Herkes Casusluk Yapıyor!
Amerika istihbarat teşkilatının başka ülkelerin liderleriyle ilgili yaptıkları casusluğun son zamanlarda su yüzüne çıkması casusluktan vazgeçmelerini gerektirmiyor. Dostlara ve müttefiklere yönelik casusluk uluslararası siyaset alanında yeni bir durum değildir. 16. yüzyılın sonunda İspanya, İngiltere ile deniz savaşına girmek için hazırlık yaptığı zaman İspanya kralı II Fhilipp ve Papa ciddi şekilde birbirlerini denetliyorlardı. Delili de şuydu: Papa, kralın nihai kararı verme gücünde olmadığını kral ise Papanın onu savunduğunu düşünüyordu.
Birkaç asır sonra 1917’nin başlarında İngiltere, savaşta tarafsız olan Amerika’yı Birinci Dünya Savaşı’na katmak istiyordu. MI6’nın resmi tarihçisi Kiyt Cefry’nin ya da İngiltere dış istihbarat servisinin deyimiyle İngiltereliler, operasyonları gerçekleştirmek ve hedeflerine ulaşmak için açık ya da gizli istihbaratın her çeşidini kullanıyorlardı. Örneğin İngilizlerin Atlas Okyanusu’nun iki tarafında Amerika’ya giden kabloları tarama yardımıyla Almanların, Meksika’nın desteğini almak için Amerika’nın topraklarından bir kısmını söz vermelerinden haberdar oldular. İngiltere istihbarat servisi bu bilgiyi zamanın Amerika başkanı Thomas Woodrow Wilson’a ulaştırdı. Böylece Washington da savaşa girdi.
İrtibatların ve sinyallerin dinlenmesi, sadece İngiltere’nin bilgi toplama kaynağı değildi. İngiltere istihbarat çalışanlarından Wiliam Weizman, Wilson ve en yakın müşaviri olan General Edvard Haws’ın itimadını elde edip Beyaz Saray’a nüfuz etmişti. Weizman, aynı zamanda Amerika topraklarında gizli ve kanunsuz operasyonlar gerçekleştirip Washington’un savaşla ilgili görüşleri, savaştan sonraki durumla ilgili tercih ve öncelikler ve Paris Barış konferansı stratejisi ile ilgili bilgi topladı. Amerika ise dost ülkelerin barış müzakereleriyle ilgili ilişkileri konusunda istihbari bilgiler toplayarak Londra’nın bu lütfunu telafi etti. Wilson, konuşmalarında açık diplomasiyi yaymaya çalıştığı halde en yakın müşavirlerinden biri olan Herbert Yardly’i görevlendirmiş, ekibiyle birlikte barış görüşmelerine katılan heyetler hakkında bilgi toplamaya memur etmişti. Yardly, Washington deniz konferansı istihbaratını toplama gibi iş yapıyordu. Amerika hakkında istihbarat toplamasıyla, yabancı deniz filolarının okyanusa girmelerine sınırlama getirdi. Amerika Dışişleri Bakanı, Yardly’nin faaliyetlerinden haberdar olduğunda şu önemli cümleyi dile getirdi: “Yiğit adamlar başkalarının mektuplarını okumazlar.” Ancak o da kısa sürede görüşünü değiştirdi ve Amerika Milli İstihbarat Ajansı’nı kurdu.
Uluslararası arenada dostlar sadece birbirlerinin telefonlarını dinleyip mektupları okumakla yetinmiyor, başka casusluk faaliyetleri de yapıyorlar. Şu anda israil’in Amerika’daki casusluklarını konu alan önemli bir dosya devam etmektedir. Bu dosya, Canat Poladr isimli Amerikalı bir yorumcudan satın alınan hassas ve önemli bilgileri içermektedir. Söz konusu şahıs bundan dolayı 1987’de ömür boyu hapse mahkûm edildi. Tel Aviv makamlarının talebine rağmen Poladr, Kuzey Carolina’da zindanda tutulmaktadır. Aynı şekilde Amerika, 2003 yılında İtalya ile ilgili casusluk faaliyetlerinde yakayı ele verdi. Amerikalılar terörist diye nitelendirdikleri birini İtalya’dan çıkarmak istiyorlardı. Bu durum İtalyanların hoşuna gitmedi. 2009 yılında CIA’nın İtalya büro başkanı ve 22 kişi yargılanıp cezaya çarptırıldı. İtalya istihbarat teşkilatı, CIA çalışanlarının dosyasını kâmil hale getirmek için iş arkadaşlarına yönelik casusluk faaliyetlerinde bulunuyorlardı.
Polard’ın macerası ve israil adına Amerika’da casusluk yapması, hepsinin birbirlerine yönelik casusluk faaliyeti içerisinde olduklarını gösteriyor. Bunlar birbirlerine yönelik casusluk faaliyetlerinde kimi delillere de sahiptirler. Bu deliller özellikle mili menfaatleri korumaya yönelik olduğundan en yakın dost ve müttefiklerce mühim olmayabilir. Daha çok ihanetleri önleme, zarar verici zayıf noktaları muhafaza etme ve dostların vereceği zararları engellemeye çalışırlar.
Amerika askerleri, bazen güçlü silahlarla donanmış ordulara karşı savaşa girişirler. Oysa bu silahlar üçüncü taraflarca yani Amerika’nın dostları tarafından bu ülkelere satılmaktadır. Bu silahlara karşı kendilerini nasıl koruyacaklarını öğrenmek için çabalarlar.
Taraflarca her zaman önemli istihbaratlar elde edilebilir. Siyasi ve askeri müttefikler, genellikle ekonomik ve ticari müttefikler değiller. Bundan dolayı bunların istihbarat servisleri birbirleriyle rekabet ve çekişme halindedirler.
Birçok konuda müttefiklerin hatta yakın müttefiklerin karar alma durumları sorun haline gelir. Herkes bilir ki Amerika’nın Irak’ın kitle imha silahlarıyla ilgili çok zayıf bilgisi, savaştan hemen önce bu ülkenin karar alma yöntemini etkiledi. Günümüzde Amerika müttefiklerinin bu ülkenin istihbaratına güvenmemeleri garip değildir.
MI6’nın yöneticilerinden biri Irak savaşı ile ilgili hatıralarında şunları dile getirmektedir: George Bush, Saddam’ı askeri yolla devirmek istiyor. Bundan dolayı terörizm ve kitle imha silahlarını birbirleriyle ilişkilendirdiler. Ancak istihbaratla gerçek birbirlerinden farklıydı.
Bundan dolayı bu tehlikeli hatlar arasında anlaşılabilir ki Amerika’nın istihbaratına güvenenler büyük bedeller ödediler. Uluslararası siyasi alanda dostluk yanlış bir tabirdir. Ülkeler arasındaki ilişki itimat ederek kurulamaz. Devletlerin işi halklarını korumaktır. Bundan dolayı müttefiklerin birbirlerini tehlikeye atması söz konusudur. Bugünkü dünyada dostluk yok, menfaatler vardır.
Kaynak: Aftab News
Çeviren: Hanefi Aydın