• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Avusturalyalı Rubin üniversitenin ilk yılındadır. O yıl onun için felaketler ard arda gelmektedir. Anne ve babası o yıl içerisinde ayrılırlar, çok sevdiği bir arkadaşı hayatını kaybeder ve yine aynı dönemde köpeği ölür.

Bu olaylar onu bazı sorular sormaya ve cevaplar aramaya sevk eder.

Ben neden buradayım? Hayatın gayesi nedir? Sabahları neden uyanıyorum? Neden kendimi yoruyorum? Gibi sorularla hayatı sorgulamaya başlayınca dini bir arayışa çıkar.

Bir Avusturalyalı olarak da doğal olarak ilkin işe Hrıstiyanlığı aramakla başlar ve birkaç Hrıstiyan arkadaşıyla beraber bir kilise kampına katılır.

Bu kamp kendi ifadesiyle hayatında katıldığı en komik kamptır. Herkes şarkı söylemektedir. Rubin ne kelimelerin anlamını bilir ne de içerikleri hakkında bir fikre sahiptir. Evet sesleri güzeldir ama Rubin'e çok garip gelmektedir.

Herkes ona Allah'ın kendisini ne kadar sevdiğini anlatır. O ise 'Allah beni seviyor mu? O zaman benim köpeğim neden öldü? Düşüncesindedir.

Hrıstiyanlığın değişik mezheplerini de araştıran Rubin'in kafasında onlarca soru vardır ve bu soruları muhataplarına sormaktadır.

Kendi anlatımıyla sorularına, İncil'i ellerine alıp işte sorduğun sorunun cevabı burada demiyorlar kendi fikirleriyle cevaplıyorlar Rubin'i. Bu durumdan rahatsız olan Rubin, İncil'in tek kitap olmasına rağmen aynı konuda çok farklı yorumlar yapılmasından ve sorularına kaynağından cevap alamamasından rahatsız oluyor.

Bu dönemde iş yerindeki bir Hindu ile arkadaşlığını ilerleterek Hinduizm hakkında sorular sormaya başlar. Ama aldığı cevaplar, sorgulama! İnanacaksan inan! Türündendir.

Hinduizm de olmamıştır. Bu kez bir Mormon ile tanışır. Mormon'u her ne kadar kendine yakın bulsa da, kuralları, her hangi bir kanıt olmadan kabul etmesi ve çok soru sormaması gerektiği, gerçeğiyle karşılaşınca onun da olmayacağını anlar Avusturyalı Rubin.

Delilsiz bir şey kabul etmek istemiyor Museviliği araştırıyordu bu kez. Hayır o da olmadı bünye kabul etmiyordu.

Sıra Budizm'e gelmişti. İlkin bu en iyisi diye düşünmüştü. Çünkü çok barışçıl ve çok aktif görünüyorlardı. Ama içlerine girip de sorular sormaya başlayınca bunun ilahi bir din olmadığı gerçeği ortaya çıkıyordu.

Deniz bitmişti Rubin için. Artık araştıracağı din kalmamıştı.

Bu süreçte Hrıstiyan bir arkadaşı başından geçenleri dinleyince Peki ya İslam? İslam'ı araştırdın mı? Diye sormuştu ona.

İslam mı? Bunlar terörist, ben bunları araştırmam. Bunlar çıldırmışlar. Ben niye bu dine bakayım ki? Diye cevaplayan Rubin bir müddet sonra kendini bir camiye girerken bulur.

Ayakkabılarıyla camiye dalan Rubin, biraz da endişenin de etkisiyle ne yapacağını bilmez haldedir. Neredeyse secdeye giden bir Müslüman'ın kafasına basacaktır yanlışlıkla. Ne yaptığı hakkında bir fikri yoktur.

O esnada onu gören uzun sakallı bir Müslüman ona doğru yönelince Rubin'in dizlerinin bağı çözülür. Bu gün öleceğim galiba, bu hayatımın son günü, diye düşünmeye başlar. Uzun sakallı, beyaz entarili birisi ona doğru gelmektedir. Rubin bittim  ben derken kendi tabiriyle 'Ebu Sakal' ona gülümser ve iyi günler arkadaş, nereye gidiyorsun? Diye sorar.

Ebu Hamza isimli Müslüman'ın kibar konuşması onu çok etkilemiştir. Rubin'i ağırlamışlar ve ona misafir muamelesiyle ikramlarda bulunmaktadırlar.

Rubin sorulara başlamıştır. Kimse soru sorduğu için yargılamıyor onu. Kimse sorularına ben böyle düşünüyorum diye cevap vermiyordu. Her seferinde Kur’an’ı Kerim'den ayetler gösteriliyor, burayı oku cevabını bulacaksın deniliyordu. Bir müddet sonra bunda bıkan Rubin bu sefer orada olan birine senin fikrin nedir, bu konuda sen ne düşünüyorsun, diye sorar. Aldığı cevap Rubin'i Ebubekir olmanın yoluna sokmuştur.

Allah Teala'nın indirdiği kelimeler varken fikrim ne olabilir ki?

Camiden ödünç bir Kur’an’ı Kerim alan Rubin okumaya başlar. Bir hikaye gibi değil birileri kendisine ne yapması gerektiğini söylüyormuş gibi okur.

Müslüman olmaya karar vermiştir ama bir işaret bekler. Bir gece odasında mum yakar kendince manevi bir ortam hazırlar ve bir işaret bekler Allah'tan. Odasına bir kuşun gelmesini, bir şimşek, gaipten bir ses... Ama hiçbiri olmaz. Ümitsizce yine tereddüde düşer ve tekrar Kur’an’ı Kerim okumak ister.

Kaldığı yerden devam eder.  Karşısına çıkan ayetler Zariyat Suresi'nin 20-21. Ayetleridir. 'Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok işaretler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?'

Aradığı işareti bulmuştur Rubin. Bir anda bütün kainatın işaret olduğunun farkına varan Rubin, caminin yolunu tutmuş ve Ebubekir olma nimetiyle nimetlenmiştir.

Rabbim kabul buyursun.