• DOLAR 32.53
  • EURO 34.962
  • ALTIN 2455.39
  • ...
Yıldönümünde Dava Arkadaşının Dilinden `ŞEHİD REHBER`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Şükrü Gündüz / Doğruhaber

17 Ocak 2000 yılında İstanbul Beykoz’da polisin yaptığı baskınla çıkan çatışmada şehid olan Hizbullah Cemaati Lideri Hüseyin Velioğlu’nun şehadetinin yıl dönümünde, uzun yıllar onunla beraber kalmış bir dava arkadaşı Velioğlu’nun bilinmeyen yönlerini anlattı. Hüseyin Velioğlu’nun İslam davası için büyük fedakârlıklarda bulunduğunu söyleyen dava arkadaşının anlattıkları ile okuyucularımızı baş başa bırakıyoruz.

İşte bir dava arkadaşının dilinden Hizbullah Cemaati Lideri Hüseyin Velioğlu!

REHBER BİZE ABİ DİYE HİTAP EDİYORDU
Kendisini tanımadan önce Hizbullah Cemaati’nin lideri Hüseyin Velioğlu ile ilgili işte Cemaat’in lideri şeklinde basından haberler okumuştum. Ama kendisi olup olmadığı hakkında herhangi bir bilgim yoktu. Şehid Rehber’le tanışmadan önce Şehid Selahattin Ürük’le tanıştım. Şehid Selahattin Abi, Şehid Rehber’in yanında bulunan ve bizzat dava çalışmalarını beraber yürüttüğü nadir dava arkadaşlarından biriydi. Şehid Rehber’le tanışmamıza kendisi vesile oldu. Şehid Rehber ile ilk tanıştığımda Şehid Selahattin Abi bana hitaben Rehber’i kast ederek kendisini tanıyıp tanımadığımı sordu. Ben de hayır deyince Rehber olduğunu söyledi. Ve benim Rehber’i ilk tanımam o şekilde oldu.
Şehid Rehber’e ‘abi’ diye hitap ediyorduk, tabi kendisinin de arkadaşlara böyle bir hitabı vardı ki ben şahsen yaş olarak genç olmama rağmen gerek benim için gerekse diğer dava fertleri için küçük-büyük fark etmeden herkese ‘abi’ diye hitap ederdi. Bunu da kendisinin dava fertlerine verdiği önemin bir neticesi olarak görüyordum. Bu da kardeşler arasında bu şekilde oturdu ve günümüze kadar da bu şekilde devam etti.

GECE GÜNDÜZ CEMAATİN SORUNLARIYLA İLGİLENİYORDU
Şehid Rehber’in çalışma performansına ayak uydurmak, onun istediği şekilde iş yapmak çok zordu. Yanında olduğum müddet içerisinde Şehid Rehber’in çalışma şekli şu şekilde idi: Kendisi hiçbir zaman çalışmalara belli bir zaman ayırmazdı. Kendisiyle aynı ortamı paylaştığımız arkadaşlar gün içinde çalışır, gecenin belli bir kısmından sonra düzenli bir şekilde uyur ya da istirahat ederdik. Sabah kahvaltıdan sonra işlerimizi takip ederdik. Fakat Şehid Rehber böyle yapmazdı. Mesela kahvaltı, akşam yemeği, çay içme, vs. durumlarda bize ayak uydururdu. Yani sofra kurulduğu zaman ister istemez gelip eşlik ederdi. Fakat diğer uyku ve istirahat durumlarında ise Rehber’in yanında kaldığım müddet içinde uykusuna ve istirahatine şöyle şahid oldum: Uykusu geldiğinde ya da istirahat durumunda çoğu zaman üzerinde bulunduğu yerde yastığa yaslanır uyurdu. Gece olduğu zaman da uykusu geldiğinde yine yatar, uykusunu aldığı zaman tekrardan çalışmaya başlardı. Yani geceleyin dahi olsa ‘gecedir, sabahı bekleyeyim’ diye bir âdeti yoktu. Kendisine göre uykusunu aldı mı yeterli der tekrardan çalışmalara başlardı.

Hatta bulunduğumuz yerde çalışmalarımızı bir alt katta yapıyorduk, biz misafirler bir üst katta kalıyorduk, kendisi de o zaman ailesiyle beraber diğer bir üst katta kalıyorlardı. Bir de şöyle bir kural vardı: Rehber bulunduğu yerde geceleyin birinin muhakkak uyanık kalmasını isterdi. Yani bir nevi nöbetçi kalmak gibi bir durum vardı. Çalışmaların yapıldığı katın bir anahtarı Rehber’de, diğeri de bizde kalırdı. Bir gece Rehber, kendi anahtarını içerde unutmuş olacak ki bizim bulunduğumuz kata inerek askıdan birimizin pantolonunda bulunan anahtarı almış ve çalışmaların yapıldığı kata inmişti. Sabah kalkınca esprili bir şekilde “Dün gece kim nöbetçiydi, anahtarınızı aldım, ruhunuz bile duymadı” dedi. Kendisi “Bizim düşmanlarımız çoktur, onlardan daha fazla çalışmalıyız” derdi.

REHBER, CEMAATSEL İŞLER KONUSUNDA ÇOK HASSASTI
Arkadaşların yaptığı işleri yerinde ve yeterli bulmadığı zaman “Sizler içimi bir türlü rahatlatmıyorsunuz” derdi. Hatta bundan şekva edercesine şunu dediğine şahit oldum: “Keşke bana iş yaptıracak biri olsaydı da işlerin nasıl yapıldığını size o zaman gösterirdim” hitabına çok maruz kalıyorduk. Yukarıda da belirttiğim gibi biz Rehber’in çalışma temposuna ayak uydurmakta zorlanıyorduk. Öyle ki bizim çalışma tempomuzdan şikâyet ettiği de oluyordu. Çünkü kendisinin davaya hizmet bakışı şu şekilde idi. Bir Müslümanın zaruri olan yeme, içme, uyku, vs. gibi işlerden sonraki tüm zamanını dava hizmetlerine vermesi gerekir düşüncesindeydi. Kendisi gece-gündüz ayırımı yapmadan Cemaatin sorunlarıyla birebir ilgilenir, bütün zamanını bu şekilde cemaatsel işlere ayırırdı. Rehber, cemaatsel işler konusunda çok hassastı. Yapılması gereken bir işin gecikmesini kabullenmezdi. Ümmet işleri gecikmeye, ertelemeye gelmez diye rahatsızlığını belli ettirirdi. Çünkü Cemaati, Ümmetin bir parçası olarak görür o şekilde hassasiyet gösterir ve göstermekle beraber bu anlayışta olunmasını isterdi. Bu anlayış içinde olan Şehid Rehber, fertsel bazda olsun genel bazda olsun bizzat Cemaatin her şeyini kendisi takip ediyor, sorunlarla birebir ilgileniyordu.

FERTLERE ÇOK DEĞER VERİRDİ
“Her ferdin kendisine göre sorunu büyüktür” derdi. Hiçbir sorunu basite almıyordu. Cemaat ferlerinin kendisini geliştirmesine çok önem veriyordu. Şehid Rehber fertlere çok değer veriyordu. Fertlere gelebilecek zararları Cemaate gelmiş kabul ediyordu. Fertlerin ibadi, ahlaki ve kişisel gelişimlerine çok önem veriyordu ve bunu periyodik bir şekilde takip ediyordu. Örneğin evlerinden hicret eden fertler olsun ya da mahkûm olup ailesinden uzakta kalan fertler olsun yani Cemaatin bakmakla yükümlü oldukları gençlerin bakımları, ihtiyaçları konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamasını tavsiye ederdi.

ONUN TEK DERDİ İSLAM’DI
Şehid Rehber’in tek derdi İslam davasıydı. “Kim İslam’ın faydasına ve gelişmesine katkı sunuyorsa bizler onun yanındayız, ayrımız gayrımız yoktur, kardeşiz, kardeşlerimizdir” derdi. Bu konuda mümkün mertebe ayrılıklardan ziyade birleştirici unsurları ön planda tutardı. Hatta Bizzat şu sözlerin ağzından çıktığına şahid oldum: “Bu işi bizden daha iyi yapanlar olursa ve biz bunu görsek biz onlara tabi olup biat etmeye hazırız. Yeter ki İslam’ın faydasına olsun.” Onun tek derdi İslam’dı.
Ve hiçbir zaman “Biz bu işi en iyi yapanız ve bizden daha iyi yapan yoktur” demez, “Üzerimize düşeni en iyi şekilde yapmaya gayret ediyoruz ve bunu yaşamımız el verdiği müddetçe yapmaya gayret edeceğiz. Hiçbir zaman da bu işten vazgeçmeyeceğiz” derdi. Kürtçede bir deyim vardır, devamlı o deyimi tekrarlardı. “Kim bu davayı bırakırsa Çarika jina wi li serê wi be” derdi. Yani “Kim bu işi bırakırsa eşinin tülbenti başına olsun” diye espri yapardı.

HER ZAMAN CEMAATİ ÖN PLANA ÇIKARIRDI
Şehid Rehber her zaman Cemaati ön plana çıkarırdı. Hiçbir zaman kendisini tek başına işin içine katmaz ve işi kendisinden ibaret saymazdı. Alınan kararlarda olsun, yapılan işlerde olsun Cemaat böyle uygun gördü ya da Cemaat bunu yaptı, derdi. O her zaman İslam davasını ve Cemaati ön planda tutardı. Cemaatin istifadesi için de her zaman imkânların en iyisine talip olmayı ve en iyisine talip olmak gibi bir isteği vardı. En iyi olan bizde olsun ve İslam’ın hizmetinde olsun derdi.

ÇOK MÜTEVAZI BİR İNSANDI
Hiçbir zaman ben kelimesini kullanmazdı. Kendini hiçbir zaman üstün ve toleranslı görmedi. Susadığında bizden direk bir şekilde su istemezdi. Siz susamadınız mı, diye sorduğu gibi çoğu zaman da kendisi hızlı bir şekilde mutfağa gider su içer ve gelip tekrar yerine otururdu. Aynı şekilde canı çay istediğinde “siz çay içmiyor musunuz, kendinize niye bir çay yapmıyorsunuz” derdi. Bana bir çay yapın dediğine şahid olmadım. Sofrada yemeği çok yavaş yerdi ve herkesin kalkmasını beklerdi. Hatta hayâ etmeyip rahat yememiz için arada bir latifeler de yapardı. Kendisi için özel olarak şahsi isteklerde bulunduğuna, ayrıcalık gibi algılanacak hiçbir davranışına şahit olmadım.
Bulunduğumuz ev ortamında gündelik işlerde bizlere de yardımcı oluyordu. Bir ara Şehid, ailesi yanında olmadığı için bizler yemekleri yapıyorduk. Bir seferinde akşam yemeği için hazırlık yapıyordum. Kendileri de mutfağa geldiler. Mutfak lavabosunda bazı bulaşıklar birikmişti, geldi bulaşıkları yıkamaya başladı, ben de çok mahcup oldum Abi ne olur siz yıkamayın, ben yıkarım şeklinde tepki verince "Bir şey olmaz, gün gelir anlatır dersin işte ben mutfakta yemek yaparken Abi bulaşıklarımı yıkıyordu diye hava atarsın" diye karşılık verdi. İşte kendileri bu kadar sade ve doğal bir yaşam sahibiydi.
Kendisini hiçbir şeyi özel ve ayrı görmediği gibi kendilerini hiçbir zaman ayrıcalıklı da görmedi. Yani şunu açık olarak söyleyeyim ki Rehber’in hayatı bizimkine göre çok çok sadeydi ve o bizim sahip olduklarımıza daha az sahipti. Yani bir baba misali gibi nasıl ki baba kendisinden daha çok çocukları ve ailesi için istiyor ve çabalıyorsa Şehid Rehber de aynı bu şekildeydi.

TOPLUMUN İZLERİNİ ÜZERİNDE TAŞIR, DEĞERLERİNE ÖNEM VERİRDİ
Şehid Rehber içinden geldiği ve yetiştiği toplumun örf, adet, gelenek ve göreneklerinin izlerini üzerinde taşımaya gayret ederdi. Ve hiçbir zaman kendini toplumdan ayrı görmedi, bilakis toplumun bir parçası olarak toplumun değerlerini önemser ve muhafazasına çalışırdı. Normal yaşayışına dışarıdan bakıldığı zaman da bu kesinlikle müşahede edilirdi. Hatta perşembe akşamları ölüler için evden komşulara verilen “Şiva miriya” denilen yemek âdetinin devamının üzerinde özel olarak dururdu. Köyde yaşayan kadınların libaslarının İslam’a uygunluğunu takdir ederdi. Misafirliğe önem verir ve teşvik ederdi. Bunun arkadaşlar arasında Sıla-i Rahim, toplum arasında da bir tebliğ aracı olmasını isterdi. Kendisi yerde oturur, yerde yatar, yerde yer içerdi.

ÇOK HEYBETLİYDİ
Sevindiğinde tebessüm ettiği gibi güldüğü de oluyordu. Güldüğüne şahid olduğum gibi üzüntülü durumlarına da şahid oldum. Fakat her hâlükârda heybetinden bir şey kaybetmiyordu. Güldüğü zamanlarda bile biz yanında bulunanlar istifimizi bozmaz ciddi bir şekilde olup biteni izlerdik. Çünkü gerçekten Şehid Rehber’de öyle bir heybet, öyle bir hayâ ve edep vardı ki güldüğü durumlarda bile heybetinden bir şey kaybetmiyordu. Biz yanındakiler onunla beraber gülemiyorduk.
Hatta bazen mutfakta yemek yapıldığında, çay yapıldığında kendisinin de bizzat bulaşık yıkadığı ve diğer rutin işlere yardımcı olduğu oluyordu.

ÜZÜLDÜĞÜNDE DAHA ÇOK ÇALIŞIYORDU
Üzüldüğünde ben bu işi bırakıp ara vereyim demiyordu. Üzüntülü hallerinde daha çok çalıştığına şahit oluyorduk. Özellikle yapılması gereken bir iş zamanında yapılmadığında kızmakla beraber zaman kaybından dolayı üzülürdü. Arkadaşların tutuklanmalarına üzülür, şehadet haberleri geldiğinde üzülürdü. Özellikle Şehit Cemal Uçar’ın şehadet haberi onu çok üzmüştü.

ÇATIŞMA TARAFTARI DEĞİLDİ
Şehid Rehber hiçbir zaman çatışma taraftarı değildi. Cemaate karşı bir saldırı olmadığı sürece hiçbir şekilde bir çatışma ortamı oluşmasına izin vermezdi. Bir saldırı olduğunda son aşamaya geçer, saldırıyı geçiştirir, Cemaatin kendisini korumaya ve çatışmanın bertaraf edilmesine çalışırdı. Bıçak kemiğe dayanıncaya kadar çatışma taraftarı değildi. Çatışma halka zarar verecek ve bir çatışma çıkması halinde bu işin kazananı olmaz, diyordu.

ACELE KARAR VERMEZDİ
Olaylar karşısında karar vermede aceleci değildi. Hemen karar vermez, beklerdi. Kendisi şöyle derdi: “Meseleler çaya benzer, çaya dem atarsın hemen demlenmez, beklemek gerekiyor. Meseleler de böyledir. Belli bir süre bekleteceksin ondan sonra karar vereceksin. Ani kararların, olayın mahiyetine göre öfke ve duygusal kararların çıkmasına vesile olması kaçınılmazdır.”

“BİZİM İŞİMİZ İSLAM’I TEBLİĞ ETMEKTİR” DERDİ
Şehid Rehber her zaman bizim işimiz tebliğ ve İslam’ı anlatmaktır derdi. Bundan başka hiçbir işimiz yok derdi. Şehid Rehber’in Cemaate iftira atanlara cevap verme veya yetiştirme derdi hiç olmadı. Çünkü İslam her şeyimizden daha öncelikli bir iştir der ve her zaman şunu söylerdi: “Biz, İslam’ı yaşayıp kendi gündemimize alalım. Bırakın başkaları bizi gündemlerine alsınlar. Biz, üzerimize düşeni yapalım. Gerisi Allah’a kalmıştır.”

SÜNNETLERE ÇOK DİKKAT EDERDİ
Şehid Rehber, cemaatsel yoğunlukla beraber sünnetlere çok dikkat ederdi. Sünnet oruçları tutar ve sünnet namazları devamlı kılardı. Bulunduğu ortamlarda bütün namazları cemaatle kılmaya özen gösterirdi.

BİR GÖMLEĞİ SENELERCE GİYDİĞİNE ŞAHİT OLDUM
Şehid Rehber’in bir gömleği senelerce giydiğine şahit oldum. Yine aynı şekilde giydiği hırkayı senelerce giydiğine de şahit oldum.

ÇALIŞMALARDAN DOLAYI AİLESİNE VAKİT AYIRMAKTA ZORLANIYORDU
Şehid Rehber’in ailesi ve çocukları da belli bir zamana kadar onunla beraber kalıyordu. Gelen misafirlere yemekleri sürekli onlar hazırlarlardı. Bu misafirlerin sayısı sürekli on-on beş kişiden aşağı düşmezdi. Kendi ailesine vakit ayırmaya hemen hemen hiç fırsat bulamıyordu. Şehid Rehber ailesiyle beraber kaldığı evden bir iki sokak ötede ikinci bir evde oturmaya başladı ve çalışmalarının bir kısmını orada yapmaya başladı. Bir iki sokak ötede kalan ailesine gitmesi bazen haftaları, ayları buluyordu.
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir