• DOLAR 32.453
  • EURO 34.49
  • ALTIN 2470.71
  • ...
“Çocuk Arkadaşa Değil Ebeveyne İhtiyaç Duyar”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Bu ay siz kıymetli okurlarımız için Psikolojik Danışman Hanife Okutan Hanımefendi ile röportaj yaptık. Çocukta ahlaki gelişim üzerinde yoğunlaştığımız söyleşimizde, bir anne olarak kadına düşen sorumluluğa özellikle dikkat çeken Hanife Hanım “Pozitif davranışa vurgu yaparsak pozitifi, negatif davranışa vurgu yaparsak negatifi büyütürüz” açıklamasında bulunuyor…

Annenin aldığı tutumun çocuğun gelecekteki güven-güvensizlik- sevgi gibi temel duygularını etkilediğinin altını çizen Okutan; “Bu sebeple annenin daha doğumdan itibaren çocuğun yapılan her hareketi bir sünger gibi emeceği, zihnine kaydedeceği bilinciyle hareket etmesi gerekir” hakikatine dikkat çekiyor.

Öte yandan ahlaki kuralların temel ve insana özgü olduğu vurgusunu yapan Hanife Hanım, bilhassa annelerin çocuklarını terbiye ederken cinsiyet temelinden ziyade ‘insan’ olma bağlamında değerlendirmede bulunmaları gerektiğini belirtiyor. Sizleri söyleşimizle baş başa bırakıyor, faydalı olmasını temenni ediyoruz…

Hanife Hanım, öncelikle sizi daha yakından tanıyalım istiyorum. Bize kendinizi tanıtır, çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

1976 İstanbul doğumluyum. İki kız çocuğu annesiyim. Psikolojik danışmanım. Danışmanlık hizmetinin yanı sıra çeşitli eğitim kurumlarında ve belediyelerin kültür merkezlerinde aile/çocuk eksenli eğitim seminerleri veriyorum. Ayrıca bir anaokulum var. Anaokulumuzda çocuklarımızın psikolojik, zihinsel ve sosyal gelişimine katkıda bulunabilmek için okul-aile işbirliği içinde eğitimlerini sürdürüyoruz.



“BEBEKLER ETRAFINDA OLANA BİTENE DUYARLIDIRLAR”

Başarılar dileyerek sormak istiyorum. Ebeveynler, çocuklarının ahlaki eğitimleri için hangi zaman aralığını özellikle değerlendirmeli ve bunun için nelere dikkat etmeli?

Çocuk eğitimi uzun ve zorlu bir süreçtir. Çocuğun ahlak eğitimi de aslında doğumuyla birlikte başlamalıdır. Artık çoğumuz bebeklerin daha anne karnında bile ortamın gerginliği ya da anne-babanın kavgalı olup olmamasından etkilendiğini biliyoruz. Dolayısıyla geçmiş yıllarda insanın doğumunda boş bir levha (Tabula Rasa) olduğu düşüncesi artık itibar görmemektedir. Bebekler bu manada etrafında olana bitene duyarlıdırlar.

Bir bebek en fazla korunmaya ve bakıma muhtaçtır. Bu bakımın niteliği son derece önemlidir. Bebeğin annesiyle kurduğu o ilk ilişkinin, şefkatli ve sevgi dolu olması atılacak ilk adımdır. Bebeğin ihtiyaçlarının nasıl karşılandığı, bu ihtiyaçları giderirken annenin aldığı tutum; çocuğun gelecekteki güven- güvensizlik- sevgi gibi temel duygularını etkilemektedir.
Bu sebeple annenin daha doğumdan itibaren çocuğun yapılan her hareketi bir sünger gibi emeceği, zihnine kaydedeceği bilinciyle hareket etmesi gerekir.

“AHLAKİ EĞİTİMİN TEMELİNDE SEVGİ VE ŞEFKAT OLMALIDIR”

Evde ve gözlemleyebildiği her alanda çocuğunu kollamaya çalışan annenin, çocuğunu eğitim çatısı altına vermesi durumunda -bilhassa ahlaki açıdan- gelişiminin sağlığı için nasıl bir metot uygulaması lazım?

Çocuğun ahlak eğitiminde en mühim kaynaklardan birisi de okuldur. Ahlak eğitiminde temelin evde atıldığı buna ilişkin sonuçların da okulda görüldüğü bir gerçektir. Okul ve öğretmen, çocuğun ahlaki eğitiminde hayati derecede önemli bir yere sahiptir. Aileye düşen ilk görev okul seçiminde ve mümkünse öğretmen seçiminde titiz davranmasıdır. Çocuk, eğitim yuvasına yerleştirildikten sonra ise okul ve aile işbirliğine önem vererek okul ziyaretleri, öğretmen görüşmeleri ve çocuğun okuldaki durumu mutlaka takip edilmelidir.

