Batı Katleder, Müslüman İse Terörist(!) Olur
Suriye, Irak, Mısır`da yaşanan son gelişmeler karşısında Batı, ‘Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.` misali keyfine kâhya ümmet coğrafyasında cirit atıyor, işgal ediyor, yakıp yıkıyor, bombalıyor, katlediyor. Cılız da olsa tepkiler yükselince ‘uluslararası konsensüs, ulusal menfaat, askeri güvenlik…` gibi kılıflarla çaldığı, yıktığı, tarumar ettiği imkan ve değerleri örtüyor.
ABD, AB, Rusya ve diğer küresel şer güçler, suçlu oldukları halde güçlenip efeleniyor, haksızlıkları sağır kulakları bile aştığı halde haklı oluyor, katlettikleri halde teröre maruz kalıyorlar. Şu iki misal olanı daha da anlaşılır kılmaktadır:
“Bir zamanlar, imamın birinin keçisi çalınır. Bizim batı aşığı medyadan bir acar(!) muhabir olayı araştırmak için gider. Keçisi çalınan imamdır. Ertesi gün gazete şu başlıkla haberi yapar:
‘İmam keçi çaldı!`
“Adamın biri Newyork, Central Park'ta yürüyüş yaparken, aniden kuduz bir köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görür, koşar ve köpekle boğuşmaya başlar. Hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde kaldığı halde köpeği öldürür. Ama küçük kızın da hayatını kurtarmıştır. Bunu gören polis olay yerine koşar ve adamın yanına gelir. Sarılıp teşekkür etikten sonra 'sen' der 'bir kahramansın, yarın bütün gazeteler seni yazacaklar ve başlık da şöyle olacak: ‘Cesur Newyorklu küçük kızın hayatını kurtardı.' Adam 'Ama ben Newyorklu değilim!' der. Polis 'fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar : ‘Cesur Amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı.' cevabını verir. 'Ama ben Amerikalı da değilim' der adam artık şaşırarak. Polis 'Ya, o halde nerelisin?' diye sorunca adam cevap verir; 'Ben Iraklıyım!' Polis adama başka bir şey söylemez. Ama adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır:
'Radikal İslamcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü!`
Kavramlar, gerçekler ne zaman böyle ters yüz edildi? diye sorabiliriz. Yüce Allah(c.c), Necm Süresi 39. Ayette buyuruyor ki; “İnsana ancak kazandığı var…” Müslüman`a veya haklıya demiyor, insana diyor.
Bir zamanlar, Müslümanlar Kur`andan ilmi, ilhamı, yolu, yöntemi alıp kendi asırlarının idaresine, idrakine, toplumlarına söyletir ve adaletle bunu uygularlardı. Batı, ise kilisenin ve ortaçağ feodalizminin kokuşmuşluğu içinde çaresizlik, hurafe, gerilik sendromu yaşardı.
Batı, ne zaman rönesans, reform, bilimsel gelişmeler yolunda ilerledi ve İslam`ın pratiğini batılı akılla kamufle edip oradan insan hakları, demokrasi, medeniyet olarak kendi malı gibi tedavüle sürdü; gelişti, ilerledi ve dünyanın ağababalığına soyundu.
Müslümanlar ise –maalesef- aynı zaman diliminde ilmine taassup, fikrine felsefe, idaresine kayırma, mekteplerine dogma, gönlüne batı(!)yı kıble yapınca durakladı, geriledi ve on yıllarca birilerinin kapılarında ‘yönetim şekli, ideal(!) yasalar, yaşam pratiği, parasal katkı` dilendi. Bir nevi Allah`tan başka şeytan ve avanelerinin minnetine yöneldi.
Bir Müslüman, dünya ve ahiret semasında ancak din ve ilim kanatlarıyla uçabilir. Eğer dini ilimden ayırırsak- ki çoğunlukla ayırdık- taassup/dogmatizm; ilimi dinden ayırırsak- ki bunu da ayırdık- maddecilik/ateizm ortaya çıkar. Kemalizm, Baasizm, nasyonalizm gibi aslında batının boyunduruğu olan idare şekilleri de bu bağlamda Müslümanlara dayatıldı.
Bugün Batı(l), elini kolunu sallayarak ümmet coğrafyasında varlık sürdürüyorsa, sınırları makro ve mikro ölçeklerle belirliyorsa, yerine göre etnisite ve mezhepçilik yarasını kaşıyıp kanlandırıyorsa ‘Kahrolsun ABD, Rusya, İsrail` sloganlarıyla beraber batıya yenik düştüğümüz noktaları tespit edip kendi iç dinamiklerimiz açısından da bir bilinçlenme, bilenme ve doğrulma yoluna gitmemiz lazımdır.