• DOLAR 34.426
  • EURO 36.422
  • ALTIN 2840.183
  • ...

Son günlerde coğrafyamız üzerinden yaşananları doğru okumak lazım. Doğru okumalar, doğru değerlendirmelere, doğru değerlendirmeler doğru sonuçlara, doğru sonuçlar da sağlıklı adımlar atmaya götürür.

Hak-batıl mücadelesinin gerçekliğini bu bağlamda bir daha tüm sıcaklığıyla yaşadık, yaşıyoruz. Haçlı ruhu, ırk övüncü, menfaat beklentisi, grup refleksi, mezhep taassubu üzerinden herkes kendi kartını yeniden açtı.

Bremen Mızıkacıları misali bu çok sesli gürültü içinde ister istemez ‘zihinler karışık, gönüller dolaşık` bir haldedir. Birçok ağızdan ‘O halde doğru kim, hak nerede? Bu da “Neyin nesi?” şaşkınlığı var. Bu hal ve şaşkınlıktan kurtuluş, zamana ve zemine göre ayet ve hadislerin çerçevesini çizdiği doğru tavır belirlemekle olur.

Yaşadıklarımızı göz önüne getirerek zihnen nebevi mücadelenin yaşandığı günlere gidelim ve oradan günümüzün Suriye, Irak, Arakan, Yemen, Filistin gibi problemli, işgal edilmiş, yakılmış yıkılmış İslam beldelerine zihnen dönelim.

Nebevi mücadelenin yaşandığı dönemde de zulüm, inkâr, ötekileştirme, ambargo ve iftira bir silah olarak kullanılmıyor muydu?

Muhammedilere, öfke, hırs ve tahammülsüzlükle saldırıp bunu meşrulaştırmıyor muydu?

Haksızlık, zina, faiz, adam öldürme normal görülmüyor muydu?

Egemenler ve para baronları haksızlık ve haramla katlanmış sermayeleri, halel gelmesini istemedikleri menfaatleri, altlarından kaymasından korktukları makamlarına zarar gelmesin diye her türlü gayr-ı meşruluğa putları üzerinden kılıf bulmuyorlar mıydı?

Siyeri, sireti, duruşuyla aralarında olan ve günübirlik şahit oldukları Muhammed aleyhi selamı ‘yalancı, bozguncu, sihirbaz` olmakla itham edip işkence ve eziyet yapmıyorlar mıydı?

Bunlara rağmen Allah Resulü, imanlı, ahlaklı, fedakâr bir nesil uğruna didiniyor, müminlere sabır telkin ediyor, onları doğrulukla eğitiyor ve istikamete yönlendiriyordu.

Bir de Suriye'de insanlar insanca bir yaşam istedikleri,

Arakan'da insanlar, İslamî bir yaşayışa talip oldukları,

Filistin'de halk, Siyonist işgalcileri kovmaya çalıştığı,

Kürtler, insani haklarıyla yaşamak istedikleri için saldırılara, hak ihlallerine, katliamlara maruz kalmadılar mı?

Bütün bu yakılan/yıkılan yurtlar, ambargolara, tehcirlere maruz kalan bu beldelerin Ensarları olmalı değil mi?

Makam, imkân, para, kadın, özgürlük, güç, ihtiras gibi birçok çağdaş putun kulları olma arzulu yapıların medeniliği(!) ve terörizmi(!) kılıf yaparak bu halklara musallat olmasını garipsememek lazım!

 “Benim iznim olmadan nasıl iman edersiniz!” teziyle Musa`ya iman edenleri azarlayan, suçlayan ve şehit eden Firavuna kıyasla bugünkü egemen güçlerden izin(!) almadan hak arayan, adalet isteyenleri suçlamasını, dışlamasını garipsememek lazımdır.

Bilmeliyiz ki, iman her asır ve yerde diğer ideolojilere karşı onlarca adım öndedir. Onlar yön ve hedeflerini sığ akılları ve zevk ve şehvete düşkün nefisleriyle belirlerken; müminler, yön ve hedeflerini vahiy ölçüleri ve sünnetle belirlerler.

Nerede duracağımız, ne yapacağımız, kimin yanında hareket edeceğimiz sorularına kulluk bilinci ve derin bir tefekkürle sağlıklı cevaplar verebiliriz. Duamız, her durumda İslami bir olgunlukla, isabetli bir yaklaşımla ve doğru bir duruşla farkımızı fark ettirebilmektir.