• DOLAR 32.534
  • EURO 34.955
  • ALTIN 2438.668
  • ...
İttihat ve Teraki ile Pkk Üzerine analojik Bir Okuma
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Siracettin Aslan / Doğruhaber / Araştırma
 
Pkk’nin, zihinsel ve ideolojik örgütleme biçimine ilişkin birkaç kelam etmek, zaman ve mekânın konjonktürel şartlarını esas alındığında elzem görünmektedir. Bilinen bir hakikat tasavvuru olarak beşer endeksli bütün düşünsel fikir akımlarının, hâlihazırda ve geleceği ilişkin siyasal ve düşünsel söylem düzeyinde kendilerini gerçekleştirmek için tarihsel arka planının olduğu muhakkaktır. Bu çerçevede varolma gayretinde olan bu fikir akımlarını bilmek ve bu bilme ekseninde bir pozisyon almak, tarihte ve günümüzde de canlılığını koruyan benzer fikir akımlarını tahlil edilmesi varsayılan geçerli bir yöntemdir. Bu bakımdan Pkk’yi tanıma ve buna bağlı olarak bir vasat seyri belirleme konusunda, Jön Türklerden süre gelen İttihat ve Terakki cemiyeti iyi bir örnektir. Öyle ki bu akımın önemli özelliği de, aynı coğrafyada varlık göstermiş olması ve kalıntılarının günümüzde de varlığını devam ettirmesidir.

İttihat ve Terakki geleneği, Osmanlı’da siyasi, iktisadi ve toplumsal alanda meydana gelen problemleri aşmanın esas yolunun ‘batılılaşmakla’, ‘çağdaşlaşmakla’ ve ‘muasırlaşmakla’(!) mümkün olabileceğini hipotetik (varsayımsal) teoriler iler sürmekteydi. Bu teorilerin inşa edilmesi ve toplumsal sahaya uygulanması, İttihat ve Terakki akımının cüz-i iradesine bağlı değildi. Dr. Hüsamettin Arslan’ın doktora tezi olan Epistemik Cemaat adlı eserinde ifade ettiği gibi, bu akım, Londra, New York, Berlin ve Paris Merkezli bir ‘uydu merkez’ görevini görmekteydi. İttihat ve Terakki, burada, kendinden müstakil bir yapı olmamakla birlikte yönlendirimi de kendinde olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda İttihat ve Terakki ile Pkk arasında yapılacak bir analojiye gelindiğinde, sanırım bir vesikaya, hüccette bile gerek yoktur. Pkk, İttihat ve Terakki örneğindeki gibi her ne kadar yerli gibi görünse de, Avrupa’da, ermeni komiteleri bünyesinde örgütlemiş olmakla birlikte dağ kadrosunda ele geçirilen örgüt mensuplarının etnik kimliklerine ve yukarıda sözü edilen merkezlerle olan dâhili ve harici bağlantılarına bakıldığında “uydu merkez” hükmünde olduğu, açık-seçik bir şekilde fark edilecektir. Öte yandan Pkk’nin en çok dilendirdiği söylem, “demokratik toplum”, özgürlük”, hak ve hürriyetler” alanına ilişkin ifadelerdir. Ancak sergilenen tutum, hep aksini göstermiştir. İttihat ve Terakki’nin tarihine baktığımızda, toplumsal alanda dilendirdiği modern toplum söylemi, kültürel olanları yozlaştırmakla sınırlı kalmıştır. Cumhuriyet tarihi, bu yozlaştırmaya güzel örneklemdir. Bu bakımdan ittihat ve Terakki ile Pkk arasında, hiçbir farkın olmadığını rahatlıkla söylenebilir.

Kendi için kendinden olmayan İttihat ve Terakki cemiyeti, materyalist ve pozitivist düşünceden beslenerek yeni bir dünya tasavvuru ve buna bağlı olarak yeni bir toplum inşa etme gayretine girmişti. Bu gayeyi gerçekleştirmek ve sosyolojik olarak taraf bulmak için, mazileri cürümlerle dolu olan Hülagu Han ve Cengiz Han gibi kahramanlarının(!) yanı sıra yeni yerli ve yabancı lider/ler tayin ettiler. Bu liderler tayin edilirken, tevhidi düşünceyle özdeşleşen Türk âlimlerini fikri saplantıdan ötürü ya görmemezlikten geldiler, ya da yeni mefkûrelerine hizmet edecek düzeyde işlemeye çalıştılar. Aynı şekilde Pkk’nin kuruluşundan günümüze kadar ki, hareket seyrine ve dinamiklerine bakıldığında, benzer bir örgütlemesi söz konusudur. Nitekim Pkk, “Demirci Kawa” ve “Efsanesi”nden mitler edinmekle birlikte yerli ve yabancı düşünce ve aksiyon adamlarını rehber edinmektedirler. Sosyolojik olarak taraf toplama için de, dikte edilen sahte lider ve kahramanların yanı sıra toplumun zihinlerinde canlılığını koruyan İslami düşünceyle özdeşleşen âlimleri de yüzeysel düzlemde, zaman ve mekâna bağlı olarak işlemeye çalıştılar, çalışıyorlar. Öyle ki, bunun için sivil dernekler bile kurdular.

Öte yandan İttihat ve Terakki akımı, toplumun dini ve kültürel değer yargılarından arındırmak için “Kurban” ve “Ramazan Bayram”ı yerine Ergenekon bayramını ileri sürerken; diğer taraftan Müslüman toplumun kıblesini Kâbe’den Orta Asya’ya çevirme eğiliminde bulundular. Pkk ise, İttihat ve Terakki gibi, Müslüman toplumu dini değerlerden koparmak için Müslümanların büyük bir teveccühle karşıladıkları her iki bayram yerine, Demirci Kawa Efsanesindeki mitolojiyi modernizasyondan geçirerek Newroz bayramını kutlamaktadırlar. Aynı şekilde kıble ile ilgili olarak da, Kürtlerin, kıblesinin Kâbe olmadığını, Zerdüşt’ün “Avesta”sına dayanarak kıblelerinin ‘roj’(güneş) olduğunu fikri beyanlarından öğrenmekteyiz.

Kısaca ele aldığımız İttihat ve Terakki teşkilatında yer alan aydınlar(!), her ne kadar irsi olarak ortaya çıktığı coğrafya ile bağları olsalar da, zihni olarak doğdukları toplumun gelenek ve değer algısından uzak olduklarından; o toplumun asli unsurlarının olmadığını ifade etmek mümkündür. Çünkü mekân ve zaman bağlamında bir topluma olan aidiyet bağları ve bu bağlar ekseninde varoluşun gerçekleştirilmesi demek, o toplumun değer ve kültür yüklü düşüncesine saygı duymak ve ona göre düşünsel eylemlerde bulunmakla sağlanır. Bu çerçevede ne İttihat ve Terakki, Türkistan’ıydı; ne de Pkk, Kürdistan’ıdır. Pkk’nin, toplumsal alanda niceliksel açıdan örgütlü varlık gösterse de, dünya mefkûresinin niteliksel açıdan marjinal olduğunu, toplumun kültür ve değer algısından çıkarmak mümkündür.

Pkk, ithal edilen dünya mefkûresini Kürtlere dayatmak için her manifestosunda Kürdistan’i olduğunu söyleyerek sosyolojik olarak taban kazanma çabasındadır. Oysaki Kürdistan’i olmak, Kürt toplumuna esas düşünce rengini veren ve belirleyen hayat tarzıyla barışık olmaktır. Kürdistan’i olmak, 9. asırdan günümüze kadar gelen, Ebu’l-iz el Cezeri’den yakın tarihin ulemalarından olan Şeyh Said’in ve Said Nursi’nin mirasına sahip çıkmaktır. Kürdistan’i olmak, F.Engels ve Karl Marks’ın temelini attığı ve Stalin ve Lenin’in uygulamaya çalıştığı kominal bir hayat felsefesini paylaşmak demek değildir. Aynı şekilde Kürdistan’i olmak, dinsel öğelerin hayattan kopartılıp Marks’ın “1944 Elyazmaları”nı ve Marks ve F.Engels tarafından hazırlanan “Komünist Parti Manifestosu”nu topluma enjekte etmek değildir. Bütün bunlarla birlikte Kürdistan’i olmak, kardeşi kardeşe vurdurmak değil, beraber huzur ve refah dolu İslami bir hayat idame etmektir.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir