İnsan Olma Onurunu Taşımanın Gereği
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, başörtülü milletvekillerinin TBMM`ye girmesiyle ilgili, "Hak ve özgürlük sorunlarına sahip çıkmak, insan olma onurunu taşımanın gereği`` dedi.
ANKARA: Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, başörtülü milletvekillerinin geçen hafta TBMM`ye girmesini ``güzellikler`` olarak niteleyerek, ``Aynı anlayışın hangi inanç ve düşünceye sahip olursa olsun, terör ve şiddeti çağırmayan, ona bulaşmayan, tüm inanç ve ifade özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılması için sürdürmelerini, yürekten diliyorum. İnanmasak da başkalarının hak ve özgürlük sorunlarına sahip çıkmayı, insan olma onurunu taşımanın gereği olarak kabul ediyoruz`` dedi.
Kılıç, Dünya Ehl-i Beyt Vakfınca düzenlenen geleneksel muharrem ayı iftarının ardından yaptığı konuşmada, bu ayın aynı zamanda Kerbela`da yaşanan acının zulmün, gözyaşının ve vahşetin sel olduğu bir dönemin hatırlandığı bir ay olduğunu belirterek, kutsal ayın herkese kutlu olmasını diledi.
Allah`ın insanoğlunu sayısız farklılıklarla ve güzelliklerle yarattığını, aklını özgür kıldığını, ona özerklik tanıdığını belirten Kılıç, farklılığın doğurduğu rekabet, aklın özerkliği ile buluşunca insanoğlunun amansız bir sınavın da muhatabı olduğunu vurguladı.
İnsanlık tarihinin bu sınavın bazen acı sonuçlarıyla bazen de tarifi imkansız güzellikleriyle dolu bulunduğunu ifade eden Kılıç, Kerbela`da yaşananların da bu sınavın en hazin örneklerinden biri ve insanlığın utanç tablosu olduğunu vurguladı.
Bu olayın gönüllerde ve kalplerde bıraktığı acı izlerin onaylanmayan bir tarih bilinci de doğmasını beraberinde getirdiğine değinen Kılıç, şöyle devam etti:
``İnançlar, ideoloji haline dönüştürüldü. Hiçbir araştırma ve bilgilenmeye dayanmadan, duygusal önyargılarla inanç sahiplerini birbirini ötekileştirmek için var gücüyle çalıştı. Kutuplaştık ve bu konuda alabildiğine derinleşerek kin ve nefretin beslediği bir tarih bilinci yarattık. Düşüncelerimize ve inançlarımıza tarihsel kesinlik kazandırarak konuşmadan birbirimizi ötekileştirdik. Vicdanlar sağır ve dilsiz kılındı. Sevgi ve hoşgörü üretilemediği için birbirimize ulaşamadık. Oysa Allah, gönülleri kin ve nefretin evi olarak değil; sevginin, merhametin ve tüm güzelliklerin mekanı olarak yaratmıştı. Gönüller bu tarihi sarmalın işgali altındadır. Yürekleri ve inançları bu işgalden kurtarmadıkça girdiğimiz insanlık sınavından başarıyla çıkamayacağız.``
``İnsanlık onuru ağır yara aldı``
Başkan Kılıç, dünyada hızlanan dini ve mezhebi farklılıkların çok ama çok ciddi ayrışmalara, kaygı verici fay hatlarının oluşmasına yol açtığını işaret ederek, oluşan nefret söyleminin eyleme dönüşerek insanlık onurunun ağır yara aldığını vurguladı.
Dünyadaki İslam coğrafyasına bakıldığında mezhebi farklılık nedeniyle ölüm kusan silahları, camilerde, kilislerde, ibadethanelerde patlayan bombaları İslam inancının onaylamasının asla düşünülemeyeceğini dile getiren Kılıç, ``Bir insanı öldüreni tüm insanlığı öldürmüş gibi kabul eden bir öğretiyle bu vahşeti izah etmek mümkün değildir. Hangi amaç, hangi siyaset, hangi kutsal düşünceler İslam aleminde yaşanan bu sefaletin haklı sebebi olabilir. Bu vahşeti sergileyenlerin hangi cennete gireceklerini doğrusu merak ediyorum`` diye konuştu.
Bir damla petrolün, insandan daha üstün olduğu ve hiçbir insani değer tanımayan bir sürecin yaşandığına dikkati çeken Kılıç, İslam dünyasında yaşanan bu sürecin aktörlerinin, küresel çapta uygulamaya konulan ``İslam dinini itibarsızlaştırma" operasyonunu gerçekleştirdiklerini söyledi.
``Üzücü olan Müslüman dünyasının ve idarecilerinin bu projenin uygulanmasına imkan veren iklime zemin hazırlamasıdır`` diyen Kılıç, bu kutsal günlerin İslam coğrafyasında yaşanan ölümlerin ve göz yaşlarının sona ermesine vesile olmasını diledi.
``Cinneti cennete dönüştürmenin erdemine ulaşmalıyız``
Kılıç, sevgi başta olmak üzere insani değerlerin gücünü esas almadan poziitif hukuk kurallarının topluma onurlu bir hayat sunmasının düşünülemeyeceğini dile getirdi. Hukukun dönüştürücü, ikna ve caydırıcı gücünün bu gerçekte yoğunlaştığını belirten Kılıç, şöyle konuştu:
``Devletin toplumu ideolijik bir eğitimden geçirerek bu değerlere ulaşmamız mümkün olmamıştır. Önerilen bu evrensel değerlerin gücü ve etkisi insanlığın gönül birliği ve bütünlüğünü kurabilecek en önemli kaynaktır diyebiliriz. Devlete düşen görev, ırk, renk, din, mezhep farkı gözetmeden insan olma onuruna sahip herkese bu kaynakları sunabilmektir. Bizler sevginin özgürleştirici, kin ve nefretin tutsaklık olduğunu bir medeniyetin sahipleriyiz. Bu gücümüzü kullanarak yaşadığımız cinneti cennete dönüştürmenin erdemine ulaşmalıyız.``
Özgürlükleri uğruna gözyaşı döken toplum kesimlerini küçük özgürlük rüşvetleriyle oyalama politikalarının gelecekte maliyeti çok yüksek sosyal olayların yaşanmasına sebep olacağına dikkati çeken Kılıç, ``İnsan onurunun zorunlu kıldığı özgürlükler hiçbir hesap yapılmadan ilgisine ulaştırılmalıdır. Sevgiye ve inançlara meydan okuyanların galibiyetine tarih şahitlik etmiyor. Bu tarihi gerçek bize şu cümlenin altını çizdiriyor; (İnsanların sevdiklerine ve inandıklarına karışmayın)`` değerlendirmesinde bulundu.
``Keşke Anayasa Mahkemesi tedavi edebilseydi``
Haşim Kılıç, laiklik anlayışının çağdaş ve evrensel ölçülere doğru hızla dönüşmesinin sorunların çözümünü kolaylaştırdığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
``İnançlar karşısında eşit uzaklıkta duran bir devlet anlayışı yerine, eşit yakınlıkta duran bir devlet anlayışı hakim oluyor. İmkansızlıkta ya da yasaklarda eşitlik değil, imkanların ve özgürlüklerin eşit ve adil dağıtımının hakim olduğu pozitif bir devlet reflkesi gelişiyor. Kalp sınırlarının dışına çıkması yasak olan inançlar yerine hayatın içine girmiş bireysel inançların özgürlük alanları genişletiliyor. Geçmişte inanç ve ifade özgürlüklerini savunanlar çok ağır bedeller ödedi ve ödemeye devam ediyorlar. Öyle ki TBMM`ye başörtüsü ile giren bir milletvekili devlete meydan okumakla itham edilerek, Meclisten kovuldu ve yüzlerce milletvekiline sahip olan partisi kapatılmakla cezalandırıldı.
Daha yakın bir zamanda inanç ve öğrenim özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için TBMM`de 410 milletvekilinin yapmak istediği anayasa değişikliği, 336 milletvekiline sahip olan bir siyasi partini kapatılması için delil olarak mahkemeye sunuldu ve parti kapatılmaktan kıl payı kurtuldu. Bunları şunun için söylüyorum. İnandığı dinsel değerleri değiştirmek için, ikna odalarında gençleri ikna edemeyenleri toplum ikna ederek yaşanan utanç sayfalarını kapatmıştır. Geçmişti demokratik hayatın ağır yara almasına sebep olan bu olayların sonuçlarını keşke Anayasa Mahkemesi tedavi edebilseydi.``
``TBMM`de yaşanan güzelliklerin onurunu tattıran...``
Geçen hafta TBMM`de yaşanan güzelliklerin onurunu tattıran bütün milletvekillerini ve siyasi partileri kutlayıp, onlara şükranlarını sunan Kılıç, şunları söyledi:
``Aynı anlayışın hangi inanç ve düşünceye sahip olursa olsun, terör ve şiddeti çağırmayan, ona bulaşmayan, tüm inanç ve ifade özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılması için sürdürmelerini, yürekten diliyorum. İnanmasak da başkalarının hak ve özgürlük sorunlarına sahip çıkmayı, insan olma onurunu taşımanın gereği olarak kabul ediyoruz.
Bu bağlamda Hz. Ali sevgisine yoğunlaşan Alevi vatandaşlarımızın inanç ve sevgilerini icra etmek istedikleri mekanların sorunları devletin inançlar karşısında eşit yakınlık anlayışı içinde acilen çözülmelidir. Ayrıca bu inancın esasları bilinç altındaki tarihi hatalardan arındırılarak ayrışmayı ortadan kaldıracak bir anlayışla toplumun bilgisine sunulmalıdır.``
Haşim Kılıç, çağımızda hak ve özgürlüklerin artık bir lütuf ya da bağış olmaktan çıktığını, sahibine teslim edilmesi gereken bir zorunluluk haline geldiğini vurguladı.
``Herkesin kendi doğrularını ve kırmızı çizgilerini sorgulama zamanıdır``
Farklılık ve çeşitliliğin tehlikeli gelişme olarak nitelendiği sürece özgürlük alanlarının genişletilemeyeceğine işaret eden Kılıç, şu değerlendirmelerde bulundu:
``Dini, ırkı, mezhebi ya da herhangi bir ideolojinin mensupları kendi dışındakilere ev sahibi edasıyla duruş sergileme hakkına sahip değildir. Hangi farklılığın mensubu olursa olsun bu topraklarda yaşayan 76 milyonun her ferdi bu ülkenin gerçek ev sahibidir. Biz bütün farklılıkların kandilleri değişik olsa da yansıyan ışıklarının aynı olduğuna inanıyoruz. Toplumun yüreğinde ve gönüllerinde oluşan sorunlara ancak bu anlayışla çözebiliriz. Herkesin kendi doğrularını ve kırmızı çizgilerini sorgulama zamanıdır. Ayrışmaya yol açan bir tarih bilincinin sorgulanması ve temizlenmesi bir arada yaşama irademize güç katacaktır.
Din, mezhep, felsefe, hukuk, kültür, sanat, bilgi, ekonomi her neyse bütün bunlar insanlık onurunu yüceltiyorsa azizdir, kutsaldır, saygı değerdir. Bu evrensel değere katkısı olmayan inanç ve düşüncelerin itabarlı olduğundan söz edilemez. Farklılıkların da Allah tarafından yaratıldığı bilincini gözeterek, sahiplerine saklanmadan, çekinmeden, utanmadan, özgürce yaşayabileceği bir iklimi sağlamak hepimizin insanlık görevidir.
Son söz olarak diyeceğim odur ki, hangi inancın, hangi düşüncenin mensubu olursa olsun `güvercin ürkekliği` içinde yaşamaya mahkum edilmesi zalimliktir.``