Aile, ayrıca ahlak eğitiminde sağlıklı bir gelişim olabilmesi için belli hususlara mutlaka dikkat etmelidir. Öncelikle sağlıklı bir iletişim ortamının hazırlanması elzemdir. Temelinde sevgi ve şefkatin hâkim olduğu, istenilen davranışlar için açıklama yapıldığı, çocuğun istek ve ihtiyaçlarının dinlendiği, dengeli bir disiplinin sağlandığı aile ortamı en temel şarttır. Ve her şeyden önce aile çocuğu için iyi bir örnek olmalıdır. Çocuklarımız için söylediklerimizden çok davranışlarımızın önemli olduğunu, söylediklerimizi değil gördüklerini yaptıklarını unutmamalıyız.

Anne-babanın, eğitim hususunda ortak hareket etmesi ve tutarlı olmaları da bir o kadar önemlidir. Anne-babanın ortak hareket etmemesi, aynı konuda farklı metotlar uygulaması doğru sonuç almayı olumsuz yönde etkiler. Çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemez. Kafa karışıklığı yaşar.

Önemli bir başka nokta da çocuğun olumsuz davranışlarına vurgu yapmaktansa olumlu davranışlarını öne çıkarma gerekliliğidir. Israrla hatalarına vurgu yapılan; iyi davranışları görmezden gelinen çocuk, doğru davranışı sürdürmez fakat yanlış davranışı da bu oranda artar. Çocuk bu manada güzel ve iyi davranışlar için teşvik görmelidir.

Dikkat edilmesi gereken nokta neye vurgu yaparsak onun artacağıdır. Pozitif davranışa vurgu yaparsak pozitifi, negatif davranışa vurgu yaparsak negatifi büyütürüz.

Tüm bu anlattıklarımızı uygularken ise çocuğun gelişim dönemi özellikleri dikkate alınmalı, çocuğun yaşından büyük beklenti içine girilmemelidir. Çocuğun yaşına uygun makul istekler, makul kurallar koyulmalıdır.

Ben bu noktada Peygamber Efendimiz (SAV)’in çocuklara yaklaşımından bir örnek vermek istiyorum.

Üç-beş çocuk bir arada oyun oynarlarken ezan okunuyor ve çocuklardan biri ezan hakkında kötü konuşmalar yapıyor. Oradan geçmekte olan Peygamberimiz bu olaya şahit oluyor. Çocuğun yanına yaklaşıyor ve önce saçını okşayıp daha sonra “Duydum ki senin sesin çok güzelmiş, bundan sonra bize sen ezan okur musun?” diye soruyor.

Bu durum beni her zaman çok etkilemiştir. Hepimiz kendimize bir soralım. Bizim çocuğumuz böyle bir davranışta bulunduğunda nasıl bir tepki gösteririz? Seminerlerimde konu denk geldiğinde hep anlatırım ve sorarım; “Siz olsanız nasıl davranırdınız?” En hafif tepki bile çocuğa bunun yanlışlığını ifade etmek şeklinde oluyor. Tabii hiç arzu edilmeyen bir şekilde ‘tokat atarım’ diyen bile çıkabiliyor. Hâlbuki başta da vurguladığımız gibi ahlaki eğitimin temelinde sevgi ve şefkat olmalıdır.

Bu yaklaşımda çocuğa davranışıyla ilgili hiçbir vurgu yapılmadan, çocuğun güzel bir özelliği öne çıkarılarak hoş olmayan davranış görmezden gelinmiştir. Elbette biz de bu örnekten yola çıkarak özellikle hassas olan ahlak eğitimi konusunda doğru yaklaşımı Peygamber Efendimiz’in hayatında bizzat örneğiyle müşahede etmiş oluyoruz.



“AHLAKİ KURALLAR TEMELDİR VE İNSANA ÖZGÜDÜR”

Bilirsiniz, anneler eğitim konusunda genellikle kız-erkek ayrımı yaparlar. Bunu ‘ahlak’ noktasında da bariz bir şekilde görebiliyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Maalesef ülkemizde özellikle ahlak konusunda kız çocuğuna ve erkek çocuğuna farklı ahlak anlayışları çerçevesinde yaklaşıldığını görüyoruz. Hâlbuki ahlaki kurallar temeldir ve insana özgüdür. Cinsiyet temelinden ziyade “insan” olma bağlamında değerlendirilmelidir.

Özellikle ülkemizde kız çocuğu için kabul görmeyen davranışların erkek çocuğu için bir övünç meselesi ya da hoşgörü gösterilmesi gereken bir davranış olarak görüldüğü bir gerçektir. Bu ayrım hayatın her alanında karşımıza çıkmaktadır. Hatta iş o noktaya varmaktadır ki bu ayrımdan kaynaklı; erkek çocukları yetişkin olduklarında kadınları bir nevi sahibi/malı gibi algılayıp istemedikleri bir durumla karşılaştıklarında abla, kardeş ya da eşin canına bile kıyabilmektedir. Bu noktada ailelere düşen görev, temel ahlaki kuralların çocuklara “insan” olma temelinde öğretilmesi gerektiğidir.

“ÇOCUK ARKADAŞA DEĞİL EBEVEYNE İHTİYAÇ DUYAR”

Günümüz toplumunda anne-babasına yeterince saygı duymayan ve onları olması gereken konumda tutmayan bir ‘çocuk’ portresi yaygın. Bunun temelinde yatan etken sizce nedir?

