• DOLAR 34.551
  • EURO 35.999
  • ALTIN 3007.452
  • ...

Tarihin kaydettiği en vahşi terör oluşumlarından biri olarak Müslümanların başına bela edilen bu terör devleti  karşısında biz Müslümanlar neden bu kadar aciz durumdayız acaba?

Aslında bu sorunun cevabını Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri yüz yıl öncesinden vermiş bize. Sözler Kitabında 23. Sözde kaydedilen şu ibareler yüz yıl öncesinden bugüne ışık tutuyor adeta.

Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyuruyor;

“İman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hadisatın tayzikatından kurtulabilir”

Bütün mesele burada açıkça temeyyüz ediyor. Mesele ne bazı gayretsizlerin zırvaladığı gibi bir Arap meselesidir ne de sadece iki güç arasındaki çekişme meselesidir.

Mesele Hakiki İman ekseninde gelişen bir imtihandır. Ümmet’in, Müslüman devletlerin ve de halkların büyük oranda sessizliğinin sebebi korkaklıktır. Bu korkaklığın sebebi ise hakiki imanın olmamasıdır.

İşte bu yüzdendir ki; bırakın kâinata meydan okuyup kafa tutmayı bir avuç eli kanlı teröriste bile meydan okuyamaz durumdayız ümmet olarak şu anda.

Emin olun ki; kafirler de Siyonist teröristler de ve onların küçük büyük tüm şeytan sürüsü de bunu biliyorlar ve bu yüzden de bu kadar cüretkâr davranarak bebekleri katletmeye devam ediyorlar.

Bakın Gazze’de hakiki imanı elde eden bir avuç Müslüman aylardır neredeyse kâinata meydan okuyorlar. Onlar orada sadece eli kanlı siyonist terör devletiyle değil adeta kâinat ile savaşıyorlar.

Hatta sadece kafirlerle değil, Müslüman görünen birçok devletle de savaşıyorlar. Mesela halen bu teröristler ile diplomatik ilişkilerini kesmeyen sözüm ona Müslüman devletlerle savaştıkları gibi düşman ile ticareti kesmeyen devletlerle de savaşıyorlar.

Bediüzzaman’ın dediği gibi; Kâinata meydan okuyorlar!” Çünkü imanları hakiki, Müslümanlıkları ise mücahitlere yakışır bir şekilde.

Direnişin de teslimiyetin de mihenk taşı burada açıkça hakiki iman olarak ortaya çıkıyor.

Herkes imanındaki hakikat oranına göre Gazze konusunda tavır geliştirip duruş belirliyor.

Sessiz kalanların, tırsıp sinenlerin hatta siyonist teröristlerin safında duranların en temel özelliği, adları Müslüman bile olsa hakiki imandan paylarına hisse düşmemiş olmasıdır.

Gerisi ancak cerbeze ancak gevezeliktir.

Bugün Gazze’de yaşanan katliamlar karşısında sessiz kalanlar, emin olun ki kendi ülkelerine saldırı olduğunda da aynı korkaklığı, aynı gayretsizliği sergileyeceklerdir. Çünkü hakikatten de imandan da uzak olmanın esfelinde debelenmektedirler.

Hakiki İman aksiyondur. Tavır alabilmek, tepki koyabilmektir. Bunu yapamıyorsa bir insan oturup kendi imanını sorgulamalıdır.

Aynı şekilde devletler ve iktidarlar için de bu durum geçerlidir. Onca katliama rağmen halen Siyonistlere gemi gemi mal gönderenler de bu kapsamda iman ve hakikat arasındaki çizgilerini kontrol etmelidirler.

Reel politika hiç kimse için uhrevi bir kurtuluş olmayacağı gibi asla bir mazeret gerekçesi de değildir.

Hani derler ya; sevgi ispat ister, diye işte tam da o zamandayız. Gazze’yi sevmenin, onun yanında olduğunu göstermenin somut göstergeleri olmalıdır.

Devlet başkanlarının, iktidar mensuplarının sıradan vatandaşlar gibi davranmalarının hakiki iman açısından asla kabul edilir bir yanı yoktur.

Tüm Müslümanların özellikle de Müslüman yöneticilerin bu konuda kendilerini, cesaretlerini, korkaklıklarını bir kez bile olsa Hakiki İman terazisinde tartmaları lazımdır.