• DOLAR 32.506
  • EURO 34.752
  • ALTIN 2487.725
  • ...
Bu tablo kimin eseri?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Ba’de Hamdele-u Salvele. İlgiyle takip ettiğimiz Doğruhaber Gazetesi, mahkûmlara ayırdığı “Zindandan Mektup Var” sayfasının sınırlarını “Cezaevinde yaşadığımız sorun, sıkıntı ve mağduriyetlerimizi… 600 kelimeyi geçmeyecek şekilde…” diye çizerek daha fazla yazıya yer, daha fazla sese kulak vermeyi amaçlamaktadır. Allah razı olsun.
 
Bu vesileyle ilk önce belkide dışarıdaki insanların hissedemeyeceği bir sıkıntımızı yazmak istedim. Doğruhaber Gazetesi, malum haftalık bir gazete. Ve dağıtım şirketleriyle anlaşması olmadığından bayilerde satılmamaktadır. Haliyle biz cezaevindekilere taze baskısı, PTT aracılığıyla ulaştırılmaktadır. Bu durumda, diğer gazeteler en geç öğlene kadar mahkûmun eline geçerken Doğruhaber bize tam bir hafta (birçok kez de iki hafta) sonra ancak gelmektedir. Kısacısı dışarıda gönüldaşlarımızın sevindiği –güldüğü bir habere- biz ancak bir iki hafta sonra sevinebiliyoruz. Örneğin bu yıl kutlu doğum mitingleriyle ilgili görüntü ve haberleri tam iki hafta sonra görebildik. Evvela bu aksaklığın PTT ve cezaevinin işleyişinden kaynaklandığını belirtmeliyim.
 
Bununla birlikte Doğruhaber gibi bir gazetenin halen günlük yayına başlayamamış olması, cehd-u gayretle çalışan yayın ekibince değil onu okuyup takip edenler tarafından incelikle ve öncelikle düşünülmelidir. Medya gücünün sinerji oluşturma, baskı aracı olma, gündem oluşturma ve ses olma gibi sayısız faydasının olduğunu zikre lüzumu yok.
 
Mezkûr tabloya gelince,
Düşünürün birine şu anki hali sormuşlar. O, cevaben “Şu anki mevcudu anlatmam için bütün geçmiş tarihi saymam gerek” der.
 
Bugün Ortadoğu bağlamında ele alınıp yorumlanan vakıa geçmişin toplamının bir sonucudur. Geçmişte ele alınırken jeo-kültürel ve demografik yabancı bir unsur olan Yahudi/israil’in bünyeye dâhil olmasıyla sorunların daha giriftleşmesi realitesi göz ardı edilmemelidir. 1948-1967-1973 ana savaşları, 1968 “yıpratma savaşı” 1978 Camp David, 1982 Lübnan işgali, 2005 Gazze’ye saldırı, 2006’da Lübnan’a ve 2009’da tekrar Gazze’ye saldırı olaylarının tek sorumlusu olan israil; aleyhine BM’den onlarca karar çıkmasına rağmen hiç birini dinlemeyerek işgal, soykırım, sürgün, tutuklama, kanunsuz inşaat ve yıkım, devlet terörü ve ikinci bir ülkede sürdürdüğü operasyonlarda geri adım atmamaktadır. Çok boyutlu dış politikasındaki başarıları, ABD şemsiyesi altında yürüttüğü pervasız stratejik hamlelerle İslam coğrafyasının kalbinde fesat tohumları ekmeye devam etmektedir.
 
Yakın coğrafyalarımız olan Irak ve Suriye’de yüreklerimizi yakmaya devam edegelen hadiselerde Müslüman grupların birbirini suçlayıp tekfir etmelerine ya da lanetlemelerine hiç gerek yok aslında. Her şerde parmağı bulunan “Great Satan” (büyük şeytan) ABD ile vazgeçmediği israil, bölgede ellerini ovuşturup dururken, mevcut ateşi elleriyle yakmış ve devamlı körüklerken sahne dışında bizim gibi uzaktan seyredenlerin körü körüne taraf olup enerjimizi Müslümanlar üzerinden harcamamız pek akıllıca olmayacaktır. 80-88 Arası 8 yıl süren İran-Irak savaşında uluslararası sistem iki tarafın da iyice yıpranmasına kadar seyirci kalmıştı. Savaş boyunca Irak’ı destekleyen zengin körfez ülkeleri savaş sonunda Saddam’ın yükselişini tehdit olarak algılamış ve bu kez Kuveyt meselesini bahane ederek ABD’nin tüm masraflarını karşılayarak Ortadoğu’ya davet etmişlerdi.
Öncelikle, Katar ve Suudi’nin başını çektiği Şia karşıtı bloğun, yarın “Güçlenen Türkiye’yi” hedef almayacağının hiçbir garantisi yoktur. İslam coğrafyasına fitne taşıma konusunda sabıkaları oldukça kabarıktır.
 