Evet, söylediğiniz gibi son yıllarda çocuğun merkezde olduğu, anne-babanın ebeveyn olarak yeterince saygı görmediği ve çocukların bir nevi ailenin yeni kral/kraliçeleri olduğu aile modelleri yaygın. Bana göre bunun temelinde ebeveynlerin doğru ebeveynliğe ilişkin yanlış kanaatleri yatıyor. Yani anne-baba “Ben çocuğuma; annemin, babamın bana davrandığı gibi davranmayacağım” diyerek gereğinden fazla bir özgürlük alanı sunmaktadırlar. Hâlbuki çocuk, yaşa uygun bazı kuralların var olduğu; kendini güvende hissetmesini sağlayacak bir ortam görmek ister.

Anne-babanın ebeveyn değil de arkadaş gibi görüldüğü ortamda çocuk kendini güvende hissedemez. Çocuk, arkadaşa değil ebeveyne ihtiyaç duyar. Zaten eğitim ortamında yeterince arkadaşı vardır. Bu şekildeki ailelerde çocuk, anne-babaya saygı da duymaz. Bunun için temelinde sevginin olduğu sağlıklı bir disiplin ortamı tesis edilmelidir. Ebeveyn, ebeveyn gibi davranmalı; çocuğu için bir rehber olduğunu unutmamalıdır.

“TUTARLILIK, ÇOCUK EĞİTİMİNDE HAYATİ BİR ÖNEME SAHİPTİR”

Bu noktada bir anne olarak kadın ne yapabilir peki? Özellikle yaptığı takdirde babanın rolüne de katkı sağlayabileceği bir etkileşimden söz edebilir miyiz?

Anne olarak kadın, babanın ‘baba’ rolünü benimsediğini, bir eş olarak saygısını muhafaza ettiğini, onun fikirlerine değer verdiğini ve önem gösterdiğini davranışları yoluyla çocuğa da hissettirmelidir. Yani kadın bir eş olarak eşine saygısını, ilgisini, değerini göstermiyor ise elbette ki bunu çocuk da fark edecektir. Anne-babanın birbirine saygı duymadığı bir ortamda çocuğun da saygıyı öğrenmesi beklenilemez. Bu noktada aktif olarak çiftlerin birbirine gösterdiği tutum çocuğun saygı anlayışını da etkileyecektir. Yanı sıra anne, eşiyle eğitim konusunda ortak bir tutum içerisinde olmalı; anlaşmazlığa düştükleri noktada bunu ayrıca gündeme getirip çocuğun dışında konuşmalıdırlar.

Elbette anlaşmazlığa düştükleri nokta olabilir fakat bu asla çocuğun gözü önünde tartışılmamalıdır. Tutarlılık, çocuk eğitiminde hayati bir öneme sahiptir.

“KENDİSİNDEN MÜKEMMEL SONUÇLAR BEKLEMEK ÇOCUĞU YORAR”

Peki, çocuğunu tembellik ve uyuşukluktan beri tutma adına bilhassa annelere ne gibi görevler düşüyor?

Öncelikle sorun doğru tespit edilmeli ve kaynağına inilmelidir. Nedenler doğru tespit edilirse çözüm o kadar kolay olur. Çocuğun bir sağlık problemi olup olmadığı tam olarak öğrenildikten sonra çocuğa yaşına uygun küçük sorumluluklar verilerek işe başlanılabilir. Çocuğun başarıları ödüllendirilerek motivasyonu artırılabilir.

Çocuğumuzdan yaşından ve kapasitesinden yüksek beklenti içine girmek, mükemmel sonuçlar beklemek çocuğu yorar. Ve o yüksek beklentiler için yapabileceğini bile yapmaktan vazgeçer. Çocuğu eleştirmek, aşağılamak da çocuğun davranışını değiştirmez. Tam tersi olarak çocuk daha fazla bu davranışı göstermeye devam eder.

Ayrıca ebeveynlerin yaptığı bir başka hata da çocuğun bizzat kendi sorumluluğu olan alanları doğru tespit edemeyip çocuk adına kendileri yapmasıdır. Çocuğun adına çocuğun sorumluluklarını siz yerine getirirseniz çocuk da kendi sorumluluğunu almayacaktır.

Daha küçük yaşlardan itibaren hakları ile birlikte sorumluluklarını da yaşına uygun artırarak bağımsız bir kişilik geliştirmesi, sorumluluk bilinci gelişmiş bir birey olması sağlanmalıdır.



Son olarak sizi etkileyen unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Unutamadığım bir anım olarak çocuklarımın doğumunu söyleyebilirim. Özellikle küçük kızımın, doğumun hemen akabinde kafasını sağa sola çevirip direkt bir temasla gözlerime bakması beni oldukça şaşırtmıştı. Oldukça bilinçli ve etkileyici bakışlardı. Zannediyorum çoğu anne için de unutulmayacak anılar içinde evlatlarının doğumu ilk sıralardadır.

Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz…

Ben teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Röportaj: Elif Yüksek / Nisanur Dergisi – Ocak 2014 (26. Sayı)
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir