M`si olmayan edeni Avrupa
Türkiye'nin referandum sürecine girdiği bir dönemde vatandaşlarının yoğun olduğu ve neredeyse tamamının oy kullandığı bir Avrupa gerçeği var. Önceki seçimlerde siyasiler, Avrupa ülkelerinde seçmenin karşısına çıkıyor ve bir sorunla karşılaşmıyordu. Son yirmi gün ne olduysa başta Hollanda olmak üzere Almanya, İsveç gibi ülkeler hükümetin bakan düzeyindeki temsilcilerinin seçim programlarını iptal ettiler, uçakların inmesine fırsat vermediler ve protesto amaçlı sokağa çıkan Türkiyeli seçmene bir vahşetin ötesinde bir zulüm yaşattılar.
Bunlar niçin oluyor, derseniz; bunun birçok cevabı var. En önemli cevabı ise karşılarında maskeledikleri vahşi yüzlerini deşifre eden bir dik duruş, 15 Temmuz'da bütün detay ve ayrıntılarıyla devreye soktukları darbe sürecinin Allah'ın lütfu ve Müslüman halkın direnişiyle sonuçsuz kalmasıdır. Bu yenilgi adeta onları kudurttu. Buna şu an çok parçalı, ayrışmış, yurtları virane olmuş, hicreti iliklerine kadar yaşayan ümmetin yeniden toparlanma ve bir araya gelme ihtimalini katarsak hortlayan Avrupa faşizmini daha rahat anlarız.
Avrupa gerçeğini daha iyi anlama açısından bundan beş yıl önce kaleme aldığım bir yazıyı küçük değişikliklerle devam ettireyim:
Eskilerin bir sözü vardır: "Tokmak kimin elindeyse davulu o çalar."
Bugün, dünya siyasetinde borusu öten kim, büyük görülüp önünde ön iliklenen kim, halklara özgürlük ve hak sunan medeniler(!) kim?
Aslında burada kastımız, Amerika, AB, Hollanda ve diğer batılı ülkelerdir. Yani "Avrupa" diye bizi makyajlanmış yüzüyle yüz yıldan beri kendine celbeden(!) vahşi ahlaksızlık gerçeğidir.
Kimileri faziletli işleri vesilesiyle ünlenirken, bazıları da dumanlı havalarda parsayı toplamak türünden karanlıklı fiilleri nedeniyle namlanır.
Bir zamanlar, Müslümanlar Kur'an'dan ilhamla asrın idrakine söyletirlerdi hak ve fıtratı. İslam devletleri ve imparatorlukları varlıklarını adaletle sevdirirdi halklara.
Gün geçti, devran döndü; Müslümanlar, değerlerinden uzaklaşıp dünyaya kapıldıkça, Avrupa, Reform ve coğrafi keşiflerle rüzgârı lehine estirdi. Reformlar ve Fransız İhtilali, Avrupa'da kilisenin yıldırıcı baskısına karşı bir artıyken; demokrasi, milliyetçilik onlar için bir değerken bizler için özümüze ve kardeşliğimize bulaştırılan bir virüstü.
17. yüzyıla kadar, kadının insan olup olmadığı üzerine hararetli tartışmalar yaşarken ve bilimsel çalışmalarda "Dünya yuvarlaktır." türünden gerçekler, Engizisyon mahkemelerinde mahkûm edilirken Avrupa için 18. yüzyıldan itibaren eşitlik ve özgürlük arayışını çok görmemek lazım.
Avrupa, içinden sıyrıldığı ilkel vahşeti teknolojik imkânlarla medeni(!) vahşete dönüştürürken; Müslüman sinelerden çıkan yalaka ve işbirlikçi tipler, bunu bize çağdaşlık olarak tanıttılar. "Özgürlük orada var!" dediler, "Hak ve hukukun beşiği oralar!" diye propaganda yaptılar, nice zekâ pırıltısını nefse davetiye çıkaran kirliliklerle Avrupa'ya gönüllü kurban ettiler.
Hak, iman adına birileri çıkıp da "Kral, çıplak!" dediler ve ahlaksız gidişi deşifre ettiler; o zaman "hain, terörist!" ilan edilip ya darağaçlarında mazlumane sallandırıldı, ya sürgünden sürgüne gönderilip izole edildi. Yakın tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Avrupa'yı medeniyet beşiği, modernizm meydanı, özgürlük toprağı, insan hakları gözeticisi, adalet savunucusu ilan edenler şunu göremedi veya gördüğünü halkların görmesini menfaatleri uğruna istemedi ki,
Avrupa kendi kurulu düzenine dokunulmadıkça insanlara ekonomik ve sosyal güvence sağladı. Oysa hakikat böyle değildi!
2. Dünya Savaşı, Vietnam Savaşı, Irak ve Afganistan'ın işgali, Suriye felaketi, 15 Temmuz ihaneti, BOP ve benzeri projelerle Ortadoğu'ya menfaat amaçlı düzen vermeler, israil'e arka çıkıp onun kudurganlığını zalimce besleme...
Avrupa ve bir parça medeniyeti(!)nin dış versiyonunun ne kadar rezil, değersiz ve vahşi olduğunu gösteriyor. AİHM, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Güvenlik Konseyi... Sadece bir kandırmaca.
Avrupa'nın insan hakları ve demokrasi havariliği bir ezberdi. Oysa onlar için hak, hukuk, adalet eşek arılarının delip geçtiği, bal arılarının ise takılıp kaldığı bir aldatmaca ağıydı.
İslami fobi/korku, bir halüsinasyon algısı içinde paranoyak tipler türetirken İslam aleyhtarı her girişimin kılıfı hazırdır. İslam ve İslam'ın kutsallarıyla alay eden hakaret ve karikatürler " fikir özgürlüğü" diye meşrulaştırılır.
Yabancı/İslam düşmanlığını tırmandıran kundaklama, öldürme eylemleri psikopat kişiler(!)e yıkılarak işin içinden çıkılır.
Sakallı erkekler ve çarşaflı kadınları, alaylı bakışlar ve tahrik edici hakaretlere maruz bırakan propagandalar realiteyi ifade olarak geçiştirilir.
Peçe yasağı, minare engeli, ezan hazımsızlığı... benzer yalanlarla doğallaştırılır.
Son örneğinin Hollanda'da yaşandığı Müslümanlara yönelik atlı itli saldırılar, tutuklamalara hukuki(!) kılıflar üretilir. Ve Avrupa hala gözümüzün içine bakıla bakıla bir parça medeniyet(!) diye yutturulur.