• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Türkiye’deki siyaset, kuruluşundaki kodlamalar uyarınca Jakoben, elitist ve monşer eksenli olmuştur. Yani tepeden inmeci, seçkin olarak kabul edilen bir grubun kendi doğrularını zaman zaman asker zoruyla bile dikte ettirdiği, halktan uzak bir anlayışın ürünüdür Türkiye Siyaseti.

Bundan dolayıdır ki; bu sisteme muhalif duran partiler, uzun vadeli çalışmaları neticesinde başarıya ulaşmışlardır. Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve AK Parti bunun örnekleridir. Sol partilerin uzun yıllardan beridir başarılı olamayışları da bu sistemle barışık olmalarından dolayıdır.

Dikkat edin yakın zamana kadar CHP denildiğinde akla hep bu Jakoben elitler ve Monşerler gelmekteydi. Bu yüzden de başını CHP ve muadili partilerin çektiği kendine Türk Solu diyen grubun kıblesi hep Genelkurmay olmaktaydı. Adamlar yağmur duasına çıkar gibi darbe duasına çıkıyorlardı neredeyse.

Ama AK Parti iktidarları sürecince asker ile de aralarına mesafe girince bu kez başka yolları denemeye başladılar.

Uzun süren iktidarı boyunca sistem AK Parti’yi dönüştürmeyi belli oranda da olsa başararak kendi partisi haline getirdi. AK Parti ne zaman ki devlet kademelerinin tamamına hâkim oldu; İşte o zaman sisteme muhalif olabilme özelliğini, dolayısıyla da mücadele ruhunu kaybederek sistemin partisi oldu.

Bu durum, yukarıdan aşağıya genişleyerek geldikçe kadroların da sistem değirmeninde öğütülerek dönüştürülmesine sebebiyet verdi ve bu noktadan sonra halktan kopuk kadrolar lüks kafelere mitili sermeye başladı. İl ve ilçe başkanları erişilmezliğin doruklarında marka çanta ve gözlükler eşliğinde nargile fokurdatmaya başlayınca gençlik ve kadın kolları da yaşlarının enerjisiyle olsa gerek onlardan daha hızlı çıkıverdi.

Düne kadar kapı kapı dolaşıp oy isteyen oy ile beraber duaları da alan kadrolar, bir anda çemberin ta en dışına itilirken partinin gelişim sürecinde hiçbir emeği olmayan hazıra konmacılar paye bulmaya başladılar. Bir yerlere emek vererek ve terleyerek gelmedikleri için de işgal ettikleri sıfatların hakkını veremediler.

Hatta kimilerinde Türkiye’deki Sol’un müzmin hastalığı olan küçük olsun benim olsun, anlayışı baş gösterdi. 

Bu bir tür Cehepelileşme virüsüydü. Belli ki bu virüs, AK Parti’nin savunma sistemini zayıflatmış durumda.

Özellikle yeni yönetim sisteminin getirdiği bürokratik iktidar, AK Parti’deki Cehepelileşme sürecini hızlandırarak halk ile arasındaki mesafeyi daha da açtı.

Buna mukabil CHP ise, vitrin değişikliğine giderek bir sıçrama yapmayı başardı. Dikkat edin CHP son yerel seçimde aday profilinde de değişikliğe gitti. Klasik CHP’li monşer görüntüsü veren insanlar yerine halka daha yakın görünen adayları tercih ederek yerel seçimde başarıyı yakaladı.

Enteresan olanı da şu ki; AK Parti Cehepelileşirken, yüz yıllık sistem partisi CHP, AK Parti karşıtlığı üzerinden kendini sisteme muhalif bir konuma oturtmayı başardı. Bu da ona koalisyonlarla da olsa iktidar yolunu açmış gibi görünüyor.

Sözün özü, AK Parti olaya biraz da bu açıdan bakmalı bence. Devlet Partisi olmak ne getiriyor ne götürüyor konusu üzerinde daha çok kafa yormaları lazım…

Sisteme entegre olan halktan hatta Hak’tan bile uzaklaşırken, sistemin karşısında duran ise halkın kalbinde kendine yer bulur…