Ya Hükümet İçeri, Ya Ergenekon Dışarı!
HÜSEYİN SAĞLAM / ANALİZ
Dershane mevzusu üzerinden başlayan “Hükümet-Cemaat hesaplaşması”nda “Cemaat” kanadının işi getirdiği nokta, “Ergenekon dışarı” kampanyasına dönüşmüş durumda.
Aslında bu kampanyanın startı, “2004 MGK kararı”nın Taraf Gazetesi’nce servis edilmesiyle başlamışsa da asıl işaret fişeğinin F. Gülen’in şu sözleriyle verildiği yorumları yapılıyor.
F. Gülen’in Ergenekon-Balyoz sanıklarını kastettiği vaazında sarf ettiği şu sözler hayli enteresandı: “Bana dokunan bir yanı vardı; yaşlı başlı adamlar böyle orada hesap verince ciğerim yanıyor benim... Elimde bir imkân olsa, ben onların hepsine ‘Serbestsiniz gidin, hepiniz serbestsiniz’ derim.”
Bu sözler ilk etapta “yaşlı başlı adamların” durumlarına yönelik vicdani bir itiraz gibi görünse de, o “yaşlı başlı adamların” bu şekilde Silivri’ye mahkûm edilmeleri altında “Cemaat” bürokrasisi ve medyasının sarf ettiği “özel çabalar” düşünüldüğünde, Gülen’in zamanında katkı sunduğu bir tablonun oluşmasına sadece “içinin yandığı”nı söylemek oldukça güçtür.
O halde Gülen’in bu sözleri ve Taraf’ın 2004 MGK manşeti birlikte düşünüldüğünde nasıl bir sonuç ortaya çıkıyor?
İşte burada da alttan alta kaynamaya başlayan farklı bir kampanya dikkatleri üzerine çekmeyi hak ediyor.
Ergenekon ve Balyoz sanıklarının avukatlarının Taraf manşetinden sonra müvekkillerinin serbest kalması gerektiğine dönük açıklamaları, sanıklara isnat edilen ve uygulama aşamasına geçirilemeyen “planlarının” hükümetin 2004 MGK kararlarını savunma pozisyonu üzerine bina etmeleri gibi bir durum ortaya çıkıyor ki bu da onlara “haklılık” payı vermiyor değildir.
Ama itiraf etmek gerekir ki bu anlamda en net açıklama Kemal KILIÇDAROĞLU’ndan gelmiş bulunmaktadır. ABD’ye giderken Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklama aynen şöyle:
“Ergenekon ve Balyoz dâvâları çökmüştür!.. Orada yargılananlar, bugün hapiste olanlar, o belgelere göre yapıldıysa, bu belgeye dayanarak da başta Erdoğan olmak üzere hepsinin içeride olması lâzım... Aynı yol, aynı mantık, aynı yöntem!”
Aslında Kılıçdaroğlu “Ergenekon ve Balyoz davaları çökmüştür” derken bir başka duruma dikkatleri çekmesi “Hükümete karşı girişilen 7 Şubat darbesi” gibi farklı bir noktaya daha işaret etmektedir. Kılıçdaroğlu, Ergenekon-Balyoz belgeleri ile 2004 MGK kararı arasında bir paralellik kurarak MGK kararı altında imzası bulunan hükümet üyelerinin tümünün de “Ergenekon-Balyoz sanıkları” gibi tutuklanması gerektiğine dikkat çekmektedir.
Bu durumda F. Gülen’in açıklamasından yola çıkarsak hükümete karşı bir “anlaşma” halinin tezahürü olarak Ergenekon-Balyoz sanıklarının dışarı çıkması sonucu çıkarılabilir. Ama Kılıçdaroğlu cephesinden bakıldığında ya sanıklar dışarı çıkacak ya da hükümet komple içeri girecek gibi şarta dayalı bir senaryodan bahsetmek pekâlâ mümkün hale gelebilir.
Açıkçası “Ya sanıklar dışarı ya hükümet içeri” önermesinin herhangi biri Kılıçdaroğlu için fark etmez. İki durumda da kârlı çıkacaktır.
Oysa “Cemaat” için hangisinin önemli olduğu ya da hangisini tercih ettiği önemlidir. Sanıklar mı dışarı çıksın, yoksa hükümet mi içeri girsin ikileminde “Cemaatin” yapacağı tercih daha fazla etkileyici olacaktır.
Şimdilik “Cemaate” yönelen Gezicilik eleştirisi altında yatan neden de aslında planın ilk aşamasında Gezi koalisyonuyla çizdiği yandaşlık görüntüsüdür. İlk aşama, başarıyla neticelendi ve Gezicilik, ortak buluşma noktasını teşkil etti.
Ergenekon-Balyoz sanıklarına tahliye kapısı göstermek, bu sanıkları dört bir Taraf’tan kuşatıp Silivri’ye postalayan “Cemaatin” kolayca cesaret edebileceği bir iş olmasa gerek. Kaldı ki “Cemaat oportünizmi” kolayca böyle bir duruma da yol açacak gibi görünmüyor.
Bu durumda yol kavşağına gelen “Cemaat” Gezicilerden ayrışarak ilk hedeflediği “Hükümet içeri” sapağına mı sapacak, yoksa Gezicilere sadakati şeref olarak mı sürdürecek?
Bunun cevabı da herhalde Washington merkezli lobilerin “Cemaat-Gezi konsorsiyumunun” önüne koyduğu ajandada saklı olması lazım. Ama her hâlükârda “Ya Ergenekon-Balyoz sanıkları dışarı ya da hükümet içeri” savı artık bir tercih olarak hükümete dayatılacak en kuvvetli argüman olacaktır.
İçinde “Cemaatin” olmayacağı bir planın, niteliği ne olursa olsun sadece Geziciler eliyle başarı getirmeyeceği daha önce anlaşılmıştı. Acaba hükümetin “2004 MGK kararının” manşetlere çekilmesine karşın sadece “uygulanmadı ki” türünden pasif cevaplarla geçiştirmeye çalışması, hükümetin bu yönde start alan plana karşı duyduğu ürküntüden mi kaynaklandı? Dershane kararını 2015’e ertelemesi, ürküntü duyduğu bu plana karşı bir geri adım mıydı? Dershane planını gevşetmek, “Cemaati Gezicilerden” koparmaya matuf bir manevra mıydı? Tartışmaları küllenmeye terk ederek “içeri-dışarı” dayatmasına karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması mıydı?
Ve operasyonel faaliyetlerde Taraf’ın rolü.
Ergenekon-Balyoz operasyonlarında hükümetin önündeki yol temizliği, Taraf’a servis edilen manşetler üzerinden yürütülmüştü. Atılan her manşet, beraberinde dalgalar halinde operasyonlar getirmiş, her operasyon hükümetin hanesine kazanç olarak kaydedilmişti.
Ancak Taraf üzerinden temizlik hamallığı yapanlar hükümetten diyet isteyince işler değişmiş, Taraf bu kez bir başka Taraf’a geçmişti. Geçen aylarda Taraf’a yönelen biçimlendirme operasyonu, Taraf’ın bir başka Taraf’a yöneldiğinin işaretleri olmuştu.
Etyen MAHÇUPYAN’ın Zaman Gazetesi’nde 28 Nisan 2013 tarihli Taraf yazısı, aslında bu gazetenin bugün için aldığı role işaret etmişti.
Mahçupyan şu tespitlere yer vermişti:
“Taraf Gazetesi’nde patron bir operasyon yapıyor... Yazı işleri müdürleri çeşitli bahanelerle ve yayın yönetmeni ‘by pass’ edilerek görevden uzaklaştırıldı...
Anladığım kadarıyla;
Amaç anayasa tartışması sırasında ve seçimler döneminde hükümete vurabilecek bir yayın organı yaratmak.
Büyük gazetelerin yapamadığını ‘demokrat’ kesimi hedefleyerek Taraf’a yaptırmak.
Buna para verecek yatırımcılar ve hevesli gazeteciler ise zaten hazır... Bakalım Taraf’a meşruiyet sağlayan ve bedavaya çalışan yazarları ne yapacaklar?..”
Ne mi yapacaklar? Tabii ki bugünlerde yaptıkları gibi ince vuruşlar. Ellerinde hükümeti yıpratacak tonlarca malzeme varken Ergenekon-Balyoz sanıklarıyla özdeşleştirilecek şekilde MGK kararının servis edilmesi, ince bir aklın, derin bir stratejinin ürünüydü. O ince aklın, o derin stratejinin TC sınırlarını aşan bir boyut taşıdığı ise muhakkaktır.
“Önümüzdeki Sonbahar sıcak geçecek” dedikleri de esasında buydu.