İbret alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?
İslam ümmetinin devletler bazında ‘emperyal güçlerin ayak oyunlarıyla, mezhepsel kaygılarla, ırksal yüceltmelerle, daha çok ağababa olma` endişesiyle birbirini getirdiği nokta ortadadır.
Neredeyse birbiriyle kavgalı olmayan Müslüman grup, bir diğeriyle didişmeyen İslami mezhep, işgal edilmemiş veya kukla yöneticisiyle zulüm altında inlemeyen Müslüman ülke yok gibidir.
Birileri-özellikle ABD, AB, Rusya, Fransa, İsrail- kurt politikalarla ya renginden ya teninden ya mezhebi yönünden ‘ bu siyahtır, şu kırmızıdır, o sarıdır; bize zarar verir, huzurumuzu kaçırır; bırakın onu yiyeyim!` aldatmasıyla işgal ettiği, parçaladığı, zenginliklerini iliklerine kadar sömürdüğü Müslüman halkların hali ortadadır.
Son bir haftadır, Suudi`nin idam ettiği 47 insan ve buna bağlı İran`ın karşı atakları, elçilik binalarını yakmalar, bazı devletlerin Suud`a destek vermesiyle oluşan kutuplu bloklar, hem yöneticiler hem de halklar nezdinde kaşındırılan Şii-Sunii tartışması sonun nasıl bir çatışmalı ve facialı bir sürece evirildiğinin göstergesidir.
Bizi sömüren Batı, topraklarımızı işgal eden emperyalizm, ilk kıblemiz Mescid_i Aksa`yı kuşatan Siyonist, içimize ahlaksızlığı ve özgürlük denen şeytaniliği yerleştiren mimsiz medeniyet değil mi? Söyleyin o zaman Allah aşkına;
Nereden çıktı bu Şii-Sünni kavgası?
Müslümanların mezhepsel ihtilafları hadisin diliyle bir rahmet vesilesi olması gerekirken kim ihtilaflarımızı zahmete çevirdi?
Akıl almamış/almak istemeyen Müslüman halkların başına emperyalizmin musallat ettiği gerici yönetimler ve diğer kukla idareciler bilmeliler ki tıpkı şu an gibi Endülüs`te de Müslümanlar dış etkenler ve iç tahriklerle ‘Kabilecilik ve bölgecilik yaparak taht ve saltanat kavgasına düşmesi, biribirlerine karşı, hepsinin canına okumak için fırsat kollayan haçlılarla işbirliği yapması; ses çıkarmayan siyah, beyaz, kırmızı inekleri kurt sıra ile yediği gibi haçlıların sıra ile hepsinin canına okuması, şehirlerinin cayır cayır yanması ve Müslümanların topluca katledilmesi` o günün kukla ve yalakalarına da tarihin utanç belgesi olarak ağlamak ve utanmak kalmıştır.
Onun için bilmeliyiz ki, çıkarlarının hizmetçisi ve bekçisi olarak Emperyalizmin Müslüman halkların başına devlet başkanı, cumhurbaşkanı, kral, sultan, emir, şeyh olarak diktiği bu adamlar(!) yarın öbür gün ah vah edip gözyaşı döküp ‘düşmanın yaptıklarından utanıyoruz, böyle bir tuzağa nasıl düştük!` demeden önce, bu duruma düşmemek için düşünmek zorundalar.
Nasıl tehlikeli bir viraja çekilmek istendiklerini görmek zorundalar; yoksa kuvvetlerini birbirlerine karşı kullandıkları, Müslümanları Şii-Suni diye çatıştırdıkları, Müslümanların kanlarını haksız yere döktükleri ve onların şehirlerini yakıp yıktıkları için pişman ve rezil olacaklar.
Hz. Peygamber aleyhisselam ta 14 asır önceden halimizi görmüş olacak ki şöyle buyurmuştur: “Gün gelecek, yemek çanaklarına hayvanların üşüştüğü gibi milletler üzerinize üşüşecektir!” “ O gün (sayıca) az olacağımızdan mı?” denilmesi üzerine şöyle buyurmuştur:
“ Hayır, aksine çoksunuz ama (kuvvet olarak) sel suyu üzerindeki çer çöp gibisiniz.”(Ebu Davud, melahim, 5, İbn-i Hanbel, 5/278)
Bilmek lazım ki, yerinde kullanılmayan kuvvet zarar verir;
Hakkı tesis adına yansıtılmayan kuvvet zulme sebep olur,
Adaletten yana olmayan kuvvet haksızlığın iştahı olur,
Mazlumdan taraf değilse kuvvet, zalime uşaklık olur,
Düşmanı dizginlemiyorsa, hizaya getirmiyorsa, korkutmuyorsa ve kendi halkına bir ezme/sindirme aracına dönüşmüşse kuvvet, zillet olur.
Tarih tekerrürden ibarettir, derler.
Eğer ibret alınsaydı, tekerrür eder miydi?