• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...
Batı'da Nazizim, Doğu'da nükleer ittifak: Faşist Bloğun yükselişi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HABER MERKEZİ-   Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarına yabancı düşmanı partilerin zaferi damga vurdu. Seçim sonuçlarına göre aşırı sağ büyük bir güç kazandı. Fransa’da Marine Le Pen'in aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi yüzde 31,5 oy alarak açık farkla ilk sıraya yerleşti. Almanya'da Neo-Nazi AfD ikinci sıraya yerleşirken, Avusturya'da aşırı sağcı FPÖ seçimlerden lider çıktı. Sonuçlar Avrupa’da deprem etkisi oluşturdu…

Macaristan Başbakanı Victor Orban da iktidardaki Fidesz Partisi'nin zaferini ilan etti. Yunanistan'da Başbakan Kiryakos Miçotakis'in iktidardaki Yeni Demokrasi Partisi AP seçimlerinde lider çıkarken Portekiz’de de seçimi ana muhalefetteki Sosyalist Parti kazandı. İtalya'da sağ koalisyon iktidarının büyük ortağı Başbakan Georgia Meloni'nin partisi İtalya'nın Kardeşleri yüzde 27'den fazla oy alarak birinci sıraya yerleşti.

Avrupa’yı sarsan seçim sonuçlarının ardından Fransa lideri Macron parlamentoyu feshederek seçim kararı aldı, Belçika’da başbakan istifa etti,  Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis, iktidardaki lideri olduğu Yeni Demokrasi'nin (ND) Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde yüzde 33 oy oranı hedefinin altında kalmasının ardından kabine değişikliğe gitme kararı aldı.  Peki, Avrupa’da aşırı sağ neden yükselişte?

AVRUPA’DA AŞIRI SAĞ NEDEN YÜKSELİŞTE?

Merkez sağ Avrupa Halk Partisi (EPP) AP’de 186 koltuk kazanırken, Sosyalistler ve Demokratlar (S&D) 135, Liberal partileri birleştiren Avrupa’yı Yenile (RE) 79, aşırı sağcı Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi (ECR) 73, Kimlik ve Demokrasi (ID) 58, Yeşiller ise 52 sandalye elde etti.

Avrupa’da aşırı sağın yükselişi esasında pandemi süreciyle hız kazandı. Ancak 2008 ekonomik krizi, 2015 yılında Suriye’den Avrupa’ya doğru başlayan yoğun bir göç dalgası, pandemiyle birlikte tekrar bozulan ekonomi Avrupa’daki siyasi dengeyi sarstı. Pandeminin ardından gelen ve henüz toparlanamamış ekonomilere bir darbe daha vuran Rusya-Ukrayna savaşı, Afrika ve Suriye’den yeniden Batı’ya doğru artışa geçen göç dalgası Avrupa’daki göçmen karşıtlığının giderek yükselmesine neden oldu. Ekonomik güvencesizlik ve göçmen sorunu seçmenleri aşırı sağa yöneltti ve AB’nin lokomotifleri olan Almanya ve Fransa’da aşırı sağcılar adeta “tarih yazdı.”

 Corriere della Sera gazetesi, seçim sonuçlarını "Meloni kazanıyor, Macron çöküyor" başlığıyla gördü. Macron’un Nisan ayındaki AP seçimleri öncesinde yaptığı konuşmasındaki “Avrupa’mız bugün ölümlüdür. Ölebilir, bu yapacağımız tercihlere bağlıdır” ifadeleri adeta bugünün habercisiydi.

Brexit ile kopan İngiltere’den sonra Fransa da Marine Le Pen de Fransa’nın ‘bağımsızlığına’ mı hazırlanacak? John Lichfield'e göre Fransa’daki seçim kararı AB’nin de kaderini belirleyecek. Macron’a yenilgi yaşatan ve başbakanlık koltuğuna oturmaya hazırlanan Bardella, seçim kampanyasını ulusal sınır kontrollerini artırmak ve AB iklim kurallarını geri çekerek göçmenlerin serbest dolaşımını sınırlamak üzerine yürüttü.  Ulusal Birlik Partisi artık AB'den ve Euro bölgesinden ayrılmak istemiyor ancak zayıflatmayı amaçlıyor…

 AZINLIKLARI ZOR GÜNLER BEKLİYOR

Hiç kimseyi ayırt etmeden mültecilerin tamamını evlerine göndereceklerinin sözünü veren Le Pen, Aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif’in (AfD) ‘tersine göç’ planı Avrupa’da özellikle azınlıklar için zor günlerin ilanı. Aşırı sağcı marjinal grupların göçmenlere karşı olası şiddet eylemleri nedeniyle göçmenlere yönelik ‘yasal’  önlemlerin artacağını gösteriyor.

 

MERKEZ SAĞ AŞIRI SAĞA YENİLDİ

AP’deki seçimlerin ardından en dikkat çekici olan göç karşıtı söylemleriyle zafer elde eden aşırı sağ ile merkez sağın aynileşme ihtimali. Liderlik koltuğunu aşırı sağa kaptıran merkez sağın  politikalarının aşırı sağ ile benzeşmesi  Avrupa’da dengelerin tamamen değişeceği anlamına gelecek. Tablo öylesine korkutucu ki aşırı sağın zaferinden sonra sol partilerde bile göçmen karşıtı sloganların gündeme gelmesi bekleniyor…

Avrupa’daki aşırı sağ partilerin yakın bir döneme kadar Putin yönetimi ile yakın ilişkilerde bulundukları biliniyor. Öyle ki söz konusu yapılanmaların Rus bankalarından krediler aldığı ortaya çıkmıştı. Liderlerin, model yönetim olarak Rusya’yı örnek aldıkları da bilinen bir gerçek. Ancak Rusya’nın askeri harekatının Avrupa güvenliğini tehdit eden noktaya ulaşması üzerine Rusya’ya karşı oluşan karşıtlık aşırı sağı da görünürde politika değişikliğine itti… Aşırı sağcı partiler  Rusya’ya karşı Batı silahlarının kullanılmasını ve Ukrayna’nın garantörü olmayı istemiyor ancak güvenlik endişelerini de tamamen ötelemiyor.

Avrupa’da başlayan değişim rüzgarına karşı birlik ruhunu Rusya üzerinden konsolide etmeye çalışan Fransa lideri Macron Ukrayna için gerektiğinde askeri seçenek kartını masaya koyduğunda Aşırı sağcı lider Le Pen’in  ‘Fransa’yı savaşa sürüklemeye çalışıyor’ suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Ukrayna konusunda AP’de zafer elde eden aşırı sağın ortak bir tutum belirlediğini söylemek zor.  Macaristan Başbakanı Orban'ın Fidesz Partisi Ukrayna'ya destek olmayı reddederken, ECR ise Kiev'in güçlü destekçilerinden birisi. Aynı farklılık temel sorunlar için de geçerli. AfD ile İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin İtalya'nın Kardeşleri’nin  (Fdl) politikalarında göç karşıtlığını öncelerken, Fransa’daki Ulusal Birlik (RN) ise AB karşıtlığına odaklanıyor.  Ortak tutum olmayışı aşırı sağın güçlü bir konsensüs oluşturmasını önlüyor. Ancak ABD’nin lokomotifi haline gelen NATO’nun askeri maceralarına karşı tutum, göç karşıtlığı ve Ukrayna’ya yönelik pasif tutum aşırı sağı özellikle kitleler için cazip hale getiriyor. Elbette Merkez sağın da politikalarını ve söylemlerini bu yönde revize etmesine de…

Avrupa’da aşırı sağın yükselişine paralel olarak Müslümanlara karşı başlayan yaptırımlar, başörtüsü yasakları, ırkçı politikalar merkez sağın aşırı sağın kalıbına girmeye çalıştığının somut göstergesiydi aslında. Son sonuçlarla özellikle azınlıklara karşı benzer hatta daha sert uygulamaların devreye gireceği öngörülüyor…

Avrupa’nın ardından ABD’yi de kritik bir seçim bekliyor. ABD’de Trump’ın, Avrupa’da aşırı sağın zaferi Putin’in altın çağ hayalinin önündeki engelin kalkması anlamına mı gelecek yoksa Afrika’yı üs haline getiren ve Batı’yı eski sömürgelerinden kovan Rusya ile Batı bu kez farklı bir sahada mı karşı karşıya gelecek?

Rusya lideri Putin ABD düşmanlarını silahlandırma taahhüttü kapsamında Kuzey Kore ve Vietnam’ı ziyaret ederken, Güney Çin Denizi'nde Filipinler ile Çin arasında gerilim hızla devam ediyor.  Rusya ile Kuzey Kore arasında “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması” NATO’yu tekrar alarm durumuna geçirirken  Avrupa’daki mevcut tablo ise dünya siyasetini yeniden dizayn edecek gibi duruyor. Doğu’da Rusya’nın öncülük ettiği yeni cephe  Aşırı sağı, Batı’nın Çin ve Rusya karşıtı doktrinine uygun hareket etmeye zorlayacak.

TÜRKİYE BATI’DAN KOPUYOR MU?

Türkiye son bir yıldaki ekonomi politikaları doğrultusunda AB’ye yönelik yeni bir adım attı. Ancak Avrupa’da aşırı sağın hakimiyeti Türkiye’nin önündeki engelleri artıracak gibi duruyor. Muhtemel öngörülerden biri de aşırı sağın benimsediği ideoloji ve politikalar da AB’yi  uzun vadede zayıflatacak olması…Yine de radikalleşmenin artacağı Avrupa’da Türkiye ile ilgili önlerine gelecek her konuya olumsuz yaklaşılacağı muhtemel gibi duruyor, Türkiye’nin AB ile özellikle vize ve mali yardımlar konusunda sorunları artacak..

Batı ile Rusya arasında sıcak çatışma ihtimali artarken, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin ziyareti sırasında dile getirdiği, Türkiye'nin BRICS grubu ile işbirliğini geliştirmek istediğine ilişkin açıklamaları, Rusya’nın, Türkiye’nin olası BRICS üyeliğini memnuniyetle karşılayacağına yönelik beyanı büyük önem taşıyor.  Çin ile yoğunlaşan ilişkileri Türkiye’nin yeniden şekillenen dünya düzeninde Batı’dan kopmasa da denge siyasetinde Batı’ya olan bağımlılığı azaltmaya yönelik bir strateji izlediğini gösteriyor…  

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir