yokluğundan kaynaklandığını belirten el Hamad, bölge aktörlüğü için en az iki İslam ülkesinin yakınlaşması gerektiğine dikkat çekti. Suudi siyasetinin tamamen bir çıkmaza girmiş durumda ve iç istikrarının tehlikede olduğunu belirten el Hamad, İran’ın Suriye krizinden çıkma şansının ise hâlâ bulunduğunu dile getirdi. El Hamad’ın kimi görüşlerine katılmamak da mümkün… O, konuya Ürdün penceresinden bakıyor. Röportajın bunu yansıttığına inanıyoruz. Sizi bu bilinçle Hamad’ın verdiği cevaplarla baş başa bırakıyoruz.

 

Mısır’da askerler siyasetten çekilmelidir

Mısır’da cuntanın kanunsuzlukları saymakla bitmiyor. Yapılan katliamlar ve hukuksuz tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor. Son olarak Sisi’nin cumhurbaşkanlığına aday olması söz konusu. Mısır’ın bugünkü durumundan yola çıkarak geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Mısır’da üç nokta önemlidir bizim için. Birincisi; Mısır’ın İslami kimliğine kavuşması, Arap kimliğine kavuşması ve kesinlikle İsrail ve Amerika ile ilişki kurmaması. Yani Mısır’ın Amerika’nın bölgedeki kuklası ya da İsrail’in hesabına çalışan bir konumda olmasını istemiyoruz. İkincisi; Mısır’da ne olursa olsun halkın iradesinin, halka dayalı yönetimin ortaya çıkması… Özgür, şeffaf, serbest bir seçim olması. Üçüncüsü de; bu seçimlerde kesinlikle Sisi’nin ya da başka asker kökenli birinin aday olmaması gerekir. Çünkü biz biliyoruz ki seçim dahi olsa hatta bu seçimler şeffaf ve özgür dahi olsa, asker kökenli birinin yönetime geçmesi halkın iradesinin ve toplumun üzerinde çok olumsuz bir etki oluşturur. Neden? Çünkü asker zihniyeti ve güce dayalı zihniyet, istihbaratı ve güvenlik birimlerindeki yapıları kontrol altında tuttukları için askerin yönetici olması her zaman sorundur. Ben bu nedenle Mısır’ın bir an önce doğal mecrasına girmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun da yolu askerlerin siyasetten çekilmesidir. 

Bölge aktörlüğü için en az iki İslam ülkesinin yakınlaşması gerekir

Ortadoğu diye tabir edilen İslam coğrafyasında çıkan ve çıkacak kargaşaları durdurabilecek ve sağlam irade ortaya koyabilecek bir İslam ülkesinin öne çıkamamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Ben öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bölgedeki bütün sorunlar bölgesel aktörlerin yokluğundan kaynaklanıyor. Bir başına bir ülkenin şu anda ne Türkiye’nin ne İran’ın ve ne de Mısır ile Suudi’nin aktör olma şansı yok. Bunların ikisinin en azından bir araya gelmesi gerekir ki, bölgede bir aktör ortaya çıksın ve sorunlara daha ciddi ve daha etkili müdahale edebilsin. Ancak benim gördüğüm kadarıyla bu şu anda bozulmuş durumda. Bu ülkelerin en az ikisi birlikte hareket etme kabiliyetine sahip olmalıdır. Fakat şuanda öyle bir durum yok. Suriye krizinden önce Türkiye ve İran arasında bir koordinasyon vardı. Belli bir yakınlaşma vardı. Bölgede siyaset belirlemede önemli bir etkendi. Ancak Suriye krizinden sonra iş değişmiştir. Şu anda bir kombinasyon var. Dört ülkenin hiçbirisi birbiriyle yakın değil. Siyaseten birbiriyle aynı çizgide değil. Her ne kadar Suudi ile Mısır’daki darbeciler arasında bir yakınlık varsa da Mısır’ın kendi iç sorunlarını aşıp dış sorunlarla ilgilenme şansı ihtimali yok. Dolayısıyla bölgede aktörün olmamasından kaynaklı sorunlar var.  

Suudi’nin siyaseti tamamen çıkmaza girmiş durumda

Suudi ve Körfez ülkelerinin Mısır’da İhvan hareketine karşı cuntaya açık desteğini biliyoruz. Suriye’de Esad’a karşı; ama muhaliflere de karşı duran Selefi grupları finanse ettiği de aşikâr. Suudi ve diğer Körfez ülkelerinin geçmişte de birçok İslam ülkesinde ifsat çalışmalarında aynı durum söz konusu idi. Siz bu Arap ülkelerinin amaçlarını ve kimlere hizmet ettikleri konusunda neler söylemek istersiniz?

Suudi’nin siyasetine gelince; biz Suudi’nin siyasetinin tutarsız ve çelişkili olduğunu biliyoruz, görüyoruz ve herkes de görüyor. Suudi siyaseti tam bir çıkmaza girmiş durumda. Şu anda Suudi’nin siyasetinde bir tutarlılık yok, çelişki var. Suudi’nin etkinliğinde ve ağırlığında bölgede çok ciddi bir gerileme söz konusu. Bahsettiğiniz şekilde halkın iradesiyle seçilmiş olan bir yönetimi devirmek için darbecileri destekledi, diğer taraftan da diktatöryal bir rejime (Suriye) karşı mücadele veren muhalefeti destekliyor. Bu bir çelişki… 

Suudiler de bu meseleyi sorguluyor

Peki, bu durum Suudi Arabistan içerisinde halk arasında, bilim adamları veya siyasetçiler arasında bir rahatsızlık oluşturmuyor mu? Bu konuda aldığınız bir duyum var mı?

Tabi ki, Suudi Arabistan içerisinde ve dışında bu çıkmazdan kurtulmak veya çıkmak için çok ciddi çalışmanın olduğunu biliyoruz. Çünkü onlar da bu çıkmazın farkındalar. Yani bundan rahatsızlık duyan bir kitle var. Siyasetçiler var, devlet içerisinde karar yapıcılar arasında rahatsızlık duyanlar var. Ve şu anda Suudi Arabistan’ın bir geçiş döneminden, kritik bir dönemden geçtiğini söyleyebiliriz. Suudiler de bu meseleyi sorguluyor. Artık Ortadoğu’daki halklar nezdinde ciddi bir itibar kaybı var. Kimse onları eskisi gibi dinlemiyor. 

Suudi Arabistan’ın iç istikrarı tehlikede

Uluslararası siyaset bir vizyona, sisteme dayanır. Türkiye’den takip ettiğimiz kadarıyla Suudi’nin bu manada bir sisteminin olmadığını görüyoruz. Bir vizyon yok. Sadece bir şeyleri engelleme siyaseti izleniyor. Buna ne dersiniz?

Aslında diğer sorunuzla alakalı bir konu ve tekrar etmeden sadece şunları eklemek istiyorum: Suudi rejiminin bölgede ve dünya siyasetinde çok ciddi bir ağırlık kaybı var. Yani şu anda dünya sistemi diye tabir edilen dünya karar mercileri içinde Suudi’nin bir ağırlığı kalmamış durumda. Bölgede de aynı şekilde. Ve böyle devam ederse daha da gerileyecektir. Bir an önce Suudilerin bunu görmeleri ve tedbir almaları gerekir. Suudi’nin ağırlığı, eskiden arabulucu rolü oynayabilmek kabiliyetinden kaynaklanıyordu. Oysa şu anda bu şansını tamamen yitirmiştir. Örneğin Mısır’da sadece darbecileri desteklemiştir. Siyasal İslami hareketlere çok sert davranmıştır. Bu da ileride oynaması muhtemel olan rolü tamamen ortadan kaldırmıştır. Aynı şeyi Suriye için de söyleyebiliriz. Yani kısacası Suudi’nin dünya siyasetinde ağırlığı azaldığı gibi bölgede de tamamen azalma eğiliminde ve iş böyle giderse korkarım ki tamamen sıfırlanacaktır. Hiç temenni etmediğimiz şekilde Arabistan’ın iç istikrarına etki edecektir. Arabistan’ın istikrarının bozulmasını hiçbir şekilde temenni etmiyoruz. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum. Suudi’nin Türkiye Amerika ilişkilerinde ya da İran -Amerikan yakınlaşmasından rahatsızlık duymayacak kadar kendine özgüven duyması gerekir. Ama şu an duyduğum kadarıyla Suudi’nin bu özgüveni yok olmuş durumda. 

İran’ın Suriye krizinden çıkma şansı hala var

Sayın Cevad El Hamad, İran’ın rolünü sormak istiyoruz. Sizce İran’ın bölgedeki rolü nasıl oldu ve Suriye krizinden başarılı bir şekilde çıkması mümkün mü?

Biz Ürdün’den şunu söyleyebiliriz: Suriye krizinden önce İran’ın bölgede çok yapıcı rolü vardı. Ve Arap kamuoyunu tatmin eden bir rolü vardı. İsrail’e karşı silahlı direniş gösteren hareketlere doğrudan ve açık destek veriyordu. Bu da tabi bütün Arap kamuoyunun takdirini kazanmıştı. Suriye krizinden önce İran’ın ciddi bir sempatisi vardı. Fakat Suriye krizinden sonra İran bir hata yaptı ve mevcut yönetime, rejime destek verdi. Tamamen bütün kozlarını onun lehine kullandı. Bu da ileride Suriye’de oynaması muhtemel arabuluculuk rolünü ortadan kaldırdı. Hâlbuki İran’ın Suriye’de arabuluculuk yapabilme şansı vardı; eğer ki bu kadar net ve kesin bir şekilde rejimi desteklemeseydi. Bundan sonra da İran’ın bu krizden çıkma şansı nisbeten hala var. O da şu şekilde ancak olabilir. Eğer rejimin değişmesi pahasına dahi olsa halkın iradesine saygı gösterecek bir ortamın oluşmasına katkı sağlarsa, yapıcı ve mutedil muhalefetle diyalog kurarak onların taleplerine karşılık verirse, ben hala İran’ın Suriye için rolünün olabileceğine inanıyorum. Aksi takdirde İran’ın bölgedeki rolünde ciddi bir sıkıntı olacaktır. 

Türkiye ‘bağımsız’ hareket ettiği müddetçe rolü devam eder

Türkiye son zamanlarda gerek iç gerek dış siyasette her geçen gün gelişen bir konum sergilese de bölgedeki rolünün gerilediği noktasında da görüşler var. Siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?

Evet, doğrusunu söylemek gerekirse bu nispeten öyle. Gerek Suriye gerek Mısır’da, Türkiye’nin izlediği siyaset onun rolünde belli bir gerilemeye sebep olmuştur. Türkiye de bir nevi İran’ın zıddı bir siyaset izlemiştir. Aynı yola çıkıyor bu. Tabi Türkiye’nin Mısır’daki darbeye karşı çıkması en doğal olandı. Bunu takdir etmek lazım. Ancak Türkiye Mısır’daki darbeye karşı çıkarken darbeye destek veren geniş bir kesim ile bütün ilişkilerini kopardı. Bu da onu Mısır’da ilerde oynayabileceği arabuluculuk rolünü ortadan kaldırdı. Yani Türkiye Mısır’da darbeye karşı çıkarak tavrını ortaya koyabilirdi. Ama aynı zamanda diğer taraflarla ilişkilerini sürdürebilirdi. Bunun yollarını bulabilirdi. Böylece ileride arabulucu olma şansını yakalayarak Mısır’da daha etkili olabilirdi. Aynı şekilde Suriye’de de bu şansını kaybetmiştir. Fakat ben her şeye rağmen Türkiye’nin kendine özgü kimsenin hesabına olmayan siyasetler izlemesi durumunda rolünün devam edeceğine inanıyorum. 

Arap baharı ülkelerinde halk iradesi belirleyici olacaktır

Arap Baharı’nda ortaya çıkan sıkıntılar devam eden süreci nasıl etkiledi?

Ben kesinlikle Arap Baharı denen sürecin devam edeceğine inanıyorum. Bunu kimse engelleyemez, bu bir süreç. Artık Ortadoğu’da dönem, halkların iradesinin yönetimi etkilediği ve şekillendirdiği dönem olacaktır. Bütün ortaya çıkarılan engeller bu süreci engelleyemeyecektir. Çünkü bu doğal bir süreçtir. Halkın iradesinin ortaya çıkmasını esas alıyor. Nitekim süreç de işliyor Libya’da, Tunus’ta, Yemen’de ve hatta Mısır’da. Çünkü Mısır’da da halk korku duvarlarını aşmış, belli bir darbeye rağmen bir mesafe kaydetmiş durumda. Ben kesinlikle eninde sonunda halkın iradesinin belirleyici olacağına inanıyorum.

El Fetih-İsrail görüşmelerinden bir sonuç beklenmiyor

Filistin iç barışı ve el Fetih’in Siyonist İsrail ile olan görüşmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Filistin’deki iki tarafın da Hamas ve el Fetih’in iç barışa samimi bir şekilde inandıklarını biliyorum. Kesinlikle iki tarafta, Mahmud Abbas dâhil iç barışı istiyor. Ancak Amerika-İsrail vetosu el Fetih’i etkiliyor, bunun önüne geçiyor. Ben eninde sonunda bu konuda bir ilerleme kaydedileceğine inanıyorum. Ama bunun ne zaman olacağını doğrusunu söylemek gerekirse kestirmek mümkün değil. Diğer taraftan Filistin (El Fetih) ile İsrail arasındaki görüşmelerde arabulucu rolünü oynayan John Kerry, tamamen İsrail tarafını tutuyor. Dolayısıyla bu görüşmeden de bir şey beklememek lazım. Çünkü Filistin tarafı böyle bir ortamda, durumda görüşmelerden bir sonuç beklemiyor. 

Bu haberler de ilginizi çekebilir