• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İkisi de yazılamış birer şiir gibi taptaze acılarıyla halen zulmün, katliam ve alçaklığın karşılıksızlığının belgesi olarak tarihe şahitlik ediyorlar.

26 Haziran 1992… Silvan’ın Susa (Yolaç Köyü)…  Vakit yatsıya, köylüler ise Namaza durmuşlardı.

5 Temmuz 1993… Başbağlar Köyü… Vakit Akşam’ı,  Müezzin ise Namazı müjdeliyordu…

Susa’da Namaz, Başbağlar’da ise Ezan yarıda kesilmiş ve kurşunlar kısıvermişti seslerini hem imamın hem de müezzinin. Hedef yine namaz, yine cami ve cemaat olmuştu.

26 Haziran 1992’de Susa Camisi’ni basan karanlığın tasmalı itleri, müminleri acımadan taramış ve dördü kardeş olmak üzere 10 Müslüman, asker üniformalı, mekap ayakkabılı katiller tarafından katledilmişti.

Bir noktadan sonra susan kurşunlarla beraber sanki bütün âlem susmuştu.

Başbağlar’da ise 100 kişilik bir sürü, köyü kuşatmış tam 33 Müslüman’ı katletmişti. Köyden çıktıklarında arkalarında 33 Şehid’in yanı sıra onlarca yaralı, yakılmış bir cami ve köy bırakmışlardı.

Her iki katliam da birkaç gün gazetelere yansıdıktan sonra adeta katilleri kutsarcasına nisyana havale edilmiş hukuk ise açılan dosyaları arşivlerin tozlu raflarında güvelere peşkeş çekmişti.

Oysa her iki katliamda da hem yerli işbirlikçiler hem de katiller neredeyse isim isim bilinmekteydi. Katiller halen sokaklarda ya da dağlarda çoluk çocuk katletmek için pusuya yatmış bekliyor bile olabilirler.

Her dönemde Müslümanlara karşı işlenen cürümlerin Devlet aklı tarafından kutsanmasını anladık da; Böylesine iki katliam konusunda Müslüman Camia ve Cemaatlerin halen sessiz kalmasını nereye koyacağız acaba?

Normalde bu iki katliam dolayısıyla Türkiye’de yer yerinden oynamalıydı. Eğer Susa Katliamı olduğunda gerekli tepki verilmiş olsaydı emin olun ki; Başbağlar Katliamı gerçekleşmeyebilirdi.

Aslında SUSA ve BAŞBAĞLAR her kesimiyle Müslümanlar için birer mazlumiyet ve direniş abidesi olmalıydı. Memleketin her tarafından özellikle gençlere yönelik turlar düzenlenerek o şehitlikler ziyaret edilmeliydi. Çünkü oralara giden gençlerimiz İslam Mücadelesinin Bedir ya da Uhud’dan ibaret olmadığını görecek ve kitaplarda okudukları, hocalarından duydukları tarihi olayların bugünkü izdüşümlerini somut olarak göreceklerdir.

Düşünün bir kere, kendine Sol diyen küçük kapitalistler, kendi banka soyguncularını başka deyişle hırsızlarını bile yıllardan beridir rol model olarak Deniz Gezmiş ve arkadaşları diye kutsayıp duruyorlar.

Türkiye’de yaşayan Müslümanların Susa şehidi Hüseyin Çetinkaya ve Başbağlar Şehidi İmam Adil Torun gibi kahramanları, Müslüman gençlerin önüne birer rol model olarak sunamamış olmasının acısını çekmiyor muyuz acaba toplum olarak?