• DOLAR 34.429
  • EURO 36.426
  • ALTIN 2843.96
  • ...

Vahşet ve ihanet, korkakça pusu atmış bekliyordu Lice’nin oralarda… Kayalar, taşlar kararmış, kuşlar birazdan şahit olacakları vahşetin dehşetiyle uçmayı unutmuşlardı… Otobüsün önüne dikilen mekaplılar ellerindeki keleşlere güvenerek otobüsü durdurmuş, yolcuları aşağı indirmişlerdi.

Yolcular arasındaki Molla Ali Elbahadır hemen dikkatini çekmişti Mekap kadar bile değeri olmayan Mekaplıların.

Sakallıydı… Kürt’tü, Müslüman’dı... Halkına benziyordu ve halkının değerlerini yansıtıyordu… Öyleyse yaşamaya da hakkı yoktu…

Hepsinden de öte bir de İmamdı! Maden öyle kaçırılmalı ve katledilmeliydi… Kürtlerin özgür olması için(!) işkenceyle öldürülmesi gerekmekteydi mekaplıların kirli zihinlerinde.

Elleri arkadan bağlanmıştı ve karanlığın askerleri dipçiklerle onu kendi sığındıkları yere gitmeye zorluyorlardı.  Dünya’daki Cehennemlerine varan karanlığın kulları hiç zaman kaybetmeden işkenceye başlamışlardı.

Bir kez daha Bilal ve Ümeyye bin Halef karşı karşıyaydı ve bir kez daha dağlarda Ehed! Ehed! Nidası yankılanıyordu.

Ondan İslam’a ve İslam’ın mukaddesatlarına hakaret etmesini, kendileri gibi Müslüman Kürt Halkı’nın değerlerini aşağılamasını istiyorlardı.

Heyhat ki ne heyhat! O, Hüseyni Mekteb’in tedrisatından geçmiş gönlünde şehadet deryasını taşımış biriydi…  Dilinden hak kelamdan başkası dökülmedi…

Zülumatın kulları küplere binmiştiler. Halkını satmayı, halkının değerlerine hakaret ve düşmanlık etmeyi kendileri gibi herkesin kolaylıkla yapabileceğini düşünüyorlardı.

Ama olmuyordu. Molla Ali Elbahadır inancından da, Müslümanlığından da, insanlığından da, Hüseyni oluşundan da taviz vermiyordu. Heyhat minezzillet babında direniyor ve şehadete koşuyordu.

Kâinat susmuştu artık… İşkencelerin bini bir paraydı… Ya onların dayattığı gibi, inandığı değerlere hakaret edecek ya da kurşunların hedefi olacaktı…

Önce kollarını kırdılar zalimce… Naylonlar eritilmiş, vücuduna damlatılmıştı… Yıllarca K.Kerim’e nazar eden gözlerine yağmıştı kurşunlar daha sonra... Zalimin kurşunlarına kalbi de maruz kalmıştı…

Susmuştu dağlar taşlar…  Mübarek naaş öylece orada yatıyordu… Binlercesi gibi Molla Ali de ahde vefa göstermiş ve onursuzların korkusu olarak rabbine varmıştı…

Hak ve Batıl savaşında karanlığın askerleri yine korkakça bir cinayet işlemişlerdi… Müslüman olmak bir kez daha bedel ödemek olmuştu Kürdistan topraklarında…

İman ve ahlak timsali bir zat daha, sırf rabbim Allah’tır dediği için kurşunların hedefi olmuştu.

23 Ağustos 1992 günü işlenen cinayet zulmün alçak yüzünü bir kez daha ortaya koymuştu…

Rabbim şehid Molla Ali’ye ve diğer şehitlerimize rahmet eylesin…