Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada karşıma çıkan bir haber, uzun süre etkisinden kurtulamadım. Yüreğime işleyen türdendi.
Yaşlı bir çift, kızları ve damatlarıyla birlikte yaşarken, evlerinden kovulmuşlar. Evet, yanlış okumadınız. Hem de kaldıkları evi birlikte aldıkları hâlde kızları ve damatları tarafından sokağa bırakılmışlar.
Böyle bir durumu duyunca önce inanamadım, çünkü insan inanmak istemiyor. Sonra gerçek olduğunu öğrenince derin bir hayal kırıklığı ve öfke sardı içimi. Bu nasıl olurdu bin bir güçlükle yetiştirdiğimiz, öpmelere kıyamadığımız çocuklarımız nasıl bu hale geldi?
Bir ömür emek verip büyüttüğünüz, iyi bir hayat sunmak için kendi hayatınızdan, uykunuzdan, sağlığınızdan vazgeçtiğiniz evlatların, bir gün gelip sizi yük gibi görüp kapı dışarı etmesi… Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Bu nasıl bir ruh halidir? Hangi ara bu kadar sevgisiz olduk biz?
Anne baba olmak sadece doğurmak ya da büyütmek değildir. Yıllarını, sevgisini, emeğini çocuklarına adayan o insanların bir gün evlatları tarafından dışlanması, bizim toplum yapımıza, inancımıza ve değerlerimize tamamen ters bir durum. Bizim kültürümüz büyüğü baş köşeye oturtur. Büyüklerimizin duasıyla güç bulur, onların hayır duasıyla yolumuza devam ederiz.
Peki ne oldu bize?
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz açıkça buyuruyor: “Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anne babaya iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara ‘öf’ bile deme, onları azarlama. Onlara güzel söz söyle.” (İsra Suresi, 23. Ayet)
Bu kadar net bir öğüde ve ilahi emre rağmen, nasıl olur da bir evlat, gözünü bile kırpmadan anne babasını kapı önüne koyabilir? Üstelik onların da hakkı olan bir evden. Vicdanın, merhametin, insanlığın sustuğu bir an bu.
Ne yazık ki teknoloji çağında yaşarken insanlık çağının gerisinde kaldık, insanlığımızı yitirdik, şefkat, merhamet, vicdan gibi duygularımızı kaybettik. Sadece yiyen, içen, hareket edebilen robotlara dönüştük.
Ebeveynine sırt çeviren bir evlat ne kadar başarılı ne kadar zengin olursa olsun, manen iflas etmiş demektir.
Bu olay bana bir başka gerçeği daha hatırlattı. Aile kurumunun ne kadar önemli olduğunu ve bu değerin ne kadar aşındığını. Artık insanlar birbirine tahammül edemiyor. Sevgi, saygı, sadakat gibi değerler yalnızca sözde kaldı.
Anne babasını sevmeyen bir insan topluma nasıl fayda sağlar? Kendi ailesine vefasız olan biri, başkasına nasıl adaletli olabilir ki.
Bize düşen, bu olaylara seyirci kalmamak. Sadece üzülmekle yetinmemeli, bu tür davranışların toplumda kabul görmemesi için çaba göstermeliyiz. Aile içi eğitim, manevi değerlerin yeniden hatırlatılması, çocuklara küçük yaşlardan itibaren büyüklerine saygı duymayı öğretmek şart. Aile bağlarının güçlenmesi gerekiyor. Anne babaya hizmet, bir görev değil, bir onurdur, Allah'ın emrini yerine getirmektir, bunu böyle bilmek gerekir. Onların hayatta olduğu her an, bizler için bir fırsattır.
Bugün anne babasına kötü davrananlar, yarın kendi çocuklarından aynı muameleyi görme riskiyle karşı karşıyadır. Çünkü hayat bir aynadır, gördüğünü yansıtır. Ne verirseniz, gün gelir onu alırsınız. O yüzden ne ekersek onu biçeceğimizi unutmadan, yaşlılarımızın kıymetini bilelim. Onlara yük değil, rahmet gözüyle bakalım.
Rahmet peygamberi, “Eğer beli bükülmüş yaşlılar, takva sahibi gençler, süt emen çocuklar, yayılan hayvanlar olmasaydı, belalar sel gibi üstünüze yağardı.” diye buyurmaktadır.
Anne baba duası almadan yola çıkanın yolu hep yokuş olur. Unutmayalım ki onlar bizim cennete açılan kapılarımızdır. O kapıları kapatmak yerine, baş köşeye oturtmak bizim insanlık borcumuzdur.