Batılılar nezdinde atacakları tüm adımlar “israil’in güvenliğini” orta ve uzun vadede teminat altına almak üzerinedir. Cemil Meriç’in deyimiyle, “Medeniler, güvercinleri zarifane bir şekilde boğarlar.” Batı bugün Müslümanları birbirine kırdırarak zarafetini sergiliyor. Müslümanlar ise en hafif deyimiyle Tokyo valisinin hakaretvari söylemini düşünemeyecek kadar meşguller.(!)
 
Yıllarını cephede savaşarak geçiren İslami silahlı örgütler, “Uzatmalı savaştan kazançla çıkmış bir ülke görülmemiştir”(Sun Tzu) hakikatini de elbette bilirler. Buna rağmen birbirlerini zayıflatıp düşmanlarının insafına(!) terk etmekten çekinmezler.
Suriye’de kentleri, kasaba ve köyleri; nazenin Müslüman bedenleri tahrip ettiği kadar dert sahibi her Müslüman’ın da yüreğini yakan savaşın maalesef tek galibi israil olacaktır.
 
İsrail, tarihinde olmadığı kadar güçlü ve avantajlı bir pozisyondadır. Akbaba gibi avının tepesinde uçan İHA’larıyla yakın bir zamanda başlayacak büyük operasyonların hazırlığını yapmaktadır.
 
israil’in her savaş ve kaotik ortamdan biraz daha büyüyerek çıkması ve Müslüman idarecilerin bu tarihi gerçeği görmemeleri oldukça üzücüdür. 
 
73 savaşı sonrası iyice zayıflayan ve iç çekişmelere başlayan Müslüman Arap ülkelerinin vaziyetinden istifade eden, Mısır’la da Camp David antlaşmasını (1979) yapıp onu etkisiz kılan israil; bu antlaşmaya ve uluslararası tepkilere rağmen önce Kudüs’ü ilhak ederek “Ebedi başkent” ilan etmiş, Lübnan’a saldırarak işgal etmiş, Filistinliler üzerindeki baskılarını had safhaya çıkararak yasadışı yeni yerleşim yerleri kurarak buralardaki işgalini daimi hale getirmişti. Netenyahu’nun (sözde) özür dilemesinin de “Suriye ile ilintilendirilmesi elbette ki kaygı vericidir. Hemen akabinde Gazze ve Suriye’ye hava operasyonlarının yapılması yakın gelecekte karşılaşacak yeni tiranlıkların habercisidir.
 
Başta Ortadoğu olmak üzere tüm İslam dünyasında yaşanan trajedilerin asıl mimarları emperyalist Batı ve onun uzantısı siyonist şebekedir.
 
1937 yılında İspanya iç savaşına müdahale eden Nazi Almanya’sının uçaklarının bombaladığı şehirde ölen insanların anısına “Bir savaşın tasviri” olarak ünlü “Guernica” tablosunu yapan ünlü ressam Pablo Picasso’ya komutan sormuş, “Bu resim senin eserin mi?” diye. Picasso da “Hayır bu sizin eseriniz!” diye cevap verir.
 
Bugün ümmetin kanı ve gözyaşıyla resmedilen bu büyük tablonun fırça tutan elleri bellidir. Ama söz, fiil ve davranışlarıyla, taktik ve stratejik hamleleriyle Müslümanlar da bu tabloya katkıda bulunmaktadırlar.
Amelleriyle ümmetin gönlünü ferahlatanlara selam olsun.
 
Faruk KUZU
Kandıra 2 Nolu F tipi Cezaevi
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir