• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İktidarın yıllardan beridir büyük bir mukayese ve propaganda aracı olarak kullandığı ‘Eski Türkiye’ denen bir kavram var.

Bu kavram kapsamındaki en derin yaralar, İslami değerlere ve Müslümanlara yapılan baskıların yanı sıra özellikle Kürtçe ve Kürtlere yapılan haksızlıklar olarak geçti tarihe.

Bugünlerde de aynen eski Türkiye benzeri günlere şahitlik etmekteyiz. Sokaklarda hortlayan İslam düşmanı fosil kalıntılarının zaman zaman zırvalamalarına şahit oluyoruz.

Bir de o günleri tahattur ettiren bir ‘Ölürüm Türkiye’m’ vakası var. Çok garip bir şekilde son günlerde bu parça eksenli yaşanan tartışmalar tam da AK Parti’nin dilinden düşürmediği o ‘Eski Türkiye’ günlerinin hem yansıması hem de habercisi olarak tezahür ediyor.

Ölürüm Türkiye’m ve benzeri sloganik şeyler, bu ülkede yaşayan herkes için aynı anlamı ifade etmek zorunda değildir. Kimileri için belki Amentülerinin bir cüzü olsa da yaşanan süreçte görüldü ki kimileri için ise bir tür cezalandırma aracı olabiliyor.

Çok enteresan bir durum var ortada. İnsan sevdiği, değer verdiği bir şeyi hiç cezalandırma aracı olarak kullanır mı? Şimdi sormak lazım bu sevgiye mi vesile olur yoksa nefrete mi?

Polis hangi yetki ve cezalandırma hakkı kapsamında gözaltına aldığı insanlara bu parçayı dinletme salahiyetini ukdesinde görüyor ki böyle bir cezalandırma yöntemi tercih ediyor.

Hele bir de bunu sosyal medyada yayınlama cüreti sergiliyorlar. Bu, AK Parti’ye yazar.  

Bu ve benzeri faşizm efektli davranışların kime ne faydası var acaba? Çok açık bir şekilde belirteyim ki; Kürt gençlere suçları ne olursa olsun içerisinde bir ideolojinin hatta bir siyasi partinin referansı olan ‘Ölürüm Türkiye’m’ parçası dinletilen o polis aracı Kandil’e eleman kazandırma merkezidir.

PKK’nın dağa adam kazandıracağı birkaç alan vardı. Son zamanlarda bu alanlar büyük oranda bastırıldığından dağa çıkışlar olukça azalmış durumda.

Örneğin Diyarbakır annelerinin direnişi dolayısıyla PKK’nın siyasi partisi birçok yerde dağa adam göndermeye vesile olan gezi, piknik, gösteri gibi programlar konusunda inandırıcılığını kaybetmiş durumda.

Bu tür faaliyetlere toplumsal iştirakin düşmesiyle dağa çıkma konusunda da çok radikal azalmalar yaşanmaya başladı.

Geriye bir tek yer kaldı. Cezaevleri. O yakalanıp faşizan gırtlak ile cezalandırılan gençler birkaç ay sonra tahliye edileceklerdir. Ama emin olun ki dışarıya, içeriye girdikleri kin ya da düşmanlık ile çıkmayacaklardır.

Cezaevlerinde çok daha yoğun propagandalara maruz kalarak kin, düşmanlık ve kopuş konusunda daha bilenmiş olacaklardır. Cezaevlerinde onlara, tek çare dağa çıkmanız, diyecek onlarca PKK’lı olacaktır.

Şimdi o gençlerden bir tanesi dahi çıkıp dağa gidecek olursa bunun sorumlusu kim olacaktır?

Ya da başka bir şekilde soralım bu süreç kime yarayacak? Ülkeye ne faydası olacak zafer edasında verilen bu görüntülerin.

Bu olayın, bu tür faşizan yaklaşımların sadece faşizm ekseninde birleşen iki kutuba faydası olacaktır. PKK’ya çok iyi propaganda malzemesi veren bu olay sonrası emin olun o cenahın eli kanlı baronları kanlı ellerini sıvazlayarak o gençlerin öldürtülmek üzere dağa çıkışını beklemektedirler.

Faşist partiler ise, kendilerince zafer kazanma zannıyla ulumaya devam edeceklerdir.

Bu açıdan bakıldığında hiçbir boyutuyla devlet ya da iktidar bu süreçten fayda görmüyor. Kazanan PKK oluyor.

Bence bu densizliği yaparak gençleri cezalandırdığına inanan o polisler, halkı kin ve düşmanlığa teşvik suçundan yargılanmalıdırlar.