Başörtüsü Eylemleri`nde Bu Hafta
Batılı Zihniyet İslam Dünyasına çare sunamaz
Sakarya’daki 424. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde ABD’nin Ortadoğu için yeni planlar uygulamaya çalıştığına dikkat çekilerek batılı zihniyetin İslam dünyasının dertlerine çözüm olamayacağı belirtildi
Sakarya’daki adalet ve özgürlükler eylemlerinde 424. hafta geride kaldı. Platform adına Diriliş Saati Dergisi’nden Muhammed Emin Duman’ın okuduğu basın açıklamasında ABD’nin Ortadoğu’da yeni planları devreye sokmaya çalıştığına dikkat çekildi. Konuyla ilgili olarak Duman, “Mısır’daki darbe ile başlayan, Tunus’ta sosyal ve siyasi kargaşa şeklinde devam eden yeni süreç Amerika’nın ılımlı İslam tercihini değiştirmeye başladığının işaretlerini veriyor. Amerika’nın bu yeni tercihinin Türkiye’ye yansıması da gezi olaylarına destek, Suriye konusunda Türkiye’nin yalnız bırakılması, Hakan Fidan ile ilgili son yazılıp çizilenler şeklinde tezahür ediyor. Amerika’nın yeni gelişen tercihi nedir sorusu epeyce irdelenmeye muhtaç… Ancak en yalın şekliyle şunu ifade edebiliriz; serbest seçimlerin söz konusu olduğu İslam ülkelerinde daha seküler yönetimlerin iş başına gelmesini destekleyen, monarşik yönetimlerin söz konusu olduğu ülkelerde de Amerika ve batı ile barışık olmak kaydıyla bu yönetimlerin devam etmesini destekleyen bir tercih öne çıkmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle; İslami motiflerle süslenmiş liberalizm olarak tanımlayabileceğimiz ılımlı İslam ideolojisi, Amerika tarafından yeterince kullanıldıktan sonra çöpe atılma tehlikesi ile karşı karşıyadır.” dedi.
Muhammed Emin Duman, batılı zihniyetin İslam dünyasındaki sorunlara çözüm getirmeyeceğini ifade ederek, “Bu son süreç bir kez daha ders almayı gerektiren sonuçlar üretmiştir. Batı medeniyeti karşısında yenilgiyi kabul eden ve uzlaşmayı kaçınılmaz gören ılımlı İslam ideologları ve pratisyenleri öngördükleri ve uygulamaya çalıştıkları paradigmanın çökmeye başladığını görmelidirler. “Bir elime ayı, diğer elime güneşi verseniz yine de davamdan taviz vermem” diyen bir peygamberin ümmeti olarak, daha ne kadar Amerika’ya ve batılı yandaşlarına taviz vererek yaşayacağız? Amerika ve batılı yandaşları ile daha ne kadar efendi- köle ilişkisini sürdüreceğiz? Gelinen noktada, Amerika ve batılı yandaşlarının halkların derdine hiçbir şekilde deva olamayacağını, aksine girdikleri yere benliklerini yansıtan fitne ve fesadı da götürerek halkların başına bela olacaklarını gözlemlemeliyiz. Bir ülkede gerçek bir devrimin halkların kendi iradesiyle gerçekleştirilebileceğini görerek, emperyalist güçlerden medet uman bir anlayışı kesinlikle reddetmeliyiz.” dedi.
424. Hafta Basın Açıklaması
ILIMLI İSLAM PARADİGMASININ ÇÖKÜŞÜ!
MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden yürütülen örtülü operasyon geçtiğimiz haftanın ana gündem maddesi oldu.
Mısır’daki darbe ile başlayan, Tunus’ta sosyal ve siyasi kargaşa şeklinde devam eden yeni süreç Amerika’nın ılımlı İslam tercihini değiştirmeye başladığının işaretlerini veriyor.
Amerika’nın bu yeni tercihinin Türkiye’ye yansıması da gezi olaylarına destek, Suriye konusunda Türkiye’nin yalnız bırakılması, Hakan Fidan ile ilgili son yazılıp çizilenler şeklinde tezahür ediyor.
Amerika’nın yeni gelişen tercihi nedir sorusu epeyce irdelenmeye muhtaç… Ancak en yalın şekliyle şunu ifade edebiliriz; serbest seçimlerin söz konusu olduğu İslam ülkelerinde daha seküler yönetimlerin iş başına gelmesini destekleyen, monarşik yönetimlerin söz konusu olduğu ülkelerde de Amerika ve batı ile barışık olmak kaydıyla bu yönetimlerin devam etmesini destekleyen bir tercih öne çıkmaya başlamıştır.
Diğer bir deyişle; İslami motiflerle süslenmiş liberalizm olarak tanımlayabileceğimiz ılımlı İslam ideolojisi, Amerika tarafından yeterince kullanıldıktan sonra çöpe atılma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Bu son süreç bize bir kez daha ders almayı gerektiren sonuçlar üretmiştir. Batı medeniyeti karşısında yenilgiyi kabul eden ve uzlaşmayı kaçınılmaz gören ılımlı İslam ideologları ve pratisyenleri öngördükleri ve uygulamaya çalıştıkları paradigmanın çökmeye başladığını görmelidirler.
“Bir elime ayı, diğer elime güneşi verseniz yine de davamdan taviz vermem” diyen bir peygamberin ümmeti olarak, daha ne kadar Amerika’ya ve batılı yandaşlarına taviz vererek yaşayacağız? Amerika ve batılı yandaşları ile daha ne kadar efendi- köle ilişkisini sürdüreceğiz?
Ilımlı İslam’ı ana eksen olarak alan Ak Parti ve muhtelif sivil toplum kuruluşları ile cemaatler, bu konudaki yanılgılarının farkına vararak bir an önce Allah’ın sınırlarını çizdiği Gerçek İslam’a dönüş yapmalıdırlar. Aksi takdirde Amerikan emperyalizminin oyuncağı olmaktan kurtulamayacaklardır.
Amerika’nın Libya’ya yönelik olarak gerçekleştirdiği Şafak Yolculuğu Operasyonu’nun üzerinden iki sene geçti. 20 Ekim 2011 tarihinde Kaddafi’nin ölümüyle ve Sirte’nin muhaliflerin eline geçmesiyle sonuçlanan Libya ayaklanması, beraberinde birçok hezeyanı getirdi.
Girdiği her yerde sadece kan ve gözyaşı bırakan Amerika ve yandaşları, Libya’yı 7 ay boyunca bombalayarak 50 bin insanın ölümüne sebebiyet verdiler. Emperyalist müdahale sonrasında gelen sözde devrim, Libya’yı yerle bir etti. Amerika ve müttefikleri Libya’nın petrol kaynaklarının %50’sini alırken, geriye kalan %50 petrol ise bölgeyi kabileler arası bir çatışma arenası haline getirdi. Kabileler arasında petrol için yaşanan çatışmalar ülkeyi bölünmenin eşiğine getiriyor. Libya; Trablus, Sireneyka ve Fizan olmak üzere fiilen üçe bölünmüş durumda… Daha bundan iki gün önce ülkenin kuzeydoğusundaki Brega bölgesi, bazı gruplar tarafından özerk bölge ilan edilerek, 24 bakanlı bir hükümetin kurulduğu deklare edildi.
Öte yandan Libya’daki sözde devrimin 2.yıldönümü münasebetiyle ülkede kutlamaların yapılmaması, Libya halkının nasıl bir çıkmaza sürüklendiğini gözler önüne seriyor. Bu gerçeklik, batının ihraç ettiği suni özgürlük ve demokrasinin Libya’yı her geçen gün daha bir felakete sürüklediğini ve akan kanın daha da büyümesine yol açtığını gösteriyor.
Gelinen noktada, Amerika ve batılı yandaşlarının halkların derdine hiçbir şekilde deva olamayacağını, aksine girdikleri yere benliklerini yansıtan fitne ve fesadı da götürerek halkların başına bela olacaklarını gözlemlemeliyiz. Bir ülkede gerçek bir devrimin halkların kendi iradesiyle gerçekleştirilebileceğini görerek, emperyalist güçlerden medet uman bir anlayışı kesinlikle reddetmeliyiz.
Diriliş Saati Dergisi
TBMM`DE BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK, HALA 3-5 BİTİK ATATÜRKÇÜDEN Mİ KORKUYORSUNUZ?
445.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
HABER:
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun, İzmit İnsan Hakları Parkı , Özgürlük Meydanında yaptıkları, 9.yıl, 445. hafta basın açıklamasının konusu, TBMM`nin, halkın meclisinin Kemalist anlayışın baskılıyla hala bayan milletvekillerinin başörtüleri ile görev yapmasına elverişili duruma getirilmeyişiydi. Bunun bir insan hakları ihlali olarak değerlendiren İnsan Hakları Savunucuları Derneği, bu haftaki basın açıklamasında bayanlara başörtüleri ile milletvekili seçilebilme, TBMM`de görev yapma ve belediye başkanı seçilme hakkının verilmesini istedi. Basın açıklamasını İnsan hakları Savunucuları Derneği hanım kolları başkanı Sevil Akbaş yaptı.
