• DOLAR 34.562
  • EURO 36.568
  • ALTIN 2929.45
  • ...
Yeniden yargılamada imtiyaz zulümdür
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Şükrü Gündüz / Doğruhaber
Ceza alan milletvekilleri ile ilgili özel yasa çıkarılmaya çalışılıyor. Mağdur olma ihtimali en düşük olan Ergenekon ve Balyoz sanıklarının yeniden yargılanması gündeme getiriliyor. Ama, onlarca yıldır haksız yere cezaevinde tutulanlar gündem dışında tutuluyor.

17 Aralık operasyonundan sonra Türkiye’de önemli gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Hükümet, 2011 yılında değiştirdiği HSYK’nın yapısı ve yetkilerini yeniden düzenlemek için kanun teklifi hazırladı. Ayrıca Ergenekon ve Balyoz’dan yargılanıp ceza alanlara yönelik yeniden yargılama yapılması için çalışmalar yapılıyor.
 
Daha önce de buna benzer düzenlemeler yapılmış ancak bu düzenlemelerden herkes faydalanamamıştı. Örneğin, Haberal yasası olarak bilinen düzenlemeyle CHP Milletvekili Mehmet Haberal gibi Ergenekon ve Balyoz sanıkları hasta yakınlarını ziyaret edip cenazelerine katılırken bu haktan diğer mahkûmların çoğu yararlanamadı. Yasa, sadece imtiyazlı bir kesim için geçerli kaldı.

KANUNLAR ÖNÜNDE HERKES EŞİT OLSUN
Hukukçu ve yazarlar, yeniden bir yargılama olacaksa bunun herkesi kapsaması gerektiğini belirttiler.

“Kanunların önünde eşitlik” ilkesinin bütün hukuk sistemlerinde temel bir ilke olduğunu belirten Hukukçu Yazar Abdulhakim Sonkaya, “Eğer kanun önünde herkes eşit ise mağduriyetlerin giderilmesi konusunda da herkesin eşit olması gerekir” diye konuştu.

İSLAMİ KESİMLERE KUMPASLAR KURULDU DUYAN OLMADI
Hukukta kişiye özel düzenlemeler yapılamaması gerektiğini belirten Avukat Rasim Sayğın, “Kişiye özel yapılmış bir düzenlemeyi başkası için kullanamazsınız” dedi.
 
Meşruluğu tartışma konusu olan mahkemelerin verdiği kararların da meşru olmadığını belirten Avukat Sayğın, “Belli bir baskı altında bu kararların verildiği, bugün gün yüzüne çıktı. Yeniden yargılama bunun için gereklidir. Bu yapılırken dikkatli olunması gerekiyor” şeklinde konuştu.

YARGI DİKTASINA DA HAYIR!
Yargıçlara güvenin kaybolduğunu söyleyen Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak, “Hukuka güvensizlik olmaz. Hukuka değil, yargıçlara güven kayboluyor. Hukuku siyasiler katletmesin ama yargıçlar da katletmesin. Türkiye jüristokrasik bir darbeye de mahkûm olmasın. Evet, ne asker, ne polis, ne parti diktası. Ama yargı diktasına da hayır!” diye konuştu.
 
Yeniden yargılama yapılacaksa bütün mağdurları kapsaması gerektiğini belirten Dilipak, “Bu süreci nasıl yöneteceğinize bağlı. Ben yüzümüzü adalete dönmemiz gerektiğini düşünüyorum. Umarım bu süreçte 12 Eylül mağduru MHP’liler ve Salih Mirzabeyoğlu ve diğer kesimlere yapılan haksızlık da düzeltilir” dedi.

MAĞDURİYETLERİN GİDERİLMESİ KONUSUNDA HERKES EŞİT OLMALIDIR
“Kanunların önünde eşitlik” ilkesinin bütün hukuk sistemlerinde temel bir ilke olduğunu belirten Hukukçu Yazar Abdulhakim Sonkaya, “Eğer “kanun önünde herkes eşit” ise mağduriyetlerin giderilmesi konusunda da herkesin eşit olması gerekir. Yani şu anda mevzuatında, özellikle de ceza kanunlarında bunu benimsemeyen ülke yok.
 
Fakat bunun pratikteki uygulamalarla sulandırılmaması ve işlevsiz kılınmaması önemlidir. Aksi takdirde insanlar bunu ‘sözden-teorikten’ ibaret görmeye başlar. Bu da adalete ve hukuka olan güveni ortadan kaldırır. Gerçek manada bir ‘kanunlara karşı eşitlik’ ilkesi insanlarda kendilerini ‘korumasız, garip ve zayıf görme’ duygusunu ortadan kaldırır.
 
Buna mukabil eğer bu ilke uygulamada sulandırılır ya da ihmal edilirse insanların mağduriyetine ve mazlumluğuna yol açar. Bütün hukuk sistemlerinde özel bazı hâllerde dokunulmazlık ön görülmüştür. Ancak bunun, vatandaşlarda ‘imtiyazlı olma-ayrıcalıklı olma’ algısına yol açmaması gerekir.
 
Şu an bazı dosyalarda ‘muhakemenin yenilenmesi’ yönünde yapılan çalışmalar vatandaşlarda dokunulmazlıkların genişletilmesi veya yeniden düzenlenmesi şeklinde algılanmıyor. Aksine birilerinin ‘imtiyazlı’ olduğu duygusuna yol açıyor. Bu nedenle yapılacak düzenlemelerin herkese teşmil edilmesi gerekir. Eğer ‘kanun önünde herkes eşit’ ise ‘mağduriyetlerin giderilmesi’ konusunda da herkesin eşit olması gerekir” diye konuştu.

TÜRKİYE’NİN HUZURUNU BOZMAK İSTEYENLERE FIRSAT VERİLMEMELİDİR
Meşruluğu tartışma konusu olan mahkemelerin vermiş olduğu kararlarında meşru olmadığını belirten Avukat Sayğın, “Belli bir baskı altında bu kararların verilmiş olduğu, bugün gün yüzüne çıkmış oldu. Paralel yapılar tarafından belli amaçlara yönelik olarak kararlar çıkartıldığı bugün yüzüne çıktı. Yeniden yargılama bunun için gereklidir.
 
Bu yapılırken dikkatli olunması gerekiyor. Sapla samanı birbirinden ayırmak gerekiyor. Gerçekten de bu ülkenin selametine ve huzuruna kastetmiş kişilerin, darbecilerin, Ergenekoncuların ve özellikle 90’lı yıllarda bunların Türkiye üzerinde oynadıkları oyunlar çok barizken ben suçsuz insanları kurtarayım derken suçluları da aradan kaçırma ihtimalini göz önünde bulundurmak gerekiyor” şeklinde konuştu.

KUMPASLARIN HADDİ HESABI YOK
Yargının bağımsız hale getirilmesinden ve mağdur olanlara insaflı, vicdanlı hâkimlerin eli ile yeniden yargılama imkânın getirilmesi gerektiğini belirten Sayğın, “Bu şekilde kumpaslarla daha önce ceza verilen onlarca yüzlerce dava var. Elazığ İhya–Der davası gözler önünde. Muhakkak bir şekilde yargıdan başlayarak yargının içindeki o bağımsızlığa, vicdanlarına göre karar veren bir yapıyı oluşturup ona göre dosya bazında değerlendirmeler yapılıp kararlar verilmelidir” dedi.

DEVLETİ KORUYAN ÖZEL MAHKEMELER OLMAMALIDIR
Devletin kendi güvenliği için mahkemeler kurması ve özel kanunlarla birilerini yargılamaya çalışmasının doğru olmadığını söyleyen Sayğın, “Şu anda terör suçlarına bakan mahkemeler TMK 10. Madde ile yetkili mahkemeler diye çalışıyor. Devletin eski uygulamalarını hatırlatır tarzda devam etmektedir.
 
Türkiye’de DGM’lerle başlayıp devam eden bu tür olağanüstü mahkemelerin kullanılarak devletin kendi vatandaşlarına karşı devletin güvenliğini sağlama amaçlı mahkemeler kurulması yanlıştır. Yargı tek başlı olmak zorundadır. Hukuku herkese eşit uygulamak zorundadır. Devletin menfaatlerine, sisteme ters düşünen insanların bir teröristmiş gibi özel bir takım yargılama metotlarına tabi tutulmaları yanlıştır. Dolayısıyla hangi isimle olsun bu tür mahkemelerin kaldırılması gerekiyor” şeklinde konuştu.

YARGIYI İKTİDAR DENETLERSE HUKUK GÜVENLİĞİ ZARAR ALIR
Yargının iktidara gelen hükümetler tarafından denetlenmesinin hukukun güvenliğine zarar vereceğini dile getiren Sayğın, “Yargının denetiminin iktidara verilmesi hukuk güvenliği açısından çok tehlikeli bir durumdur.
 
Yargı, iktidardan mutlak bir şekilde bağımsız olmak durumundadır. Ama yargı bağımsız olsun derken hâkim ve savcı vesayetine dönüşecek şekilde bir düzenleme olmaması gerekiyor. Yargının kendi içerisinde denetimi gerekiyor. Kötü niyetli kararlar var mıdır? buna bakılmalıdır. Yargı kendi içerisinde ciddi bir etkin soruşturma yapıyor olabilseydi bugün bunları konuşmamış olacaktık” dedi.

YARGIYA NEŞTER ATILSIN AMA İYİCE HESAP YAPILARAK BU YAPILSIN
Hukuk herkese lazım olduğunun altını çizen Sayğın, “Hukuk güvenliği sağlanamadığı durumda bugün herhangi bir yapının, bir gücün, bir rejimin bu yargıyı ele geçirme ve kontrol altında tutmaya çalışması bugün ona yararken yarın tam tersi bir durum söz konusu olabilir.

2011 referandumunda hükümet ısrarla HSYK yapısını değiştirmek istiyordu. Fakat sistem kendi içerisinde hesap verme sistemi olmadığı için bir yerden sonra Hükümet bunun kendisine zarar verdiğini gördü. Şimdi Hükümet bunu kendi kontrolü altına alma yönünde yeni bir taslak hazırladı.
 
Dolayısıyla kişiye, zamana, iktidara göre değişmeyecek bir yargı sisteminin kurulması şarttır. Bu denetimin iktidara verilmemesi gerekmektedir. Bugün için faydalı gözükse de yarın çok aleyhte bir durum söz konusu olabilir. Ben bugün buradayım, bunu yapayım, yarın değiştiririm mantığı çok doğru bir mantık değildir.
 
Yargı muhakkak tam olarak bağımsız hale getirilmelidir. Türkiye’de hukuk sistemi çökmüş bir durumdadır. HSYK’sından tutun Yargıtay’a kadar çökmüş bir durumda. Belli siyasi düşüncelerin ve belli kalıpların kontrolü altına girmiş durumda.
 
Tarafsız vicdanlı hâkimler bulmak zor hale geldi. Muhakkak bir şekilde yargıya neşter atılması ve sistemin bütüncül olarak değiştirilmesi şarttır” diye konuştu.

YARGIDA MANİPÜLASYON YAŞANIYOR
Derin devlet ile paralel devlet arasından bir mutabakat sağlandığını belirten Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak, “Öyle anlaşılıyor ki derin devletle paralel devlet arasında derin bir mutabakat sağlandı ve derin devletin adamları tek tek tasfiye ediliyor.
 
Ama bu operasyonlarda sanki Cemaat’in kendisi için engel gördüğü birtakım isimler ve tepedekilerin suçların kendilerine yıkılacağı bir takım günah keçileri de içeri alınmış. Sanki böyle bir operasyonla karşı karşıyayız.
 
Onun için asıl suçlular bırakılıyorsa diğerleri de niye çıkmasın, ya da adil bir yargılama için yargılanma yenilenebilir mi? Çünkü asıl kuşku, adil bir yargılama olmadığı, eskiden brifingli yargıçlar eliyle bu işler görülürken şimdi şerbetli yargıçların yargıyı manipüle ettiği endişesi yaşanıyor” dedi.

YARGI DİKTASINA DA HAYIR!
Yaşanan olaylardan dolayı hukuka değil yargıçlara olan güvenin kaybolduğunu söyleyen Dilipak, “Hukuka güvensizlik olmaz. Hukuka değil yargıçlara güven kayboluyor. Bir denge noktası aranıyor.
 
Hukuku siyasiler katletmesin ama yargıçlar da katletmesin. Türkiye jüristokrasik bir darbeye de mahkûm olmasın. Evet, ne asker, ne polis, ne parti diktası. Ama yargı diktasına da hayır!” diye konuştu.

YENİDEN YARGILAMA BÜTÜN MAĞDURLARI KAPSAMALIDIR
Yeniden yargılama yapılacaksa bütün mağdurları kapsaması gerektiğini belirten Dilipak, “Bu süreci nasıl yöneteceğinize bağlı. Ben yüzümüzü adalete dönmemiz gerektiğini düşünüyorum. Umarım bu süreçte 12 Eylül mağduru MHP’liler ve Salih Mirzabeyoğlu ve diğer kesimlere yapılan haksızlık da düzeltilir” dedi.
 
HSYK ile düzenlemenin yapılırken acele edilmemesi gerektiğini dile getiren Dilipak, “Yasaların efradına cami, ağyarına mani olması gerekir. Geç kalmasın ama yasa aceleye de getirilmemeli. Önümüzdeki meseleyi çözerken yarın başka sorunlara da kapı aralamamalı” diye konuştu.

MÜSLÜMANLARA KUMPASLAR KURULDU, DUYAN OLMADI
Hukukta kişiye özel düzenlemeler yapılamaması gerektiğini belirten Avukat Rasim Sayğın, “Hukuktaki yasaların geçerliliği genel geçer nitelikte olması gerekmektedir. Kişiye özel yapılmış bir düzenlemeyi başkası için kullanamazsınız” dedi.
 
Yeniden yargılamanın hukukta zaten olduğunu belirten Sayğın, “Yeniden yargılama yolu hukukta zaten var ve bu herkes için açıktır. Şartları bellidir. Türkiye hukuku öyle bir hal almış ki düzenlenen bir madde ne iyidir ne de kötüdür diye biliyorsunuz. Geçmişe baktığımızda 28 Şubat’tan bu yana süregelen yargılamalar yeniden ele alınmalıdır, diyorsunuz.
 
28 Şubattan bu yana bu tür deliller üzerinden çok Müslümanın canı yandı ve feryatlarını duyan hiç olmadı. Defalarca insanlara kumpaslar kuruldu, insanlar işlemedikleri suçlar yüzünde cezalandırıldılar. Türkiye’nin hukuku, bir garabet halini almıştır. Ergenekon ve Balyoz davaları ile güçlü olanların ve sesi çok çıkanların hukukuna dokunuldu, üretilmiş deliller üzerinden yargılandıkları iddiası ise çok görünür hale geldi” diye konuştu.

Bu haberler de ilginizi çekebilir