• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Hani derler ya, ‘başkasının yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu balyoz sanırmış’ diye. Son günlerde siyonist terör devletine karşı gösterilen mukavemet bu durumu yansıtıyor.

Neredeyse bütün Avrupa ve ABD’nin silah yağdırdığı, havadan karadan her türlü teçhizatla korumaya aldığı terör devleti, Lübnan’a yaptığı saldırıdan sonra Lübnan Hizbullah’ının gösterdiği direniş ve karşı savaş teknikleriyle afallamaya başladı.

Dikkat edin gerek Gazze’de gerekse de Lübnan’da bu siyonist teröristlerin karşısına düzenli orduları, Hava gücü olan bir Devlet otoritesi çıkmadı. HAMAS ve Hizbullah gibi kıt imkanlarla kendi çabalarıyla silahlar üretip, iman kuvvetiyle savaşan yiğitler çıktı karşılarına.

Ama buna rağmen sırf onları teslim olmaya zorlamak adına, halkın onlara karşı çıkması adına, güçlerini ve direnişlerini kırmak adına sivilleri, çocukları, kadınları bombalayıp durdular.

Uzaktan ve haysiyetsizce… Sadece katliama dayalı bir strateji ekseninde topluca yok etmeyi hedeflediler.

Ama iş ne zaman Lübnan’da Hizbullah ile karşılaşmaya varınca yüksek kayıplar vermeye başladılar.

Küfür suyun üzerindeki köpük gibidir. Zayıfa karşı güçlüdür güç karşısında ise acizdir, zelildir ve mağlubiyete mahkumdur.

Bu eli kanlı katiller acaba aynı anda kaç devletle savaşabilirler. Birkaç Müslüman devlet ona karşı savaş ilan edecek olursa büyük şeytan daha ne kadar onu koruyup kollayabilir ki?

Zalim karşısında kendisine denk devletler olmadığı için gittikçe azgınlaşıyor ve yenilmezlik imajını güçlendiriyor. Karşısına Müslüman Devletler çıkmadıkça da böylesine bir bir her devleti, her ülkeyi her şehri Gazze gibi yerle bir ederek yoluna devam edecek.

Hem HAMAS hem Gazze halkı hem de Lübnan’daki Hizbullahi direniş, bu zalimliğin yenilmez olmadığını kanlarıyla da olsa ispatladılar.

Dikkat edin hem HAMAS hem de Hizbullah anıldığı zaman halen ‘Örgüt(!)’ kategorisinde değerlendiriliyorlar. Buna rağmen, yalnız bırakılmalarına hatta suçlanmalarına rağmen ellerinden geleni yaparak tüm dünyaya “Küçük büyük hiçbir şeytan yenilmez değildir” mesajını veriyorlar. Ama gelin görün ki; Müslüman Devletler bu mesajı ne duyuyorlar ne de o direnişi görüyorlar.

Ancak habire ya kınıyorlar ya da oraya buraya çağrı yapıp duruyorlar. Onlar direnişe ve direnişin çağrılarına kulak tıkadıkları gibi adına uluslararası kurumlar dedikleri yapılar da onlara kulak tıkıyorlar.

Zalim zordan anlar. Zalim çağrıdan değil gürzden, balyozdan anlar. Zalimi kınamayacaksın, tersine kıracaksın. Kınayan kırılır, kıran ise kurtulur.

Öncelikle kafalardaki o yenilmezlik imajının yıkılması ve dayatılmış çaresizliğin ve korkaklığın yerle bir edilmesi gerekiyor.

Ne zalimler ne firavunlar yerle yeksan edildi de bir bu zalim mi yıkılmaz ya da yenilmez olarak kalacak ilelebet…?

Zamanı geldi artık. Silkinip ayağa kalkmanın, zalimin sonunu getirmenin tam da zamanı. Zaman da müsait zemin de müsait. Yeter ki; ya Allah, deyip ayağa kalkacak yiğitler kendine gelsin ve tüm ümmete, küçük büyük hiçbir şeytan yenilmez değildir, gerçeğini kavratabilsinler…