BASIN AÇIKLAMSININ TAM METNİ:
Değerli halkımız ve basın mensupları, Türkiyeli kadınlara, seçme ve seçilme hakkının Avrupa`dan önce verildiği konusu sürekli gündeme taşınır, minnet göstergesi olarak her sene 5 Aralıkta, anlatılanları işitemeyen!, heykellere çelenkler bırakılır, minnet dolu sözler edilir. Kadınımızın ne kadar şanslı olduğundan!, bahsedilir. Bu tamamen bir aldatmacadır. İnsan hakları ihlalleri ve ayrımcılık üzerine kurulan faşist CHP diktası, 90 seneden beri kadınlarımızın %65’ni oluşturan başörtülü kadınlarımıza siyaset alanındada ayrımcılık yapmaktadır. 5 Aralıkta kadınımız seçme ve seçilme hakkı kazandı derken, bir yalan herkesin gözünün içine baka baka söylenir. Bu hakkı kazanan sadece başı açık kadınlardır. Faşist CHP anlayışı ve Kemalist düşünce sahipleri, laikliğe aykırı bahanesiyle bu ülkede başörtülü kadınların, milletvekili, belediye başkanı olmasına engel olmakta, Seçim Kurulları adayların başörtülü resimlerini kabul etmemektedir.
İnancı gereği başını örten ve başörtülü olarak meclise girmek isteyen Merve Kavakçıya Kemalist anlayış sahiplerinin uyguladığı ilkel ayrımcılığı tüm Türkiye ekranlarda gördü. Meclise başörtülü olarak gelen Merve Kavakçıya, zamanın başbakanı Bülent Ecevit`in, “bu kadına haddini bildirin, atın dışarı” diyen, ceberrut sesi hala kulaklarda çınlamaktadır. Merve Kavakçıyı halk seçmedi mi?, siz kim oluyorsunuz da demokratik seçimle meclise gelen insanları, ayrımcılık yaparak halkın meclisinden kovuyorsunuz?.Hani Türkiyeli kadına seçilme hakkı verilmişti?, yalancısınız, sahtekarsınız !, herkesin gözüne bakarak ayrımcılık yapıyor, yalan söylüyorsunuz.
Sene 2013, ne yazık ki hala bu ülkenin kadını mecliste başörtüsü ile görev yapma hakkına sahip değildir. İnsan hakları derneği olarak hükümeti, bu insan hakları ihlaline son vermesi için acil göreve çağıyoruz. Kanun, anayasa, yönetmelik’mi değiştireceksiniz?, tüzük mü çıkartacaksınız?, ne yapacaksanız yapın, bu insan hakları ihlaline son verin. Başörtülü kadınlar, başörtüleriyle mecliste görev yapmak istiyor, siyaset yapmak, belediye başkanlığı yapmak istiyor, bunların derhal önünü açın. İlkel çağdışı Kemalist anlayış sahiplerinin keyfi böyle istiyor diye, başörtülü kadınları eve hapsetmeye hakkınız yoktur.
Üzülerek görüyoruz ki bu ayrımcılığı yapan, kanunlardan önce partilerdir. Böyle bir yasak olmadığı iddia ediliyor. Fakat Hiçbir parti cesaret edipte başörtülü milletvekili ve belediye başkanı adayı gösteremiyor. Dışarıda başını örten bazı vekiller, meclise başı açık giriyor, partileri sahip çıkmıyor, bu haksızlığa tepki koymuyor. “Onlar ürkek, biz erkek, başörtüsünü biz çözeriz” diyenlerin, meclise giren milletvekillerinin başörtüsünü çözerek, başı açık görev yaptıklarını, başörtüsünü gerçekten de çözdüklerini !, hep beraber gördük.Daha ne kadar bitmiş 3–5 Atatürkçü dinozorun ve faşist, yasakçı, din düşmanı CHP anlayışının baskıları altında bu halk inim inim inleyecek? Bu belediye seçimlerinde başörtülü belediye başkanı adayları görmek istiyoruz. Mecliste başörtülü milletvekili görmek istiyoruz. Kadın kotasından bahsediyorlar, bu ülkenin kadını % 65 başörtülü ise, başörtülü kadın adaylar seçilebilecekleri sıradan aday gösterilmelidir.
Partiler başörtülü aday göstermiyorlarsa, hala 3-5 bitik Atatürkçüden korkan, halkının uğradığı haksızlığın tepki koymayan, faşist CHP ideolojisine boyun eğen partilere, --- halkımızı oy vermemeye davet ediyoruz. ---Önümüzdeki günlerde yapılacak belediye başkanlığı seçimlerinde adaylarının arasında başörtülü 1 tane dahi aday olmayan partilere halk olarak oy vermeyin. Bu seçim yarışında başörtülü aday gösteren partilerin, diğerlerine fark atacağını iddia ediyoruz. kazanmak istiyorsanız başörtülü aday gösterin. Bu halkın, yasakçı CHP anlayışına tepki oyları, ona seçimi kazandırmaya yeter. Basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
26 EKİM 2013 TARİHLİ 403. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Değerli katılımcılar! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Bilindiği gibi dokuz günlük bayram tatili ertesi Türkiye kamuoyu; evde yalnız bırakıldığı için ölen 2,5 aylık bebek haberi ile çalkalandı. Kocaeli’nin Gölcük İlçesi’nde öğretmenlik yapan 35 yaşındaki Seçil M. D. gayri meşru bir ilişki sonucu doğan bebeğini evde yalnız bırakarak, dokuz günlük bayram tatilinde memleketi Adana’ya gitti. Tatil dönüşü hastaneye götürdüğü çocuğunun üç gün önce açlık ve susuzluktan öldüğü anlaşıldı. Bu olay üzerine medya dünyası ikiye ayrıldı. Bir kısım medya olaya “Cani Anne” kolaycılığı ile yaklaşarak dramdan reyting devşirmeye çalışırken, bir kısım medya aydını da öğretmen anneyi savunan psikolojik, sosyolojik yorumlarla ahkâm kesmeye devam ediyorlar. Kimi yazarlar ise, tek suçlunun o kadın olmadığını; aile baskısı, kadına şiddet ve töre cinayetlerinden bahisle kürtajı yasaklama çalışmaları yüzünden kabahati hükümetin üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Aynı bebek altı ay önce anne karnında kontrollü olarak öldürülse daha insancıl bir cinayet mi olacaktı? Bu olay da Türkiye’de gündem olan diğer olaylar gibi sadece sonuçları üzerinden tartışılmaya devam edecek. Oysa şimdi bütün yetkililerin, akil adamlar denilen aydın ve düşünürlerin ve bilhassa toplumun önderlerinin; bu gibi olaylara sebep olan etkenlerin neler olduğu üzerinde düşünme, çalışma ve çözüm bulma sorumluluğu vardır.
Bizler; aç ve açıkta kalanlara kendi kimliğini gizleyerek yardım etmenin yollarını bulmuş, göç edemeyen yaralı göçmen kuşlar için vakıflar kurmuş, hayırlı evlat yetiştirmeyi ibadet bilen annelerin olduğu bir medeniyetten geliyoruz. Daha sonra bilhassa Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yönetici kadro kendi dinimiz, manevi değerlerimiz ve adetlerimize karşı adeta savaş açarak yeni nesillere modern (!) batılı kadınları örnek olarak sundular. Artık kadın aile ve koca baskısından kurtulmalı, iş hayatına atılmalı Avrupai kıyafetler giymeli ve erkeklerle eşit olmalıydı. Bu sloganlarla tesettüre savaş açıldı, gençler flörte özendirildi, evlilik kurumu hor görülerek evlilik dışı ilişkiler teşvik edildi. Bu gün liselerde genç kızlar ve erkekler rahatça flört edebiliyorlar. Bu durumu eleştirmeye bile kimse cesaret edemiyor. Ama aynı yaşlardaki gençler evlendikleri zaman (başta aileden sorumlu bakan olmak üzere) kıyamet kopartılıyor. Malum medyada zina aşk diye teşvik edilirken belediyenden evlenme cüzdanını almadan dini nikah kıydıran çiftler zina suçlamasıyla cezaevine konulabiliyor. Artık günümüzde çocukları anneleri değil, modern çocuk çiftliklerinde bakıcıları büyütüyor. Çocuk bakımı çalışan kadına yük olduğu için ülkenin nüfusu hızla yaşlanmaya başladı. Kadınlar ucuz işgücü olarak sömürüldükleri gibi her türlü tacize, aldatılmaya açık özgürce (!) yaşıyor. Gölcükte ölen 2,5 aylık çocuğun hikayesi kamuoyuna yansıyanlardan sadece biri. Her gün yaşanan binlerce dramı görüp duymadığımız için yaşanmamış sayarak kendimizi kandıramayız. Bugün örnek aldığımız batıda aile kurumu çökmüş, gençler alkol ve uyuşturucu batağına saplanmış, intihar ve cinnet sıradan olaylar haline gelmiştir. Batının bu durumu görüldüğü halde hâlâ batıyı taklit ederek, çağdaş uygarlık nutukları ile yanlışta ısrar etmek, gelecek nesillerimizi de aynı belalara bilerek mahkum etmek demektir. Gölcük’teki Seçil öğretmenin dramı, doksan yıldır uygulanan cumhuriyet döneminin kadın ve eğitim politikalarının iflasının adeta sembolüdür.
Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU