Külhan Arena!
Şehrin kahvesinde ortam yine gergindi. Birkaç gün önce kahvenin külhanbeylerinden biri sokakta tartıştığı bir vatandaşa ana bacı düz gitmişti. Bu küfürbaz külhanbeyine tepkiler gelince bunun ablası kahvehaneyi basmış dişi külhanbeyi nasıl olur millete göstermek istercesine herkesi ‘Yavş.k Yavş.k konuşmayın’ diye uyarmıştı.
Küfürbaz külhanbeyinin ve ablasının yüz kızartan sözleri halen kahvehanenin duvarında yankılanırken bu kez sahneye küfürbazın üvey dayısı çıkmıştı.
Çay ocağını işgal eden üvey dayı geçmişte de ‘Ananınn’ diye küfre yeltenmiş olmanın sabıkasını taşıyordu. Üvey Dayı ileride ‘Destebaşı’ olmak niyetindeydi. O yüzden de esip gürlemekteydi. Bir anda hızını alamdı sağ elini sol elinin üzerine götürerek külhanbeylerince bile ayıp sayılacak bir hareket yaptı.
Ona ve zihniyetine yakışıyordu doğrusu bu hareket. Çünkü o kahvehanenin kuruluş yıllarında onun şu anda temsil ettiği zihniyet millete aynen o hareketin taşıdığı anlamı yaşatmıştı.
Adeta ‘Kemalist’in fikri neyse hareketi de odur’ atasözünü temsil ediyor ete kemiğe büründürüyordu.
Dedik ya ortam gergindi. Kahvehanenin yıllık cirosu üzerine görüşmeler vardı. Her kürsüye çıkan, her söz alan hedef haline geliyordu. Yumruklar, galiz küfürler, itiş kakışmalar, tehditler, itibar zedelemeler ve hakaretler rutine binmenin sıradanlığını yaşıyordu.
Kahvehaneyi canlı olarak veren ‘Bardak Altı TV’ zaman zaman utanıyor ekranını karartıyordu. Çünkü o Kahvehanenin mahalleyi temsil etme gibi ‘Büyük’ bir görevi vardı.
Kameraların açık olduğunu gören külhanbeyleri adeta birer Gladyatör kesiliyorlardı. Çünkü en çok bağıranın, en çok küfür ve hakaret edenin Kahvehaneyi oluşturan grupların temsilcisi olacağını düşünüyorlardı. Hepsi de birer tribüne oynama ustası olmuştular.
Kameraların açısından çıkıp da arkaya geçtiklerinde ise Kahvehanenin nimetlerinden kol kola istifade etmekten de büyük zevk alıyorlardı. Hele o ucuz lokanta yok muydu? O ucuz lokanta var ya o ucuz lokanta. Sözüm ona ‘Esnaf( !)’ lokantasıydı. Ama üç kuruş paraya kralların sofrası kurulabiliyordu o lokantada.
Eh o kadar Karbonhidratın, Proteinin, Şekerin, Kalorinin de bir yerde harcanması lazımdı. Kahvehanenin genel salonu arena olarak kullanılıyordu. Herkesin yöntemi farklıydı. Kimi avazı çıktığı kadar sövüyor, kimi kahvehaneye ortak olmanın gücüyle onu bunu tehdit ediyordu. Kimi eski futbolculuğun verdiği avantajla Kahveyi boks ringine çeviriyordu. En Gandi’si ise mahalle sakinlerine utanmadan hareket çekiyordu. Niye böyle yapıyorsun denilince de, hareketime değil sözlerime bakın, diyordu. Al sözünü vur sol eline…
Arenanın pardon Kahvehanenin her günü bir şenlik, bir adrenalin mecrasıydı adeta.
Hani arada;
‘Heyytt Anamı kesen ben, Babamı kesen ben’ diye başlayan ve jargona uyan naralar aramıyor da değil insanın kulağı…
Hele mahalleye gelen yeni muhtarlık sisteminden sonra iyice işlevsizleşmiş olmak müdavimlerin canını sıkıyordu. Akşama kadar Komikli video izleyip Tik tok’a takılmak da sıkıcı gelmişti.
O zaman ‘Hurrraaa’ saldır Allah saldır…
Selam ve Dua İle…