Zindan ve Zaman
Zindan ve zaman… Zindan da bulunan bir kısım insanların ‘zaman geçmiyor’ diye şikâyet ettiği, bir kısım insanın da ‘zaman yetmiyor’ diye hayıflandığı bir kavram… Zamanın ne saatleri ne dakikaları ne de saniyeleri değişmez ama “zaman her adama göre başka bir hızla gider, zaman kimiyle koşarken kimisi ile tırıs, kimiyle dörtnala gider, kimiyle olduğu yerde kalır.” (Shakespeare)
Kimisi zamanla dost olur, kimisi ise düşman. Ama ne kadar katı bir düşman olursa olsun zaman karşısında her zaman yenilgiye mahkûmdur. Bir mahkûmun tekrara mahkûm olması ise ne kadar acı vericidir! Yaşadığımız bu dünyaya bir defa geliyoruz ve bu dünyada yüce Yaratıcının bize verdiği süre çok sınırlıdır. Bu sınırlı zaman sürecinde yaptıklarımız, sınırsız zamanın olduğu ahiret hayatındaki yaşamımızı şekillendirecek.
İnsanlar belirli bir yaştan sonra geçmişte, henüz zaman varken daha çok iş yapmadığı için hayıflanır. Ama iş işten geçmiştir, zira zamanın ondan aldıkları artık onu iş yapamayacak dereceye getirmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de zaman hakkında zaman süresi olarak çevrilmeye müsait bir süre vardır: Asr Suresi. Bu sure zaman hakkında devamlı yanılgıya düşen insanoğluna zamanın nasıl değerlendirilmesi gerektiğini en güzel şekilde açıklıyor. Surenin ayetleri şöyle:
“Zamana yemin olsun ki insan mutlak ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirilerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır (bunun dışındadır.)”
Evet, insan mutlak ziyandadır. Ama neden? Bir insan kötülük yapıp suç işlediğinde ona zamanını bu şeylerle heder ettiği için ziyan etti diyebiliriz, ama biri hayatını iyilik yapmakla geçirirse ona da ziyan etti denilebilir mi?
İnsanoğlu ömrünün her anında ya sevap ya da günah işlemektedir. Bir insan günah işlediği için zaten ziyana uğrayanın ta kendisidir ve bununla beraber bir insan, hayatını Allah’ın razı olacağı sevapları işlemekle geçirse dahi ziyandadır. Ne var ki onun ziyan ve zararı günahkârınki gibi değildir. İkisi de pişman olur ama onların pişmanlık derecesi aynı değildir. Birisi neden o kadar çok günah işledim diye dizini döver feryad u figan eder, bir diğeri keşke biraz daha iyilik yapabilseydim, der.
Büyük müfessir Fahreddin-i Razi (rahmetullah-i aleyh) Asr Suresi için tefsirinde şöyle diyor: “Ben zamanın değerini pek anlayamazdım. Asr Suresini okurdum da manayı gönlüme yer ettiremezdim. Bir gün çarşıda buz satıcısı gördüm. Şöyle bağırıyordu: ‘Sermayesi her an eriyen bu zata acıyın.’ Onunu bu sözünü işitince bu söz Asr Suresi’nin anlamıdır dedim.”
Evet, zaman en değerli sermayedir. Bu sermayeyi değerlendirenler çalışkanlıkları oranında kâr ederler ama kesinlik kâr ederler.
Önemli olan zamanı en iyi şekilde değerlendirmek ve böylece en iyi şekilde kâr etmektir. İnsan şimdi aldığı nefesi bir daha geri getiremez bunu yapmadıktan sonra son nefesi hiç mi hiç geri geri getiremez. Bişr-i Hafi şöyle demiştir: “Dün öldü. Bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı. Zamanınızı bu açıdan görün ve yararlı işler yapın.”
Günlük hayatımızı ve ardından şu ana kadarki sergüzeşt-i hayatımızı (ömür serüveni) gözümüzün önüne getirip şunu kendimize samimiyetle soralım: Ömrümüzün ne kadarını kulluğa harcayıp değerlendirebildik? Ne kadarı dolu ne kadarı boş? Günlük ve gecelik yaptıklarımızı düşünelim. Yaptıklarımızı, Allah için mi yaptık yoksa başkaları desinler diye mi yaptık? Neyle geçirdik ömrümüzü, kil-u kal ile mi? Başkasına zarar vermekle mi? Başkasının gıybet ve dedikodusunu yapmakla mı? Ekran başında televizyon karışışında mı? Veya kulluğa raci olmayarak, amele müstenit olmayarak gayr-i dini ilimlerde tefakkuh adına mı çırpındık? Va esefa öyle ise… Yazık bize… Hüsran ve ziyan bize... Kayıp bize…
“Allah’ın imtihan adına kendilerine verdiği zamanı, fırsatları değerlendiremeyenler, yaşadıkları bu hayatın sonunda hesaba çekileceklerini ummayanlar, Allah’a kavuşup onun sorgulamasıyla karşı karşıya geleceklerine inanmayanlar, dünya hayatına razı olanlar, dünyayı tatminkâr bulanlar, dünyanın ötesindeki bir hayatın varlığına inanmayıp özlemini duymayanlar, ‘varsa da yoksa da yaşadığımız şu hayat vardı, burada kam almaya bakalım’ diyenler, yaşadıkları hayatlarında ahiret inancının korkusu bile olmayanlar… İşte hüsran ve ziyana mahkûm olanlar bunlardır. İşte eli boşa çıkanlar, kaybedenler bunlardır. Hasret çekenler bunlardır…”(*)
Müminin yaşantısı zamanı dışlayan, ömrü sadece bu dünya hayatına hasreden bir şekilde olmamalıdır. Bizler ahirete inanıyor isek ki Allah’a hamdolsun inanıyoruz, öyle ise yaşantımız ahiret endeksli olmalı ve ahiret yokmuş gibi bir yaşantımız olmamalıdır zira böyle bir yaşam tarzı dünya ya iman edip ahireti inkâr edenlerin yaşantısıdır.
“Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız; bizi ancak zamanın geçişi sürükler” derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece böyle sanılır.” (Casiye – 24)
Şu halde ziyana uğramamak için yapılması gereken şey nedir?
(*)Ali Küçük, Besair’ul Kur’an
Hüseyin Gündüz
Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevi
Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevi