Bizi, Allah Affetsin
Tüm hamdler, âlemlerin Rabbi olan şanı yüce Allah (CC)’a mahsustur. Salat ve selam; Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed (SAV)’a, Onun ehl-i beytine, ashabına ve onların takipçileri olan tüm Müslümanların üzerine olsun!
Malumdur ki cezaevinde bulunan mahkûmların özellikle adli suçlardan yatan mahkûmların gündemlerinden en önemlisi ve en başta gelenlerden birisi de af meselesidir. Mahkûmlar hemen hemen her şeyi affa yorarlar öyle ki gördükleri tüm rüyalarını dahi afla tabir ederler. Hatta mahkûmların arasında şöyle bir mesele vardır: Mahkûmlardan biri bir gün rüyasında deve görüyor. Sabah olunca bu rüyasını beraber kaldığı arkadaşlarına anlatıyor ve ne anlama geldiğini soruyor yanındaki arkadaşlarından biri “Rüyada deve görmek affa alamettir, inşallah af çıkacak ve biz dışarı çıkacağız” diyor onlarla beraber kalan bir diğer arkadaşları ise “Vallahi ben bugüne kadar rüyamda nice develer, nice inekler ve nice öküzler gördüm ama maalesef hiç bir affın çıktığını görmedim” diyor.
İçerdekilerin gündemlerinin büyük bir bölümünü affın oluşturduğunun bir diğer alameti de şu hikâyedir:
Vaktiyle müebbet hapis cezası olan mahkûmlardan biri cezasının bilfiil yatıp çıktıktan sonra dışarıda ona sormuşlar “müebbet cezası almamış mıydın nasıl çıktın neyle çıktın” o da “ben afla çıktım” demiş. Ona demişler “ne zaman af çıktı affın çıktığını duymadık nasıl oldu da af çıktı” kendisi de şöyle demiş: “Biz mahkûmlar içerde kendi aramızda affı konuşa konuşa ha bu gün af çıkacak ha yarın af çıkacak diye diye buralara kadar geldik ve bir baktım ki cezam bitmiş ve böylece çıktım.”
Özellikle bu son dönemlerde bu mesele yani af meselesi daha bir yoğun olarak gündem oldu. Üstelik ilgili kurum, kuruluş ve yetkililer bu konu hakkında konuşunca ve çeşitli vaatlerde bulunup hem içerdeki hem dışardaki insanları ümitlendirince beklentiler daha da arttı. Bu nedenle hem içerdeki mahkûmların hem de dışardaki ailelerin gözü kulağı çıkacak olan bir afta veya yapılacak bir ceza indirimindeydi. Herkes bu paketlerde bu sefer kesin bir şeyler var diyordu. Ancak maalesef bundan önce birçok defa çıkarılan boş paketler gibi bu paketler de boş çıktı ve bir kere daha hem içerdekilerin hem dışardaki ailelerinin temiz duygularıyla oynandı; koltuk sevdası ve siyasi hesaplar kaygısıyla insanlar kandırıldılar. İlgili yetkililer kendilerine duyulan güven ve itimadı bir kere daha yok ettiler.
Ancak mahkûmlar içerde uğraşacak başka bir şey bulamayınca bu tür meseleleri konuşmaya devam ediyorlar. Mesela, zaman zaman hastaneye giderken ya da revir ve berbere çıkarken adli mahkûmlarla karşılaştığımızda hem bu olup bitenlerden bahsediyorlar yani çıkarılan paketlerin, yapılan vaatlerin ve verilen ümitlerin bir kez daha boş çıktığını ve artık baştakilere güvenilemeyeceğini ve itimat edilemeyeceğini söylüyorlar; ardından da “Abi siz ne diyorsunuz bu iş nasıl olacak ne zaman af çıkacak ne zaman çıkacağız?” diye soruyorlar.
Ben de onlara aşağıya aktardığım şu iki hikâyeyi anlatıyorum ve onlar kim oluyor bizi Allah (CC) affetsin diyorum.
Hikâyelerden biri şöyledir:
Eski zamanlarda Allah dostu olan bir derviş, hayvanıyla birlikte bir yolculuğa çıkıyor. (O zamanlar yolculuklar hayvanlarla yapılıyordu.) Tabi yol uzun olunca bir müddet gittikten sonra dervişin suyu ve yiyeceği tükeniyor. Hem kendisi hem de hayvanı acıkıyor ve su ihtiyaçları oluyor. Derken o bölgede meşhur olan bir ağanın mıntıkasına ulaşıyorlar. Derviş o ağanın konağına gidip kapıyı çalıyor. Kapıyı ağanın adamları (ğulamları) açıyorlar ve dervişe, “Ne istiyorsun kimsin nereden gelip nereye gidiyorsun?” diyorlar. Derviş emirvari bir şekilde “Uzun bir yoldan geliyorum. Hem ben hem hayvanım aç ve susuzuz. Şimdi hemen getirin hem beni hem de hayvanımı yedirin, içirin. Ayrıca yükümü de doldurun ki yoluma gideyim” diyor. Ağanın adamları dervişin böyle emirvari bir şekilde konuştuğunu görünce hemen durumu ağaya bildiriyorlar. Böyle böyle bir adam gelmiş, emir verircesine böyle böyle konuşuyor, diyorlar. Bu durum ağanın zoruna gidiyor ve ağa, adamlarına emir veriyor: “Adamı iyicene dövün ve ona hiçbir şey vermeden gönderin, arkasından da onu takip edin, bakalım ne yapacak.”
Ağanın adamları aynen ağanın dediğini yapıyorlar devrîsi iyice dövdükten sonra ona hiçbir şey vermeden gönderiyorlar, arkasından da onu takip etmeye başlıyorlar.
Derviş çölün ortasında yolda giderken ellerini açıyor ve “Ya Rabbi! Sen dilemedin şayet sen dileseydin (ev çı kuçıkın) bunlar kim oluyor ki bana ve hayvanıma yiyecek ve içecek vermiyorlar” diye kendi kendine söylenip gidiyor. Ağanın adamları bu durumu görünce hemen geri dönüp durumu ağaya haber veriyorlar ve derviş böyle böyle söylüyor diyorlar. Ağa adamalarına gidip hemen onu yanıma getirin diye talimat veriyor. Adamlar gidip dervişi getiriyorlar. Ağa adamlarına “Şimdi hem onu hem hayvanının bir güzel yedirin içirin, yükünü doldurun ve ne istiyorsa verip gönderin. Arkasından da tekrar takip edin bakalım bu defa ne yapacak” diyor. Ağanın adamları söylenenleri yerine getirip dervişi gönderiyorlar arkasından da onu takip ediyorlar. Derviş yolda giderken tekrar ellerini açıyor ve “Ya Rabbi! İşte bak sen dileyince ve isteyince nasıl da ağa ve adamları (kuçık gibi) dediğimi yaptılar. Bize hem yiyecek hem içecek verdiler” diye söylenip yoluna devem ediyor.
Evet, Allah (CC) bir şeyin olmasını dileyince kâinat dahi toplansa ona engel olamaz. Bir ayet-i kerimede Allah (CC) “Bir şeyin olmasını dilediği zaman O’nun emri ona sadece “ol” demektir, (O da) hemen oluverir”(Yasin 82) diye buyurmaktadır.
Diğer bir hikâye de şöyledir: Zamanın Horasan valisi, bir gece bütün gün çoluk çocuğunun rızkı için çalışmaktan yorularak evine geç vakit dönmekte olan bir demirciyi, şehirde asayişi bozan başıboş kimselerle beraber hapse attırır.
Mazlum adam büyük bir üzüntü içinde hapishanede kıldığı namazın arkasında el açıp duasını yaparken “Rabbim! Beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde uyutma, sabahlara kadar evlerini başlarına salla!” der.
O sıralarda yatağında yeni uzanmış olan vali ise daha gözlerini kapar kapamaz müthiş bir sarsıntı ile evinin sallandığın hissederek yatağından fırlar. Bakar ki deprem filan yok. Şükürler olsun rüyaymış, diyerek tekrar uzanır. Ne var ki yine gözünü kapar kapamaz aynı sarsıntı başlar. Bu hal sabaha kadar sürer.
Ancak insaflı vali, sabah olunca bun da bir hikmet olabilir, birine bilmeyerek bir zulüm mü yaptım acaba, diyerek hapishane müdürünü çağırtıp sorar.
Hapishane müdürü kendisinin de işittiği “Rabbim! Beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde uyutma, sabahlara kadar evlerini başlarına salla” diye beddua eden bir mahpustan bahseder.
Vali, demirciyi huzuruna getirtir ve onun suçsuz olduğunu anlayınca özür dileyerek demirciyi bırakırken tembihini de şöyle yapar:
Bundan sonra başına böyle bir haksız iş gelirse hemen beni ara!
Demircinin bu teklife cevabı valiye gözyaşı döktürecek derinlikte olur.
Der ki: “Seni neden arayacağım? Ben seni değil, beni senin zulmünden kurtaranı arar, müracaatımı yine O’na yaparım. Zira O, mazlumun duasını hemen kabul ederek evini sabahlara kadar başına sallamasaydı sen yine beni huzuruna çağırmayacaktın.
Ben de hapishane köşelerinde inlemeye devam edecektim!”
Evet, konumuzu bir hadis-i şerifle bitirelim. Abdullah b. Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: “Ben bir gün Peygamberin (SAV) arkasında bineğinin terkisinde idim. Bana şöyle dedi: Delikanlı! Şimdi sana bazı şeyler öğreteceğim. Onları iyice ezberle ve uygula ki Allah (CC) da seni korusun, gözetsin. Onları ezberle ki her baktığın yerde Allah (CC)’ı bulasın. Bir şeyi isteyeceksen Allah (CC)’dan iste, yardıma ihtiyaç duyduğunda Allah (CC)’dan yardım dile. Şunu iyice bil ki bütün insanlık sana bir iyilik yapmak için bir araya gelseler ancak Allah (CC)’ın sana takdir ettiği kadar bir iyilik yapabilirler. Yine sana bir kötülük yapmak için bir araya gelseler sana ancak Allah (CC)’ın takdir ettiği kadar bir kötülük yapabilirler.”
Kalemler kaldırılmış sayfalar kurumuştur. Şehid Rehberin şöyle bir sözü vardır: “Kul yüz laf eder, Rabb’ul-Âlemin bir söyler. Kulun söylediği o yüz söz boşa gider, Rabb’ul-Âlemin o tek sözü yerine gelir.”
Rabb’ul-Âlemin dileyince ağa ve adamlarını dervişe karşı, Valiyi de demirciye karşı yola getirdiği gibi paketçileri de yola getirir ve onlara istediğini yaptırır. Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz.
Muhammed Fidancı
F Tipi Kapalı Cezaevi C-77 Adana
F Tipi Kapalı Cezaevi C-77 Adana