Başörtüsü Davası
Günümüzde de şeytanlaşmış bazı insanların bu görevi üstlendiğini görüyoruz. 3 mart 1924 tarihi "hilafetin kaldırılması" yıl dönümü olduğundan Mersinde bir grup kadın; çarşaf yırtarak İslami değerlere saldırmış, liderleri olan şeytanların yolunda olduklarını tescillemişlerdir.
Alemlerin Rabbi olan Allah`a hamd, peygamberlerin efendisine, onun ehl-i beytine ve bütün ashabına salât-u selâm olsun.
Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).7 / A`RÂF - 26
“Resulüm! Mümin kadınlara da söyle ki; bakışlarını kıssınlar ve edep yerlerini günahtan korusunlar, -mecburen görünen yerler hariç- zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.”(Nur, 24/31).
Türkiye tarihinin kangren halini almış başörtüsü zulmü bir nebze de olsa ortadan kaldırıldı. Türkiye`nin zulüm ve fişlenme tarihlerine baktığımız zaman, bunun kuşkusuz İmam Hatipler ve Muhafazakar kesim üzerin de yoğun olduğunu görürüz. 90 yıldan fazla aynı sahnelerin başka versiyonlarla tekerrür etmesi, Tarihin utanç sayfalarına bir leke olarak çoktan geçmiştir. Hiçbir Hukuki gerekçe göstermeden başörtülü hanımlara yapılan zulümler en cetin zulümlerden sadece bir tanesidir. Halkın çoğunluğu müslüman olan bir ülkenin böle dayatmalara maruz kalınması, dış güçlerin baskı ve yönlendirmelerinden ibaretti. Bir kukla haline gelen, oyun hamuru gibi her şekle bürünen kurumlar zalimliğini yalnızca inanç kesimi üzerinde yapması ibretlik bir tablonun görüntüsünden başka birşey değildi. Kendi çıkardıkları kanunlara bile riayet etmeden izledikleri metod, baskı ve diktanın en bariz örneğiydi şüphesiz.
T.C. Anayasası 24. Maddesi gereği; Din ve Vicdan Hürriyeti başlığı altında oluşan bu maddelere kulak asılmadığını yapılan zulümler şahitlik ediyordu.
-Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
-14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
-Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Oysa bu kanunlara zıt bir tavırla nice bacılarımız, Okul önlerin de hakaret içerikli, fiili saldırılara maruz bırakıldı. Niceleri gözaltında iken tartaklanmış, sağlığını kaybetmiş, ciğerleri su toplamış, vitiligo hastalığına yakalanmışlar. Ama faillerinin hakkında da hiçbir Hukuki işlem başlatılmamış ceza verilmemiş tam tersine, mazlumlar cezaya tabi tutulmuştur. Buna bir örnek olarak; Gaziantep`te başörtüsünden dolayı okula alınmayan kızının hakkını arayan anneye 2 yıl 10 ay hapis cezası verilmesi.
1960`lı yıllara kadar yok sayılan, 1980`lere kadar tartışılan, 82`den sonra da yasaklanan baş örtüsü hangi Hak ve Hüriyet, yasa ve vicdana sığar.
“Haydi Kızlar Okula” Diyenler Kızları başörtülerinden dolayı Okula Sokmuyordu.“Dünya Kadınlar Günü”, “Haydi Kızlar Okula” gibi kampanyalarla kadınların daha fazla sosyal hayatta kalmaları teşvik ediliyordu. Ama söz konusu başı örtülü kızlarımız olsaydı onlar için ``Haydi kızlar İran`a``, ``Dünya Tesetüre dar günü`` oldu.
“Başörtüsü simgedir” dediler ve hala da devam ediyolar...
Öncelikle başörtüsü Allah`ın emridir, siyasi bir simge değildir. Bir kimsenin bundan siyasi rant sağlaması inançlara saygısızlıktır, hakarettir.
Günümüzde de şeytanlaşmış bazı insanların bu görevi üstlendiğini görüyoruz 3 mart 1924` “hilafetin kaldırılması” yıl dönümü olduğundan Mersin’de bir grup kadın; çarşaf yırtarak İslami değerlere saldırmış, liderleri olan şeytanların yolunda olduklarını tescillemişlerdir. Ama bu hakarete ne insani ne de kanuni bir adım atılmamıştı.
Yahudiler ile Müslümanlar arasında çıkan ilk savaşın sebebinin bir Müslüman kadının tesettürü olduğunu biliyor muydunuz? Tesettüre uzanan eller karşısında Müslümanların nasıl bir duruş sergilediğini ve bu savaşın bizler için taşıdığı önemin hiçbir zaman idrakına varamadılar.
Demirel, "Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, Anayasa Mahkemesi karar vermiş. İlle başı bağlı okumak istiyorsan, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git. Arabistanda falan öyle yerler vardır, oraya gidin. Orada okuyun. Türkiye laiklikten vazgeçemez. Herkes aklını başına toplasın. Cumhuriyet 5 inci neslini yetiştirmiştir ve bu nesil cumhuriyete sahip çıkmaktadır. Türban özgürlük falan değildir. Bu gericiliktir." demişti.
O iffet timsali bacılarımızı çocuklarımızı, başları örtülü olduğu için okullarına, fakültelerine almamak zulüm ve haksızlıktı. Onların başörtülerini siyasi bir simge kabul etmek ikinci bir zulüm ve alçaklıktı. Çünkü tesettür siyasi değil, dini bir sembol idi onlar için.
``Adaletsizlik hükme acılık, geciktirme de tatsızlık verir``. Oysa ne güzel sölemiş bunu şair. Kızlarımıza yılarca bu zulmü reva görenlere karşı artık ciddi bir adım atılmalı yoksa vebali büyük olan bir yükün altında hiç kimsenin gücü ve kuvveti yoktur.
Ey Musluman Kadın! Unutma! Toplumun ıslahıda, fesadıda senin elinde..! Sen sabrınla bir Asiye ol… İffetinle bir Meryem, Tevekkülünle bir Hacer, Cömertliginle bir Hatice, İlminle bir Aişe, Cihadınla bir Fatıma, Müslüman bir kız, Müslüman bir eş, Müslüman bir anne ol.
Allah’ım! Bizlere hakkı hak gösterip ona uymayı nasip et, batılı da batıl gösterip ondan sakınmayı nasip et. Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir. Selam ve Dua ile...
Adnan Memiş / Tekirdağ - Yaş: 21