Borç malın zekatına, ne Kuran`ı Kerim ne de Efendimiz (aleyhissalatu vesselam)`ın hadisleri değinmiştir. Bu sebeptendir ki mezhep imamları arasında borçlu, özellikle de alacaklıyla ilgili farklı içtihatların bulunduğuna şahitlik etmekteyiz. Fakat genel itibariyle bu içtihatları göz önünde bulundurduğumuzda çoğunun, nisabı etkileyen her türlü vereceğin zekatı eda etmeye engel teşkil ettiği görüşüne gittiklerini görmekteyiz. Şöyle ki;

Bir kimse, nisap miktarına ulaşmış malının üzerinden bir sene geçmeden borcunu eda ederse cumhurun ittifakıyla zekat kendisinden düşer. Yani zekat vermez. Ancak söz konusu borç; malı, nisabın altına düşürecek kadar fazla değilse geriye kalan miktarın zekatını vermek vaciptir.

Sene dolduğu halde borç eda edilmezse, mezhep imamlarının iki farklı görüşünü şu şekilde özetlemek mümkündür;

Şafi mezhebine göre borç hiçbir şekilde zekatı vermeye mani değildir. Eğer nisaba ulaşmış malın üzerinden bir yıl geçmişse, ortada zekatı verilmesi gereken bir mal var demektir. Öyleyse sahibinin haline bakmaksızın, direk bu malın zekatını vermek gerekir. Çünkü Efendimiz (aleyhissalatu vesselam), zekat memurlarını göreve gönderdiğinde hiç birine zekat verenin borç durumunu sormalarını emretmemişti. Öyleyse zekat, malın sahibine göre değil, bizzat malın kendisine göre hüküm alır. Sahibinin durumu önemli değildir. Şafi mezhebinin bu görüşü, akıl baliğ olmayan çocuğun malına zekatın düşüp düşmeyeceğiyle ilgili gittikleri görüşle aynıdır. Öyle ki aralarında kendilerinin de bulunduğu cumhur, zekatın farz olmasında aklı şart koşmazken Hanefiler diğer ibadetlerde olduğu gibi zekatta da aklı şart koşmuşlardır. Zira zekat, malın aynine vaciptir. Ortada bir mal varsa ve nisaba ulaşmışsa zekat vacip olur.

Konuyla ilgili cumhurun görüşüne gelince; borcu olan kişiye zekat vacip değildir. Çünkü nisaba ulaşmış malların zekatı sadece bir defa verilir. Yani bir kimse başkasına borçluysa ve borç nisap miktarına ulaşmışsa bu malın zekatını sadece alacaklı verir. Borçlu da aynı miktardaki farz olan payı çıkarışa, iki defa zekat verilmiş olacak ki ulema arasına nadir birkaç kişi hariç bu şekilde fetva veren kimse bulunmamaktadır. Zira Hz Osman (radiyallahu anh) zekat vakti geldiğinde elçileri aracılığıyla Müslümanlara haber gönderir, borçlarını ödemeleri gerektiğini onlara bildirirdi. Daha sonra ise mallarından geriye kalanını zekata tabi tutardı. Hz Osman`ın bu davranışından, zekat verilmeden önce kulların hakkının eda edilmesi gerektiği manası çıkmaktadır. Kulların hakkı edildikten sonra geriye kalan malın zekatla ilgili hükmü daha yeni belirlenir.

Aslında Hz Osman`ın bu davranışını Şafi mezhebinin görüşüyle çelişmemektedir. Zira müminlerin halifesi, geriye kalan malı zekata tabi tutardı. Öyleyse bir kimse sene sonunda borcunu ödemezse, elinde olan malın zekatını yine vermelidir. Yani ödenmeyen borç, zekatın verilmemesine bahane olamaz.

Tüm bunlarla birlikte batini ve zahiri olmak üzere ikiye ayrılan zekat mallarından batini olanlar para, zahiri olanlar ise ekinlerdir. Zahiri malların zekatı, borç olsa dahi verilmelidir. Fakat batini mallarla ilgili hüküm yukarıda zikredildiği gibidir.