• DOLAR 34.66
  • EURO 36.552
  • ALTIN 2941.424
  • ...
İki münafık tipi ve iki nifak sebebi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Doğruhaber/ Haber Merkezi

Hamd, Âlemlerin rabbi olan Allah’a; salat ve selam, Resulullah’a ve ashabına olsun.

Nifak, olduğu gibi görünmemek veya göründüğü gibi olmamaktır.

Zahiri batınını, batını zahirini tekzip etmektir. İkiyüzlülüktür/çok yüzlülüktür.

Münafık; asıl kimliğini saklı tutan, kimi zaman mecburiyetten kimi zaman çekememezlikten kimi zaman da şer güçlerin emrinde hareket ederek ihanet etmek için Müslümanların arasına karışıp onların birlik ve dirliklerini, emniyet ve uhuvvetlerini bozmaya çalışan kişidir.

Münafık; akrep niyetli, yılan dilli ve çakal tiplidir. Göğüs göğüse mertçe çarpışmak, mücadele etmek yoktur onun ideolojisinde.
Amacına ulaşabilmek için her yolu mubah görür. İstediğini elde edebilmek için girmeyeceği kalıp, davranmayacağı şekil yoktur.
Münafığı nifaka iten en önemli sebeplerden ilki yönetici olma sevdası, ikincisi servet aşkıdır. Toplumsal dışlanmışlık, sosyal konumunu kaybetme korkusu bu iki sebebin saikidir. Tarihte otorite ve servet nifakını temsil eden iki münafık tipi meşhurdur. Bunların ilki Karun’dur.

Karun, rivayetlere göre önceleri Hz. Musa’yı (AS) ve onun getirdiği ilahi mesajı tasdik eden biriydi. Sahip olduğu servetin içinde bulunduğu mahzenlerin anahtarları, develeri zorlayacak düzeyde ve çoğunluktaydı.

Sosyal adaletin temininde belirleyici bir ilke olan zekât emri kendisine geldiğinde yüzünü ekşitti ve hoşnut olmadığını gösterdi.

Siyonizmin tarihteki mümessillerinden Karun, kazandığı malın kendi el emeği ve aklıyla olduğunu söyleyip zekât vermekten kaçındı. Böylelikle İsrailoğulları’nın bildik oyunları devreye girdi. Az önce tasdik ettiğini tekzip etmeye başladı. Soğanı bıldırcına, sarımsağı kudret helvasına tercih eden bu düşünce sahipleri, üç kuruş için peygamberlerine zina isnadında bulunmaya başladılar. Avenesiyle birlikte Karun, bu iftirayla Hz. Musa’yı (AS) kavmin içinde küçük düşürmek istiyordu. Neticede Karun, bu fitnesinden dolayı yerin dibine geçirildi.

İkincisi Ubey İbni Selül’dür. Onun nifak atakları, Resulullah’ı gerçekten çok üzmüştür. İbni Selül’ün Resulullah’a diliyle verdiği zarar, müşriklerin kinleri gereği yaptıkları eziyetten daha ağırdı.

İslam, Evs ve Hazrec kabilelerinin kalplerinden düşmanlığı atıp yerine kardeşlik tohumlarını attıktan ve Resulullah o tohumları ilahi öğretiyle yeşerttikten sonra İbni Selül’ün tacı takılmadan düştü ve tahtı oturmadan sallandı/kırıldı.

Resulullah (AS) Medine’ye hicret etmeden evvel İbni Selül mezkûr iki kabilenin başına kral olarak geçirilecekti. Ancak İslam’da, Hıristiyanlar’da olduğu gibi “Tanrının hakkı tanrıya, Sezar’ın hakkı Sezar’a” anlayışı/düşüncesi yoktu. Allah (CC)’ın kendisini terbiye ettiği Resulullah (AS), dini otorite olduğu gibi siyasi otoriteydi aynı zamanda.

İslam da zaten siyasetin ta kendisiydi. Resulullah’ın devlet başkanlığına, komutanlığına ve imamlığına kimse ses çıkaramadı bu yüzden.

Gerçek şu ki şayet kendisi yalnız dini konularda otorite olup diğer konularda başkalarını söz sahibi kılıp yetkiyi onlara verseydi daha Mekke’deyken eziyete uğramaz ve ashabı işkence görmezdi. Ama olmadı. Zira İslam’ın, hayatın tümünü kuşatması gerekiyordu. Bu yüzden taç ve taht sahipleri Resulullah’a düşman kesildiler.

İbni Selül, ilk olarak düşmanlığını açık bir şekilde dile getiriyor güçler henüz dengedeyken Resulullah’ı yok etmek istiyordu. İbni Selül ve diğer küfür güruhu Medine’yi Mekke’ye çevirme davasındaydılar. Resulullah onların amaçlarını biliyor, olası bir iç savaşı önlemek için kendilerine yapılan hakaretlere ses çıkarmıyordu.

Sonrasında bir avuç çarıksız, zırhsız, atsız, devesiz, azıksız Müslüman topluluk; Bedir’de aslanları utandıran bir galibiyetle zırhlı, atlı, develi, azıklı, çarıklı, sayıca çoğunlukta olan imansız müşrikleri mağlup edince nifak hareketleri başladı. İbni Selül, nifakı dava edinmiş arkadaşlarıyla birlikte iman ettiklerini dile getirdiler. Böylece o kâfir iken kaybettiği sosyal konumunu, İslam’a girince tekrar elde etti. Küfründen dolayı ondan uzaklaşan kavmi, imanından(!) dolayı ona tekrar yakınlaştılar.

Uhud ihaneti; Nadir, Kaynuka ve Kureyza Yahudilerinin direnme sebebi; ifk hadisesi, Beni Mustalikoğulları gazvesinde Ensar ve Muhaciri birbirine düşürme gayretleri gibi birçok nifak hareketleriyle Resulullah ve ashabı ondan eziyet gördüler.
Resulullah (AS), her ne kadar etkisizleştirici ve pasifize edici siyasetten onu engellemişse de ondan ve avenesinden çok çile çekti.

Karun ve Ubey, esasında iki semboldür. Biri serveti, diğeri otoriteyi temsil eder. Servet ve otorite tarih boyunca nice insanları Karun ve Ubey haline dönüştürmüştür. Bazen en kaliteli diye bilinen Müslüman dahi Ubey ve Karun olabiliyor ki bu olmuştur.
Tecrübeyle sabit oldu ki her zaman kâfir münafıklaşmıyor, bazen Müslüman olduktan sonra dahi münafıklık olabiliyor. Zaten İbni

Selül küfürden nifaka, Karun ise imandan nifaka geçiş yapmıştır.

Allah ve Resulü, bunun çaresinin kalpten servet aşkı ve otorite sevdasının çıkarılması gerektiği olduğunu ayet ayet, hadis hadis ferman buyuruyorlar.

HÜSEYİN GÜNDÜZ
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir