• DOLAR 34.421
  • EURO 36.29
  • ALTIN 2840.76
  • ...

Tarihi cami her zamanki gibi yine kalabalıktı. İmam, iftitah tekbirini yeni almış “Allahu Ekber” nidası halen çinilerde yankılanmaktaydı bizim Abdal kapının önüne dikildiğinde, hırpani kılığına inat nurani yüzünden sarkan beyaz sakallarıyla secdegahın kapısına dikilmiş öylece bekliyordu. Sakallarından damlayan sulara bakınca namaz için hazırlandığı belliydi. İmam neredeyse rükûa varmak üzereydi. Safları süzen abdal bir anda hızlıca avlunun çıkışına doğru koşmaya başlamıştı. Millet camiye koşarken o dışarı koşuyordu.

Çok kısa bir süre sonra Avlu kapısı yeniden hareketlenmişti. Abdal bir yük odunu, çalı çırpıyı beline bağlamış namaza koşuyordu.

İlk rekât bitmiş, cemaat ikinci rekâtın kıyamına durmuştu... Abdal hızla gelmiş ve sırtındaki yükle namaza durmuştu. Namaz boyunca sırtındaki çalı çırpıyla yanındakileri ve önündekileri rahatsız etmişti.

İmam selam vermişti nihayet. Herkes ne oluyor diye merak ediyordu. En arka safta bir ehl-i harabat son rekâtın kıyamına kalkmıştı. Görenler gözlerine inanamıyordu. Adamın bir sırtındaki çaıl çırpıyla namaza durmuştu. Rükû ve secdeye gittiğinde çalılar ses çıkarıyordu. Camide öfke kat sayısı huşuya tur bindirmişti adeta.

İmam da en az cemaat kadar öfkeliydi ama sorumluluğu vardı. O yüzden tesbihat esnasında kaş göz hareketleriyle cemaatini sakinleştirmeye çalışmıştı.

Nihayet çalı fonlu namaz da hitama ermişti. İmam hemen Abdala yönelmiş ve sormuştu, “kardeşim insan hiç sırtında böyle çalı çırpıyla namaz kılar mı?”

“Burada adet böyle değil mi?”

Cevap da enteresan olmuştu. Abdal devam etti; “Namaz için camiye girecekken herkesin sırtında yükler gördüm. Kimi sırtında dükkan, kimi evlat, kimi hasta annesini, kimi bağını bahçesini taşıyordu. Ben de bu camide namaz kılmak için insanın sırtında bir şeyler taşıması gerektiğini düşünerek gidip bu çalı çırpıyı yüklendim.”

İmam ve cemaatten bazıları olayın hikmetini anlamıştılar. O an için herkes namazda taşıdığı yükten dolayı utanmaya başlamıştı.

İmam dayanamayıp sordu, “Peki ya ben. Ben de sırtımda bir şey taşıyor muydum?” diye soruvermiş. Abdal, “ben de en çok size şaşırdım zaten, çünkü siz sırtınızda inek taşıyordunuz” demiş.

İmam acı tebessümüyle beraber başıyla tasdik etmiş. Çünkü gerçekten de İmamın ineği hastaymış ve namaz boyunca da “acaba ineğim öldü mü?” diye düşünmekteymiş.

Cemaatin geri kalanı da imam gibi bu dersi iyi anlamışlardı. Görsel ve uygulamalı bu ders, yüklerden kurtulun, diye gönüllere hisse dağıtıyordu...

Abdal bu güne gelip de biz namaz kılarken arkamızdan bize baksa eğer sizce neler görür sırtımızda?