Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ÜNİDES Programı destekleriyle; Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Mescid-i Aksa Öğrenci Topluluğu, Ankara Üniversitesi Mescid-i Aksa Öğrenci Topluluğu, Genç İHH Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve Hacettepe Ombudsmanlık ve İnsan Hakları Topluluğu iş birliğinde “Filistin’in Direnişi ve Dirilişi Akademik Çalıştay ve Toplumsal Farkındalık Programı” gerçekleştirildi.

Altındağ Yunus Emre Kültür Merkezi’nde düzenlenen programda, Filistin’in dünü, bugünü ve geleceği çok boyutlu bir perspektifle ele alındı.

Program, Gençlik ve Spor Bakanlığı Sosyal Çalışma Uzmanı Salih Şenyüz, Prof. Dr. Bünyamin Erul ve Prof. Dr. Orhan Atalay’ın yaptığı açılış konuşmalarıyla başladı.

"Direniş ve diriliş gibi çok önemli iki kavram üzerinde durmamız gerekiyor"

Prof. Dr. Bünyamin Erul, "İki seneyi aşkın bir zamandır gündemimiz hep Gazze oldu, Filistin oldu. Hep konuşuyoruz, etkinlikler yapıyoruz. Bazen konuşmaktan yorulduğumuz, hatta mahcubiyet duyduğumuz zamanlar oldu. Fakat bir taraftan da konuşmadan, karşılıklı fikir alışverişi yapmadan bir bilinç oluşturmanın mümkün olmadığını biliyorum. Belki burada Filistin’i konuşurken amaç yalnızca Filistin’i konuşmak değil; yanı sıra kendimizi konuşmak, belki gençliğimizi konuşmak olmalı. Dolayısıyla direniş ve diriliş gibi çok önemli iki kavram üzerinde durmamız gerekiyor. Aslında son yüzyıldır, belki de asırlardır insanların dilinden düşürmediği kavramlardır bunlar. Solcusu, sağcısı, İslamcısı, militanı, radikali, komünistin… Herkesin dilinden düşürmediği iki sihirli kavramdır." dedi.

"Bütün zorluklara rağmen var olma mücadelesinin adıdır sabır"

Erul, "Sabır, zannettiğimiz gibi katlanmak, sineye çekmek şeklinde olumsuz bir kavram değildir. Sabır; dayanmak, direnmek, var olmaya çalışmak, var olma mücadelesi vermektir ve aktif, pozitif bir kavramdır. Her şeye rağmen, bütün zorluklara rağmen var olma mücadelesinin adıdır sabır. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) de vahyin telkinleriyle 13 yıl sabrederek var olmayı başarmıştır. Bazen Habeşistan’a hicret etmişlerdir, bazen Yesrip'e hicret etmişlerdir ama her hâlükârda var olmayı başarmışlardır. Direniş, sabır demekti; mukavemet demekti. HAMAS’ın da ismidir; yani dirençtir." ifadelerine yer verdi.

I-15

"Sabretmek, dayanmak, dirençli olmak ve var olma mücadelesi vermek durumundayız"

Konuşmasının devamında Erul, şunları aktardı: "Bu direnç gerçekten çok çok önemlidir. Ruhen dirençli olacaksanız, kalben dirençli olacaksanız, zihnen dirençli olacaksanız, bedenen dirençli olacaksanız, maddeten de dirençli olacaksınız. Kime karşı, neye karşı? Zulme karşı, haksızlığa karşı, adaletsizliğe karşı, işgale karşı, sömürgeciliğe karşı, emperyalizme karşı, komünizme ve kapitalizme karşı; yalancılığa karşı, ahlaksızlığa karşı, hayasızlığa karşı, değerlerin yok sayılmasına karşı, insanın değersizleştirilmesine karşı sabretmek, dayanmak, dirençli olmak ve var olma mücadelesi vermek durumundayız. Musibetlere, felaketlere karşı da… Son birkaç haftadır görüyoruz ki Gazzeli kardeşlerimiz iki yılı aşkın süredir siyonistlerin saldırıları altında. Çekmedikleri kalmadı ama sabrettiler. Şimdi de haftalardır fırtına, sel, su, soğuk… Bunlara karşı da dayanmak ve direnmek durumunda kalıyorlar. Nefsimize karşı, şehevi arzularımıza karşı, şeytana karşı, servete, şöhrete, makama ve mevkiye karşı da direnmek ve dayanmak gerekiyor. Allah Resulü (aleyhissalâtü vesselâm) buyuruyor ki: 'Müminin hâli ne güzeldir. Kendisine bir nimet verilse şükreder, kazanır; bir musibet gelse sabreder, yine kazanır. Her hâlükârda kazanır.' Fakat ideal olan Müslüman böyle olmakla birlikte insanın her zaman zafiyetleri vardır. İnsan bazen kendisini müstağni gördüğünde, kendisini yeterli sandığında; mala, şöhrete, servete, mevkiye ve makama karşı sabretme noktasında yenik düşebiliyor. Dolayısıyla Gazze’nin bize öğreteceği çok şey var."

"İnşallah diriliş neslini yeniden yeşertmeye, yeniden yetiştirmeye çalışacağız"

Son olarak Erul, "Ümit ediyorum ki burada sizler bu konuları enine boyuna konuşacaksınız. Gençlerin bu iki kavramdan, Filistin üzerinden kendilerine çıkaracakları birçok ders olacak ve inşallah diriliş neslini yeniden yeşertmeye, yeniden yetiştirmeye çalışacağız." dedi.

"Filistin davası esasında bir hak ve batıl davasıdır"

Prof. Dr. Orhan Atalay, "Filistin davası esasında bir hak ve batıl davasıdır. 20. yüzyılda Müslümanların en ağır imtihanı Filistin davasıdır. Ya bu imtihanı geçeriz ya da bu imkânı kaybederiz. Filistin davası dün başlamadı. Filistin davası esasında Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusu ile başladı. İşi oradan başlamazsak, 'Dün ne oldu?' sorusunun cevabını bulamazsak, bugün neler oluyor ve yarın ne olacak sorularının cevaplarını bulmakta zorlanırız. O, ciddi bir tarihî muhasebeyi gerektiren bir meseledir. Filistin cephesinde ne oldu? Abdülhamid tahttan niçin indirildi? İttihatçılar iktidara nasıl ve kimler tarafından getirildi, kimler tarafından finanse edildi? Dolayısıyla siz gençlerin bu işin arka planına uzun bir yolculuk yapmanız gerekir." dedi.

"Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kim kârlı çıktı, kim zararlı çıktı?"

Konuşmasının devamında Atalay, "İslam dünyasının birliğinin dağılmasının bir sonucuydu, bu eyvallah. Peki, İslam dünyasının, özellikle bu bölgede büyük bir güç olan Osmanlı’nın dağıtılmasındaki hedef neydi? Birinci Dünya Savaşı kimin işine geldi? Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kim kârlı çıktı, kim zararlı çıktı? 'Kim kârlı çıktı?' diye sorduğumuzda sadece siyonistlerin kârlı çıktığını görüyoruz. Öyleyse siyonizmin Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasındaki rolü neydi? Neden İslam dünyası, mesela 1968-1969'da Kral Faysal gibi bir lider çıkaramadı? O gün bugün. Neden Arap-israil savaşlarında sürekli Araplar yenildi? 1948 Arap-israil Savaşı’nda birkaç Arap devleti bir tarafta, israil bir taraftaydı; 3-5 gün sonra beyaz bayrak çekildi. 1967 Savaşı’nı 'Altı Gün Savaşı' diye biliriz. Altı Gün Savaşında yine bir tarafta sayıları 5-6-9-10-15'e kadar çıkan Arap dünyası 6 gün sonra beyaz bayrak çekt. 1973 Yom Kippur Savaşı’nda üç gün süren çatışmalardan sonra neden Arap devletleri beyaz bayrak çekip teslim oldular? Bu üç savaşta bir tarafta devletler var; sayıları üçten, beşten, ona, on beşe kadar çıkan devletler… israil karşısında en fazla 3-5 gün dayanabiliyorlar. Peki, iki yıldır devleti olmayan, uçağı olmayan, tankı, tüfeği olmayan bir avuç direnişçinin; adeta Amerika’yla birlikte düşmanı diz çöktüren bir direnişine tanık oluyoruz. O zaman geriye dönüp bu Arap ülkelerindeki ihaneti konuşmamız lazım. Bunların isteksizliklerini konuşmamız lazım. Bunların bir İngiliz büyükelçisi tarafından nasıl kandırıldıklarını konuşmamız lazım." diye belirtti.

İngiliz büyükelçisinin “Suriye’yi Ürdünle, Ürdün’ü ötekiyle tehdit edip savaşa bütün gücünüzle girmeyin. Savaşı mış gibi yapın. Bu savaştan zayıflayarak çıkarsanız komşu ülke sizin topraklarınıza girer.” planlarını hatırlatan Atalay, "Müslümanları birbirleriyle tehdit edip birbirleriyle kandırıp düşmana zafer kazandıran bu ihaneti ve bu ihanete ram olmayı konuşmamız lazım." dedi.

"Filistin davasını satır satır okumazsak, ayrıntıları kaçırırsak tam da düşmanın istediği şey olmuş olur"

Atalay, "Filistin davasını satır satır okumazsak, ayrıntıları kaçırırsak tam da düşmanın istediği şey olmuş olur. Yani 'israil yenilmezdir, Müslümanlar hangi yola başvurursa başvursun israil karşısında ayakta bile duramazlar' bu algısını yerleştirdikleri zaman başaracakları ilk şey Müslümanların özgüvenini yerle bir etmektir. Ama hamdolsun, çok ağır bedeller ödenmesine rağmen Gazze’deki direniş, bu çöküşü, bu özgüvensizliği, bu aşağılık kompleksini Müslümanlarda tersine çevirdi. Demek ki 1948, 1967 ve 1973 savaşlarında adam gibi devlet başkanlarımız olsaydı, belki bugün israil diye bir devletten bahsetmiyor olacaktık. O yüzden değerli öğrencilerimiz, bu dava uzun sürecek gibi görünüyor."

"Filistin davası tüm Müslümanların davasıdır"

Filistin davasının tüm Müslümanların davası olduğunun altını çizen Atalay, "Filistin davası sadece Filistinlilerin ya da Arapların değil; bu dava tüm İslam ümmetinin davasıdır. Çünkü işgal altında olan Mescid-i Aksa’dır. Türk’ün de Arap’ın da Laz'ın da Kürt’ün de 'Müslümanım' diyen herkesin orada kutsalı vardır. Orası Kur’an’ın etrafı; maddi ve manevi olarak bereketlenmiş topraklar… Orada Hazreti Ömer’in hatırası vardır, Selahaddin Eyyubi’nin hatırası vardır, Yavuz Sultan Selim’in hatırası vardır. Dolayısıyla Arapların Ömer’i, Kürtlerin Selahaddin Eyyubi’si, Türklerin Yavuz’u hangi aşkla, hangi inançla, hangi kararlılıkla, hangi azimle o topraklarda bulunduysa; onların ahfadının da aynı ruhu, aynı inancı, aynı kararlılığı ve aynı cesareti göstererek 'Burası benimdir' demesi lazımdır." şeklinde konuştu.

"Müslümanın zihnindeki coğrafi sınır, kulların çizdiği ulusal sınırlarla sınırlı bir şey değildir"

Son olarak Atalay, "Müslümanın zihnindeki coğrafi sınır, kulların çizdiği ulusal sınırlarla sınırlı bir şey değildir. Biz hesabımızı Allah’a vereceğiz. Bizi hesaba çekecek olan Cenab-ı Allah’tır. Allah’ın tayin ettiği hudutlar bizim için esastır; kulların çizdiği hudutlar değil. Çünkü kulların çizdiği hudutlar bugün var, yarın değişir. İslam hukukunda, İslam fıkhında, Müslümanların bir avuç toprağı işgal altındaysa, eşi kocasından izin almaya gerek duymaksızın cihada gitmekle mükelleftir. Cihat, her birimiz için ayrı ayrı farz-ı ayn olur. Farz-ı kifaye olmaktan çıkar. Dolayısıyla bize düşen bu bilinci, bu inancı, bu fıkhı yaymaktır. Müslümanlara ulusal sınırların zihinlerde iyice daraldığı bir dünyada bize düşen asli görev budur. Bu görev, bizim asgari ahlaki ve imani mükellefiyetimizdir, gençler." diyerek konuşmasını bitirdi.

“Direniş ve Diriliş” başlığıyla birinci oturum gerçekleştirildi

Yapılan konuşmaların ardından birinci oturum, “Direniş ve Diriliş” başlığıyla Prof. Dr. Orhan Atalay’ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda; “Diriliş Nesli Nasıl Yetiştirilir” başlığıyla Kevser Yılmaz, “Sanatla Diriliş” başlığıyla Yazar İlknur Koç Aytaç ve “Medya Üzerinden Siyonizm Okur-Yazarlığı” başlığıyla Dr. Zahir Beyoğlu birer sunum yaptı.

Hukukî perspektiften Filistin ele alındı

İkinci oturum, “Hukuki Perspektiften Filistin” başlığıyla Araştırma Görevlisi Muhsin Düğeroğlu’nun moderatörlüğünde yapıldı. Oturumda; “Türk Hukukunda Gazze Soykırımı Faillerinin Yargılanması” başlığıyla Av. Mustafa Eminoğlu, “Savaş ve Silahlı Çatışmalar Sırasında Çocuk Hakları” başlığıyla Av. Selma Öztürk Pınar ve “Terör Kavramı ve Meşru Müdafaa Hakkı Çerçevesinde Aksa Tufanı” başlığıyla Av. Betül Aymergen sunum gerçekleştirdi.

Siyonizmin sonu ve direnişin limanı filolar konuşuldu

Üçüncü oturum ise “Siyonizmin Sonu ve Direnişin Limanı Filolar” başlığıyla Dr. Öğretim Üyesi Mahmut Yusuf Mahitapoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda; “Gazze’deki Ablukanın Kırılmasında Deniz Filosunun Önemi” başlığıyla Global Sumud Filosu Türkiye Delegasyon Üyesi Ramazan Tunç, “Gazze ve Özgürlük Filoları” başlığıyla Aktivist Zeynel Abidin Özkan ve “Siyonizm Neden Hafife Alınmamalı?” başlığıyla Prof. Dr. Tevfik Erdem birer sunum yaptı.

Dördüncü ve son oturumda ise Doç. Dr. Halid Üveysi tarafından kapanış konuşması gerçekleştirildi.

Yarın çalıştay ve çocuk şenliği düzenlenecek

Program yarın Melike Hatun Camii Konferans Salonu’nda devam edecek.

Dr. Öğretim Üyesi Miray Hallak moderatörlüğünde “Diriliş Nesli Nasıl Yetiştirilir?”, Doç. Dr. Halid Üveysi moderatörlüğünde “Beytülmakdis’e Karşı Görevimiz” ve Dr. Yunus Emre Aydınbaş moderatörlüğünde “Boykotun Sürdürülebilirliği” başlıklarıyla çalıştaylar düzenlenecek.

Program kapsamında ayrıca “Diriliş Çocuk Şenliği” başlığıyla çocuklara yönelik etkinlikler yapılacak.

Kaynak: İLKHA