• DOLAR 34.666
  • EURO 36.708
  • ALTIN 2930.785
  • ...
Artık her tutuklu-hükümlü birer rehine hükmündedir
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Hüseyin Sağlam / Doğruhaber
Haber Yorum

Bunu da gördük. Hep devletin yaptığı hukuksuzlukları dinledik, izledik. Yetmedi, bir de karşımıza “Paralel yapı” hukuksuzluğu çıktı.

İddialar, suçlamalar, ifşaatlar, pekişen kanaatler veya sosyal medya dedikodusu olmaktan çıktı, bakanların hatta bizzat Başbakan’ın teyid ettiği gerçeklere dönüştü. Paralel Emniyet, paralel istihbarat, paralel yargı…. Paralel dinlemeler, paralel takibatlar, paralel kararlar, paralel infazlar.

Paralel bağlantı kimden gelirse gelsin, devlet aygıtına paralel bağlantıyı kim kurarsa kursun bunun birinci dereceden sorumlusunun idare veya resmi otorite olacağını, faturanın resmi otoriteye kesileceğini, eleştiri oklarının idareye yöneleceğini öncelikle belirtmiş olalım.

Ortada halkın kendi oylarıyla seçtiği, idari tasarrufu kendi yetkisine bıraktığı bir siyasi iktidar varken çete usulü çalışıp devlet aygıtına paralel bağlanan suç şebekelerinin yaptığı kanunsuz, hukuksuz işleri engellemek, onları bulup gerekli mercilere teslim etmek tabii ki hükümetin sorumluluğundadır. Hükümete rağmen çeteci yapılanma her türlü kirli işleri yürütecek ve hükümet de sadece bunları halka şikâyet edip ne kadar mağdur edildiğini anlatmaya çalışacak, öyle mi?

Hakikaten çok garip gelişmeler yaşanıyor, garip uygulamalar bizzat resmi ağızlarca teyid ediliyor. Son yıllarda Emniyet-istihbarat-yargı üçlüsünün hışmına uğrayan her kesin tekrarlamaktan bıktığı klasik kumpas numaraları, resmi ağızların teyid etmesiyle başka bir boyuta ulaşmış bulunuyor.

Kanunsuz şekilde dinleme ve izleme, peşi sıra delil ihdası, ardından operasyon ve yargı pençesiyle kumpas denen vakıa kemale erdiriliyor. Kumpasa muhatap olup da bunu dile getirmeyen hiç kimse, hiçbir kesim kalmadı.

Açıkçası vaziyet hep şöyle işledi, işliyor. Paralel denen yapı, kendi istişari kurullarında oturup mütalaa yapıyor, kendilerince zararlı kişi ve cemiyetler tespit ediliyor, izlenecek yol haritası belirleniyor, ardından devlet içerisindeki operatif bağlantılara emir verilerek düğmeye basılmasını sağlıyor.

Teknik-takip birimi faaliyete geçiyor, duruma göre suç delilleri uygun mekânlara bırakılıyor, ardından operasyon ve işin yargı ayağı devreye giriyor. Paralel istişarede alınan kararlar ve verilen hüküm zaten kesinleştiği için yargı safhası sadece tiyatroya tekabül etmekten başka hiçbir işlev görmüyor.

Grup taassubu bu vesileyle devlet için “tehlike” algılaması üzerinden paralel bağlantıdan düz bağlantıya taşınmış oluyor.

Çok basit bir örnek olarak 15 kişinin haksız bir şekilde hapis cezasına çarptırıldığı Elazığ İhya-Der operasyonunda yaşananlar aynen anlattığımız bu yöntemle yürütüldü. Dernek binasına önceden suç kapsamında değerlendirecekleri materyaller yerleştiriliyor, ki o materyaller sadece Emniyet ve Hizbullah davalarının görüldüğü adliyelerdeki “emanet” bölümlerinde bulunuyordu. Ardından dernek binasına ve dernek yönetici ve gönüllülerinin evlerine operasyon yapılıyor. Operatif güçlerle paralel çalışan yargı ise paralel istişare kurullarında önceden kesilen cezaları onaylayan katiplik makamı olarak üzerine düşen son görevi tamamlamış oluyor.

Elbette bunun gibi daha nice örnekler verilebilir. Bugünkü tartışmalarda kolluk ve yargı birimleri arasındaki paralellik ve bunun sonucunda ortaya çıkan kumpaslar zinciri bizzat Başbakan tarafından bile açık bir dille söyleniyorsa, o halde bu tür kumpaslarla tutuklanan, hapis cezalarına çarptırılan insanların durumu ne olacak?

Bu durumda mağdur edilip hapislere atılan insanlar için “tutuklu” veya “hükümlü” kavramı kullanmak artık vicdani sorumluluk gerektirmiyor mu? Olsa olsa bu tür kumpaslarla mağdur edilenler için “REHİNE” kavramı kullanılabilir. Devlet imkânlarını kullanan bir çete, insanları grup taassubu mülahazaları sonucunda “REHİN” alıyorsa, artık bunlara “tutuklu-hükümlü” deme imkânı da kalmıyor.

Hükümet ve bizzat Başbakan, birleşik paralel çetenin yaptığı bu tür hukuksuzlukları bizzat gündeme getiriyorsa, o halde bu rehineleri kurtarmak da artık hükümetin ve Başbakan’ın birinci derecedeki sorumlulukları arasında bulunuyor demektir.

Tespit ve şikâyet siyasi otoritenin yapacağı tek iş değildir. Otoriteye düşen görev, yapılan tespit veya şikâyetlere eğilip yanlışları düzeltmek ve yanlış yapan çetelerden hesap sormaktır. Çetecilerle hesaplaşıldığı ölçüde de zaten kamuoyu desteği sağlanmış olacaktır.

Eskiden Ergenekon hesabına rütbeli zevat adliye koridorlarını aşındırıp hakimlere talimat yağdırırdı.

Şimdi ise dosyalar ya hücre evlerinde ya da Pensilvanya’ya gönderilerek karara bağlanmaktadır.

Operasyonlara hedef olan siyasi iktidar için en acil çıkış yolu, direktiflerle kesilen haksız cezalara karşı toplumu rahatlatacak bir adım atmaktır. Bu hukuksuzluklar da ancak bir genel af ile temizlenebilecektir.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir